Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Görevin bilincinde olmak

Görevin bilincinde olmak
 

 

 

Bilimlerin temeline dayanan güzel sanatları seven, düşünce eğitiminde olduğu kadar beden eğitiminde de yetenekleri artmış ve yükselmiş olan mutlu,  güçlü kuşaklar yetiştirmek siyasetimizin amacıdır.”                                                                                                                                                                                   Kemal Atatürk 

                          

                                   

Başta sporcular olmak üzere matbaa çalışanları, terziler, öğretmenler, öğrenciler, askerler ve tüm meslek gruplarını ilgilendiren bir yazı... Hem de ne yazı… Aşağıdaki “Garcia'ya Mektup” başlıklı yazının sabırla okunması ve içselleştirilmesi önerilir.

Çoğu pehlivan, mideyi doldurur ne ki beyni çalıştırmaz. Basımevi çalışanları, yazarın kayıt altına aldırdığı güncellenmiş notlara bakma gereğini duymaz, ikinci baskı yerine birinci baskı maketini işleme koyar ve basılır. Tıpkı kimi terzilerin aynı iplikle değişik renkteki giysilere dikiş atması gibi... Kimi öğretmenler, eğitim yöntemlerini dikkate almayarak bildiğiyle öğretimi sürdürür. Kimi öğrenciler, düşündüklerinde ısrarcı olup öğretmenini dinlemez. Daha neler, neler… Yaşamsal örnekler çoğaltılabilir.

Tüm bu çıkmazlardan sıyrılmak ve işin doğrusunu yapmak ya da başarılı olmak için görevin bilincinde olmak gerekir. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az.” Dememiş mi atalarımız?

Kaliteli iş üretmek ve görevin sorumluluğunda olmak için aşağıdaki mektup yeter de artar bile… İlk kez ortaokul Türkçe kitabımızda okudum. Buyurunuz sindire sindire birlikte okuyalım. Belki bir okumada algılanmayabilir. Gerekirse birkaç kere okumalı, derim.

                                                                       Garcia'ya Mektup

Garcia'ya Mektup” başlıklı, yaklaşık yüz yıl önce yazılan Elbert Hubbart'ın makalesi, tarihin en çok okunan yazısı olma özelliğini taşır! Milyonlarca kopyası çıkarılarak bakanlara, cephelerdeki askerlere, devlet memurlarına dağıtılır. Bu makaleyi ve makalenin kendisi kadar etkleyici olan yayılma öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim. 

Yeryüzünde birçok şairin, yazarın şiirleri, öyküleri, romanları, yabancı dillere çevrilmiş, kendi ülkesi dışında da yayımlanmıştır ama... Galiba yalnızca bir gazetecinin, bir "gazete köşe yazısı" birçok yabancı dillere çevrilmiş ve kendi ülkesi dışında birçok ülkede de yayımlanmıştır. O gazetecinin adı “Elbert Hubbart”, o köşe yazısının başlığı ise "Garcia'ya Mektup" tur. Elbert Hubbart'in bu yazısının, yüz yıl boyunca çeşitli ülkelerde yapılan baskısı, yüz milyon adedi aşmıştır. 

1904 Rus-Japon Savaşı öncesiydi. Amerikan gazetelerinin birinde "Garcia'ya Götürülecek Mektup" başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin ve daha özlüydü. Yazı, bir rastlantı Çarlık Rusya'sının Demiryolları Nazırı'nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus Demiryolları mensuplarının hepsini üzerinde bu yazıyı görünce merak ettiler.

Japon Milli Eğitim Bakanlığı bu yazıyı inceledikten sonra birer örneğini bütün Japon yurttaşlarının okuyup yanlarında taşımalarım emretti. Bu yazı, şimdi Birleşik Amerika'da bütün kara ve deniz kuvvetleri mensuplarına ve izcilere verilmektedir. Bu bir gelenek olmuştur.

“Garcia’ya Mektup’ Harp Okulları’nda öğrencilere öğretilen ve paylaşılan bilgilerden en önemlilerinden biri bana göre.

Amerika, Kurtuluş Savaşı’nın bir safhasında İspanya Sömürge Ordusu’nu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia’nın ordusuna talimat göndermek icap etti. Cumhurbaşkanı Mc Kinley, General Garcia’ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Başkomutanlık karargâhında Garcia hakkında bilgi yoktu, neredeydi, nasıl gidilirdi, hepsi meçhuldü. Mektubu götürmeye Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü, tekmilini verdi. Garcia talimata uyacaktı.

—Bu Garcia da kimdir? 
—Nerede bulunuyor? 
—Oraya nasıl gidilir? 
—Atla mı, trenle mi? 
—Harcırahımı kim verecek? 
—Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner, onu gönderirseniz olmaz mıydı? 
—Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım’ demedi.

Burada anlatılmak istenen, Teğmen Rowan’ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının,  ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia’yı bulmasının hikâyesi değildir.

Anlatılmak istenen konu; bu adamın kişiliğinin her okula örnek insan modeli olarak tanıtılmasının gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde her gün milyonlarca yöneticinin Garcia’ya gönderecek mektubu vardır.

Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teori değildir. Kendilerinden istenen vazifeleri, kendi iradeleri ile sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır. Bugün en çok muhtaç olduğumuz budur.

Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, toplumları ve örgütleri felç eder. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilenmesi için zaman yoktur. Yeniden eğitim yapmak gerekir. Öte yandan hizmet devamlı akmaktadır ve sürekli işlerlik içinde olmak zorundadır. Çarkın bir dişi kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya yetkili değildir. Bu takdirde hizmet durur.

Bir defasında her yönetici gibi öylesine meşgul iken odama giren bir memur bana:

—Efendim, siz birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini bir derece terfi ettirdiniz... Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiç bir fark yok, öğrenimimiz de aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Böyle olduğu halde beni hâlâ terfi ettirmiyorsunuz? Dedi.

 Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım:

—Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz? Nedir acaba? 

Memur can sıkıntısıyla:

— Gidip sorayım efendim, diye yanıt verdi.

 Biraz sonra döndü:

— Bir arabaymış efendim...

— Yükü neymiş?" diye sordum.

— Gidip bakayım efendim...

Biraz sonra döndü:

— Arabanın yükü bir sürü çuval efendim.

— Çuvallarda ne varmış?

 — Gidip bakayım efendim.

Biraz sonra döndü.

— Çuvallarda çimento varmış efendim...

—Nereye gidiyormuş bu araba?

—Gidip bakayım efendim.

Biraz sonra dönüp cevap verdi:

—X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim.

—Çok güzel, dedim ve ekledim:

—Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı. Terfi eden personel geldi.

Ben mırıldandım:

—Sokakta birtakım gürültüler oluyor nedir acaba?

—Gidip bakayım efendim.

Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:

— Kırk çuval Portland Çimentosu yüklü araba... Çimentoların menşei New Orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvallarını istasyondan almış. Çuvallardan biri yarı yolda patladığı için şimdi bunun yerini değiştirmeye çalışıyorlar.

Garcia'ya mektup götürecek kişilere gereksinim vardır. Hem de en kısa sürede, her toplumda, her yerde ve her zaman...

 

*

                                                        muhsindurucan@hotmail.com

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..