Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '16

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Gini katsayısı nedir? Kapitalizm bitiyor mu?

Gini katsayısı nedir? Kapitalizm bitiyor mu?
 

Adını İtalyan sosyal bilimci Corrado Gini’den alan Gini katsayısı, bir ülkede milli gelir dağılımının eşit olup olmadığını ölçüyor.

Peki, kapitalizm bitiyor mu?

Yoo…

Gittikçe daha da vahşileşiyor!

Açlık Sınırında Yaşayanlar Çoğalıyor!

Sefalet politikası bilinçli mi uygulanıyor?

Görünen o ki bilinçli. Özellikle ülkemizde, insanlar birkaç torba kömür ve makarnaya, bulgura muhtaç hale getiriliyor.

Kapitalizmin en sert uygulandığı bölgelerden birisi olan Avrupalı zenginler gittikçe gaddarlaşıyor!

Avrupa’da her beş kişiden biri açlık sınırında!

Koşulsuz asgari geçim maaşı ile geçinmeye çalışan garibanlar, her yerde sefiller!

Sosyal bilimciler, orta sınıfın gün geçtikçe yok olduğunu ve bu nedenle de Avrupa kapitalizminin kendi temellerini yıktığını belirtiyorlar. Onlara göre artık daha eşitlikçi paylaşım programlarına ihtiyaç var.

Eşitsizliğin dorukta olduğu ülkeler sıralamasında ne yazık ki Türkiye tepede; bizi Meksika ve Şili takip ediyor. Birçok bilim insanı, bu gidişle sadece ekonomik ve siyasi iklimin değil, aynı zamanda toplumsal barışın da bozulacağına vurgu yapıyor.

Özellikle de son 30 yıldaki gelişme korkunç boyutta: Verilere göre dünyanın en büyük servetine sahip küçük bir kesim, servetlerini üretimden değil borsa, kira ve faiz gelirlerinden sağlıyor. Esas yükü sırtlanan emekçi sınıflarsa gün geçtikçe daha fazla açlık sınırına doğru itilmektedirler.

Yoksa Karl Marx’ın kapitalist ülkeler için öngördüğü “sermayenin yoğunlaşmasıyla toplumsal sefaletin de artacağı” çağa mı girdik?

Herkes kendince çareler düşünüyor, hatta Afrika’nın bazı ülkelerinde ilginç denemeler de söz konusu, ama sonuçta istikametin ne olacağını kimse kestiremiyor.

Aslında eşitlik talebi ve onunla birlikte özgürlük arayışı o kadar güçlü ve haklı bir taleptir ki geçmişi uygarlığın ilk dönemlerine kadar gider.

İlk eşitlik talebi tahmin edileceği gibi Sümerler'de dile getirilmişti.

Uygarlık, devlet, bürokrasi, sınıf, ekonomik düzen, yazı, eğitim, yasa, mahkeme, sözleşme, din, sanat… hepsi ilk önce orada başladı. Tabii ki savaş ve ilk sömürülenler olmaları nedeniyle kadınların ezilmesi bir o kadar katmerleşti. Hâlbuki uygarlığın temeli, kadınların bilgisi, becerisi ve eşitlik kültürünün doğal kaynağı olan vicdanları sayesinde gelişip serpilmişti.

Toplu yaşam, üretim, büyü ve savaşlar 40-50 bin senelik bir geçmişe sahip; belki de daha eskidir, ama gerçek anlamda uygarlık ilk kez Sümerlerde ortaya çıktı.

MÖ 2350 yılında Sümer kent devleti Lagaş’ta Urukagina adında bir lider çıkar ve onun öncülüğünde tarihin ilk sosyal devrimi gerçekleşir.

