Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Gülen çocuk ikliminden geçtim

Gülen çocuk ikliminden geçtim
 

Bugün yarın derken; sonunda bir karar vermiştim. Artık günlük siyaset üzerine yazı yazmayacaktım. Bende biriken öyküler, denmeler varken, haberleri izleyecek, gazeteleri okuyup “yorum yok” diyerek bir kenara bırakacaktım.

Başbakan, muhalefet liderleri, üçe alıp beşe satan tüccar, banka hortumcusu, sahtekar bürokrat, rüşvetçi belediyeci. Üniformalı, üniformasız asker, polis hepsi, hepsi benden uzak olacaklardı.

“Aleviler bildiği, inandığı gibi inançlarını yaşasın. Kürtler, bırakın kaderlerini kendileri tayin etsin” diyerek zor, bir o kadar tehlikeli yollara sapmayacak, ayağımı taştan sakınacaktım.

Elinde kalem, nerede yaşadığını unutmayacaksın. Birileri Ay'ı geçti, Mars'a giderken; dayım hala yayan, emimin at sırtında hallerimiz insanı çileden çıkarmaya yetiyor. Bu yüzden; Türkiye'de söz vermesi kolay, tutması zor konular bunlar. Ben de bir iki direndim, dişimi sıktım olmadı...

İki arada kalmanın en zor olanı; insanın usu ile yüreği arasında kalmasıymış.

Baktım çaresi yok, bıraktım. Olacağına varsın...

Zaman zaman içinde devinir, gün olur. Vakit o vakit değil, söylenen sözün değdiğini muştulayan mevsim hiç değil.

Zeytin ağacının yeşili, deniz bir kabarıyor bir duruluyor. Mavi yeşil arasında gidip gelen günler; bir sıcak, bir serin... Rüzgar bir duruyor, bir eteklerini savurarak topluyor ne kadar bulut varsa, seriyor gökyüzüne.

Böyle, akşam daha erken iniyor orta yerine çarşının. El ayak çekiliyor, susuyor pazar yeri, yollar, kaldırım taşları hep birden söz birliği etmiş gibi. Sonra beni de alıp aralarına, sessizliğin kollarına bırakıyorlar...

Hiçbir şey demeden, radyo, televizyon açmadan, bir pencereden diğerine gidip geliyorum. Dünden beri yağmur bekliyorum. İnsafsızca, adamakıllı yağsın. Taşarsa taşsın dereler, yeter ki toprak doysun...

Dışarıda toprak kokusu. Yok niyetim, kapıyı pencereyi kapatıp oturmaya sıcak odamda. Durur muyum hiç, sakınmasız atacağım kendimi dışarı. Çıkacağım sokağa, bir yanımda deniz olacak, bir yanımda gece rüzgarın karanlık elleri ile kırdığı zeytin dalı.

Artık o kadar uzak değil. Fütursuz kara kış kapıda. Burada neyse de; çatık kaş, gülen çocukların attığı taşın düştüğü yerde; buz tutar bıyığım, üşür ellerim. Abartısız; ben o şehirlerin, köylerin ve dağların bizden bu kadar uzak, bu kadar bize yabancı ve yoksul olduğunu, taş atan çocuklardan öğrendim...

Elimde dikenli kızıl gül, sapanıma konmaya hazır çakıl taşı, yüreğimi yırtan ayaz yalnızlıkları yenmiş, gülen çocuk ikliminden geçiyorum.

Kaç çocukluk yaşadım. Kaç kez istemeye istemeye büyüttüm o çocuğu. Saymadım. Yaşadığım öksüz coğrafyalarda yarıda kaldı başladığım her oyun, söylediğim her söz...

Hasan Kaya
www.hasankaya.com 

 
Toplam blog
: 65
: 1019
Kayıt tarihi
: 11.09.09
 
 

Mart 1959 Erzincan doğumlu, İzmir de yaşıyor.. ..