- Kategori
- Dünya
Global politika - Neo-nazilik - Radikal dincilik - Ekonomi
Aslında bu iki konuyu hepiniz biliyorsunuz ama özellikle gündeme koyma nedenim yakın bir gerçek olabileceği. Genelde politik yazmam ve bu yazı da politik değildir, sadece dünyada gördüğüm şeylerin ve araştırmalarımdan aldığım izlenimlerdir.
Dikkat ederseniz “Dünyada” dedim; “Türkiye’de” değil ve de “Radikal İslam” demedim “Radikal Dincilik” dedim. Daha önceki makalelerimi okursanız; dünyanın dört kıtasında yaşadım ve gördüm ki dinciler hangi dinden olurlarsa olsunlar aynı soydan geliyorlar... Aralarında hiç bir fark yok! Dinleri hariç tabi… George Bush’un bile Fransa Cumhurbaşkanını, Irak’ın işgalini haklı çıkarmak için İncil’den sayfalar göstererek ikna ettiği bilinen bir şey.
Bizim neslimiz için elbette en büyük tehlike “dincilik” ve dikkat edin “din” demedim “dincilik” dedim; zira din cahil, çaresiz ve hayatından zaten bir şey bekleyemeyecek kapasitede olan kitleleri kör inançla idare ettikleri bir politik metot olduğunda “dincilik” adını almıştır.
Neyse konumuza gelelim... Ha şimdi bu arada da kimse duman çıkarmasın totosundan, din düşmanı falan değilim. Sadece dinimin sömürülmesinin düşmanıyım, çünkü kişisel özgür seçimime karışılıyor ve bu da baskı kategorisine giriyor ve baskı da dinimizce yasak bildiğiniz gibi. Dinciler ama dinimizin yasaklarını el âleme “Yapma!” diye anlatır ve gider kendisi küçük kız çocuklarına tecavüz eder, hırsızlık yapar haram yer ve kendisini haklı çıkarttığı nedenleriyle cinayet işler ve her şey elbette cennete gidebilmek için...
Bu konu son zamanlarda daha da önem kazandı ve nedeni bir kaç şeyden ibarettir. Bu konuya açıklık getirmeliyiz, zira çok tehlikeli bir dönem içerisindeyiz.
En önemli faktör global ekonomik kriz. 2008 yılında global ekonomik krize girdik. En iyi ihtimalle çıkışımız 2023 diyor bazı ekonomistler... Elbette ondan önce bir 3. Dünya Savaşı yaşamazsak…
İkinci neden; ABD’nin bitmek tükenmek bilmeyen dünyayı kontrol etme hevesi. Orta Doğu’daki Arap Baharı’nın ABD’nin tezgahı olduğu bilinen bir plandır. Biraz araştırma yaparsanız; bir çok politik analist Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da olan ayaklanmaların, ABD’nin diktatörlükleri indirmesi ve yerine radikal dincileri getirme planı olduğunu yazmakta ve bilmekte... İyi de neden? ABD neden Radikal İslam taraftarlarını getirmek ve müttefiki olan İsrail’i de devirmek istesin ki? Aynen... İsrail’de ki halk ayaklanması da ABD’nin tezgâhlaması ve birazdan bunu da açıklayacağım. Bu arada; araştırma yaparak yazıyorum ve geçmiş yazılarıma da bakarsanız öyle kafadan bir şeyler yazmadığımı bilirsiniz... Senaryoya bir bakalım...
Dünyada ABD, AB, Rusya ve Çin ana güç olarak mevcut.
ABD ve AB genel olarak tüm teknolojinin sahibi.