Lagaş’ta yoksulların, emekçilerin ve özellikle de yetimlerin sömürülmesinin önüne geçen, onların haklarını ve çıkarlarını güvence altına alan yasalar çıkarıldı. Zorla mala el koymalar, rüşvet, kolluk kuvveti zoruyla angarya ve köleleştirme o dönemden sonra son bulmuştu…

Tek Tanrılı dinler de eşitsizliği ortadan kaldırmak için ortaya çıkmışlardı. Yoksulların, kölelerin ve ezilenlerin peygamberlerin etrafında toplanmaları da bunu kanıtlıyor. Ama söz konusu dinlerin sonradan, ezenlerin, zulmedenlerin ve sömürücülerin birer aracı haline gelmesi tabii ki başka bir konudur…

Yine binlerce yıl önce İran’da, Hindistan’da, Mısır’da ve Çin’de yüzbinlerce insanın hayatına mal olan büyük eşitlikçi ayaklanmalar, yıllıklarda kayıtlara geçmiş.

Sonradan bunu Antikçağ döneminde, Yunanistan ve Roma’da ve hatta Anadolu’nun batısında da görüyoruz.

Bizim Bergamalı Aristonikos’un Roma İmparatorluğu’na kök söktüren isyanı müthiş bir gelenek bırakmıştır. Üç yıl boyunca Bergama’da, Heliopolis’te (Güneş Şehri) özgürlük ve eşitlik düzeni kurulmuştu.

Platon’un Devlet projesi de (bugünden bakınca tabii ki mükemmel değil) eşitlikçi bir dünyanın nasıl kurulabileceğine dair önemli bir tasarıdır. Miletli Hippodamos, Kadıköylü Phaleas’ın eşitlikçi ve özgürlükçü devlet tasarıları da bunlardan bazılarıdır.

Filozoflar, eşitsizlikten kaynaklanan toplumsal yozlaşmayı, gerginlikleri, çatışmaları, savaşları, baskıyı, sömürü ve zulmü ortadan kaldırabilmek için hep kafa yormuşlar.

İnsanlık tarihi, bir bakıma eşitlikçi projelerin yazıldığı ve uygulandığı bir âlemdir.

İran’da Mazdekler, Yemen’de Karmatlar, Basra’da Zenciler, Azerbaycan’da Babekiler

Bunlar bölgemizdeki eşitlikçi arayışların bazılarıdır. Nitekim ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülkde ünlü eseri Siyasetname’sinde bu türden eşitlikçi girişimlerden bahseder ve bunları “her şeyi ortak etmek isteyen zındıkların işi” olarak kınar.

Uzak Doğu Asya’da da durum böyledir: Çin’de her iktidara gelen hükümdar, önce bozulmuş olan adalet ve eşitliği yeniden düzelteceğini vaat edermiş. Bunu yapamayınca da yeni bir ayaklanmayla yıkılır gidermiş.

Türklerin Orta Asya’dan çıkışının ifadesi de bu değil mi? Ergenekon’dan, “esaretten kurtuluş, bozulmuş birlik ve barış” sağlansın diye çıkılmadı mı?

Nevroz, yani “yeni gün” sadece yeni bir yılın müjdecisi mi? Aynı zamanda zulme uğrayan halkların başkaldırısının simgesi değil mi?

Peki, Mevlana’nın (o ki bir eli yağda bir eli baldaydı) şu beyitleri özgürlük ve eşitlik arayışının ifadeleri değil mi?

Bir şehir ki işretle, bollukla dopdolu.

Her sarhoşun elinde bir kadeh;

Bu, işret peşinde, öbürü sıhhatte,

Afiyette.

Bu süt ırmağı, öbürü bal nehri.

Şehirde bir padişah olur.

Bu şehir ne acayip, padişahlarla dolu.

Gökyüzünde ancak bir ay var, bu gökse aylarla, Zühallerle dolu.

Yürü… Yürü;

Doktorlara, sizin orda işiniz yok de, çünkü orda ne bir hastalık vardır ne de kimse rahatsızlık yüzü görür.

Ne kadısı var o şehrin ne devlet görevlisi…

Ne beyi var, ne vergicisi; dava, düşmanlık, savaş, nasıl olur da deniz üstünde yürüyüp gidebilir…

 

 

 

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..