- Kategori
- Aşk - Evlilik
Göcebe ruhlu kadınlar

Google görseller.
Göçebe ruhlu kadınlardı onlar, sevdanın alacasını doğurmuş...
Konup göçemeyen, göçüp konamayan göçebe ruhlu kadınlar...
Göçebe ruhlarının arsız kahkahalarında, hüzünlü, buruk iç çekişleri vardı...
Bazen saraylı bir asil, sokakta bir sefil, bazen bir hanımefendi, bazen de bir fahişeydi...Kimi zaman çocuk, kimi zaman yaşlanmış, hırpalanmış bir kadın...
Hançerleyip çıkartılan gönülleri, kocaman kirli bir başka ellerin içindeydi...
Elleri yanmıştı sevdanın sıcağından, elleri, dilleri, gönülleri... Sevmek acı, bilmek ya da bilememek daha da acıydı...
Yollar kesişmiyorsa da, yolcular hep aynı yoldaydı, yokuşlarda yorulur, inişlerde hızlanırdı... Fakat hiç yollar kesişmezdi... Yol yanlış, yolcular zavallıydı...
Lambada titreyen alev bile üşürdü kimi zaman...
Buz tumuş geçmişleriyle nasırlaşmış hayalleri arasında sıkışmış... Kasılmış gönül damarlarının rengi griydi...
Çanlar çalarken gönül bahçesinde, kızıl sevdalar vardı eteklerinde, o yürüdükçe parça parça dökülürdü kıvılcımlar...Tabanları yanardı koşarak giderken kaderine...
Camdan küçücük bir fanusa sığmıştı şimdi evren, sıkışmış, daralmış ve havasız...
Boğulmalara gebe...
Bulutların üstü vardı, birde yerin dokuz kat altı... Zaman çabuk geçerdi bulutların üzerinde, günler saat, saatler bir an kadar kısa... Ellerinin sıcaklığında, nefesinde, gözlerinin ışıltısında zamanı tutabilirmiydi... Takılıp kalırmıydı akreple yelkovan olduğu yerde... İpten bir merdivenle bile tırmanmaya değerdi, küçük bulutlara asıla asıla, bulutların üzerindeki bir selama değerdi...
Göçebe ruhlu kadınlardı onlar, sevdanın alacasında doğmuş, ihanetin, yalanın, riyanın grisinde can veren...