Rusya ham madde zengini ve Çin de ucuz işçilik sahibi, teknolojik olarak ürettikleri bir şey yok sadece çakma şeyleri ucuza yapıp satıyorlar ya da ucuz işçilikle üretim çekiyorlar. Roller böyle…
Şimdi... ABD ve AB’nin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz tüm dünyayı etkileyecek ve kontrol dengelerini bozacak. ABD’nin global kontrolü elde tutabilmesi ve Orta Doğu ve Asya’da ki enerji kaynaklarına ulaşabilmesi için kontrol edebileceği bir maşa lazım... Evet bildiniz: Müslümanlar... Sadece Müslümanlar değil radikal olanlarından lazım özellikle... Ancak bu adımın atılabilmesi için hoş bir ülkenin örnek olması gerekiyordu... Müslümanlara örnek olabilecek gelişmiş bir ülke... Aynen... Türkiye! Ancak Araplar, Türk değil ve Türkler de Arap değil. Bizim aklı başında olan ve olayları görebilecek bir kesimimiz var... Arapların öyle bir kesimi yok. Yani Araplar başlarındaki diktatöre göre giden bir millet. Bu yüzden Arapları biri kullanmak isterse yapması gereken tek şey var: Başlarındaki adamı kontrol etmek. Nasıl? Bir Arabın kurban olabileceği çok basit bir kaç şeyle…Para ve kadın… Bunu da Mosad ile ilgili bir kitap okurken öğrendim. Bir Arabı kendilerine çevirmek için sadece üç şeye gerek var diye yazıyordu: para, kadın ve viski. Ancak biz zaten geçmişte İngiliz altınına karşılık onlardan arkamıza yediğimiz hançeri biliyoruz ve geçmiş de gelecek için her zaman bir göstergedir.
Tamam... Peki radikal İslamcıları ABD neden istesin, onlara karşı savaşmıyor muydu zaten? Hiç saf olmayalım... ABD sadece petrol ve doğal gaz gibi kaynakların peşindedir ve bunun için İkiz Kuleler’ini ve Pentagon’a yapılan saldırıyı bile ABD hükümetindeki insanların planladığı ve yaptığı artık her kes tarafından bilinmektedir. ABD dünyanın ta öteki tarafında ve ABD’nin İslam’la ve radikal dincilerle hiç bir problemi yok. Ama yükselen Çin ve doğal kaynak zengini olan Rusya ile var!
Peki, bu ülkeleri nasıl zayıf tutabilir ve küresel kontrolü muhafaza edebilir? Direkt yüz yüze onlarla savaşamaz, zira Ruslar ABD’yi hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan yok ederler. Terörle! Düşmanın kim olduğu belli olamayan bir şeyle! Önümüzdeki yıl ve aylarda Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Radikal İslami hareketler güç kazanırsa şaşmayın. Bunları Afganistan’da Taliban’ı Rusya’ya karşı başarılı bir şekilde kullandıysa aynı şekilde Çin ve Rusya’da problem yaşatmak için yine kullanacaktır?
Peki; ABD, müttefiki olan İsrail’de neden ayaklanma çıkartmak istesin?Bizler yıllarca İsrail ve ABD’nin müttefik olduğunu biliyoruz... Hayır, öyle değil... Sadece ticari menfaat ilişkisi var. Şimdi durumlar değişti. Her kes ekonomik krize girecek ve çıkış için de doğal enerji kaynakları ön planda yer alacak. Irak’a ve Afganistan’a terör yüzünden falan girilmedi; enerji kaynaklarının kontratları için girildi ve bu kontratlar tamamlanınca başka yerlere geçilecektir. Bu durumda da İsrail, ABD’nin boğazında kılçık olmuş durumdadır. Araplar eğer İsrail’i istemiyorsa ABD’de bir şekilde İsrail problemini çözmek zorunda… Bu yüzden de Netanyahu’yu indirmek istediler bu ayaklanmalarla ve sosyalistleri getirmek istediler ki taviz alabilsinler. Ancak takdir edersiniz ki Araplar kadar saf değiller. Saf olmayan liderlere sahip diğer iki ülke de Suriye ve İran. Suriye Cumhurbaşkanı Esad, ABD’nin oyununu net olarak görüp ayaklanmaları ne pahasına olursa olsun bastırdı ve bence de çok iyi yaptı. Mısır, Libya ve Yemen’e bir bakın. Ayaklanmayla ülkelerini hem yıktılar hem de otorite boşluğu yarattılar... Tam ABD’nin istediği şey… Şimdi başa kimi getirmek isterse getirecek ve bunun adı demokrasi olacak öyle mi?
Gelelim AB’nin hiç iç açıcı olmayan durumuna… Ekonomisi kötüye giden Avrupa her zaman yaptığı şeyi yine yapabilir: Neo-Nazilik… Norveç’te yaşanan katliam son derece önemli bir işarettir ve İskandinav ülkelerini biraz takip ediyorsanız Naziliğin en çok orada yükseldiğini görürsünüz. En büyük gösterge AB’nin dağılmasıyla olur. Eğer AB bu ekonomik krizde birliği muhafaza edemezse ve dağılırsa o zaman Üçüncü Dünya Savaşı net olarak çıkacaktır. Bu hususun son derece iyi bir şekilde takip edilmesi gerekir.
Avrupa’nın geçmişine bir bakın... Binlerce yıl aralarında savaştılar. Hatta AB fikri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’nın, Almanya’nın tekrar güçlenip savaş çıkarabilir endişesine çare aramak için ortaya attığı bir fikirdi.
Rusya... Bu ülke maalesef Çarlık mantığından hala kurtulamadı. Ekonomik kriz bu ülkeyi de vurduğu zaman orta sınıf darbe yiyecek. Rusya’nın milli gelirinin %50’si nüfusun %1’inin elindedir. Bu ülkenin AB’ye göre bir avantajı var... Hala sosyalizmin anıları var. Yani zor bir döneme girerlerse kendilerini tekrar beraberlik mantığıyla toparlayabilecek bir ülke ama bunun başarısı geçmişteki hatalarla değil yeni bir anlayışla yapılmasına bağlı. Belki Vladimir Ivanovich Vernadsky’nin fikirlerini kullanıp adam akıllı bir sistem oluştururlar ve dengeli bir ekonomiyi dengeli bir hayata uydurarak inşa ederler.
Gelelim Türkiye’ye... Halk olarak tokattan tokada gitmeye alışığız. Biz yıllardan beri ekonomik ve iç kargaşadan hiç kurtulamadık. Ekonomi biraz düzeldi ve dedik ki teğet geçer ve geçecek ama ilk tekel zamları akabinde doğal gaz zamları bize şunu gösteriyor: Maliye de para yok. Borçların ödenmesi yine halkın sırtından olacak ve kriz göbekten vurup herkesi olduğu gibi bizi de vuracak... Bu kesin... Doğanın kanunları entegre bir sistem ve kimse bir yere kaçamaz. Terör ve deprem bize durumun nasıl hassas dengeler üzerinde olduğunu gösteriyor. Allah korusun İstanbul’da bir deprem olsa ekonomiyi tekrar bir araya getirmek en az yarım asır alır. Bu kriz döneminde bizim için bence en önemli şey işsizliğin hemen bir çözüme getirilmesi ve ekonominin tasarruf ve halkın ihtiyaçları karşılayan dengeye oturtulması gerekmektedir. Terör probleminin üzerine güçlü bir şekilde gidilmeli ve komşularımızla da son derece iyi ilişkiler içerisinde de olunmalıdır. AB’nin nabzı çok iyi tutulmalı ve adil olmayan ekonomik anlaşmaları da revize etmenin iyi bir zamanıdır. En önemli unsurlardan birisi de elbette hiç bir ülkenin emellerine de alet olmamaktır, zira bu bizi geniş çaplı bir çatışmanın içine sürükleyecektir.
Her zamanki gibi sadece halkın birlik ve beraberliği iyi bir geleceğin teminatı olacaktır ve bunu muhafaza edebilecek liderler bu küresel kriz ve belirsizlik döneminden bizleri ancak başarıyla çıkartabilir ve hem milli hem de küresel sükûnete katkıda bulunabilir.