Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '09

 
Kategori
Öykü
 

Güneş batarken Pierre Loti’de oluyorum

Güneş batarken Pierre Loti’de oluyorum
 

Sabah olmak üzere, ne zaman ve kim tarafından yapıldığını bilmediğim köhne iskelede inatla balık bekliyorum...  

Bazen dalıyorum, oturduğum tabureden düşmek üzereyken uyanıp, uykum açılsın diye yemleri tazeliyorum.  

Deniz sakin...  

İskeleye inen yamaçta terk edilmiş evler, bağlar, meyve ağaçları olduğu gibi duruyor...  

Sanki bizlerin bilmediği, sadece burada bir zamanlar yaşayanların şahit olduğu dehşet verici bir felaket olmuş da insanlar her şeyi olduğu gibi bırakıp kaçmışlar gibi...  

Evler yalnız...  

Evler terk edilmiş...  

Sahile böyle bir iskele yapar da unutur mu insan?  

Gelmez mi?  

Unutmuşlar işte... Gelmiyorlar.  

Kim bilir belki de gelemiyorlardır...  

Kamışlara bakarken başımın öne düştüğünü hissediyorum...  

Yaşlı bir adamla beyaz köpeği var yanında...  

Yaşlı adam, iskelenin ortasında dikiliyor, köpek sanki yüzlerce yıldır her gün aynı şeyi yapıyormuşçasına yaşlı adamın yanına oturuyor...  

Öylece duruyorlar...  

Ben uyuyorum...  

Yukarıdan uyuyan kendimi, yaşlı adamı ve beyaz köpeğini görebiliyorum...  

Onlar beni görmüyor ve hatta orada olduğumun bile farkında değiller...  

İrkilerek uyanıyorum.  

İskelede benden başka kimse yok...  

Ürperiyorum.  

Yemleri tekrar tazeleyip oltaları denize fırlatıyor, randevusuna gelmeyen yalancı balıkları beklemeye başlıyorum...  

Güneş tepelerin ardından sıcak yüzünü gösterirken, beklemek tak ediyor canıma...  

Bin bir zahmetle çıkarttığım kurtları denize dökerken, kumsala vuran, ağzı mantarlı yeşil bir şişe görüyorum...  

Şişenin içinde rulo yapılmış bir kâğıt parçası olduğunu fark edince titriyor okuduğum romanları anımsıyorum...  

Suda kalmaktan iyice şişmiş mantarı çıkartamayınca şişeyi kırıyorum...  

 

&&&  

 

Çınar ağaçlarının arasına saklanmış en kuytu masaya oturup, cüzdanıma özenle katlayıp koyduğum kağıt parçasını çıkartıp, bilmem kaçıncı defa tekrar okuyorum;  

Pazar günleri güneş batarken Pierre Loti’de oluyorum... Sen de gel, kırmadıysan şişeyi de getir!”  

Merak ruhumu kemiriyor...  

Şişeyi denize atan bir kadın geliyor gözümün önüne...  

Sonra gülen yüzüyle küçük bir çocuk “şaka yaptım” diyor...  

İki masayı birleştirip oturmuş onlarca gence madara oluyorum, biri parmağı ile beni gösteriyor “ demek onca yolu geldin ha!” derken diğerleri kahkahalarla gülüyor...  

“ Ne alırsınız?”  

Garsonun geldiğini fark etmedim bile...  

“ Çay”  

Garson gidiyor, ben gitmekle gitmemek arasına sıkışıyorum, telefonum çalıyor, Müfit arıyor...  

“ Ali ne haber?”  

“ İyiyim dostum senden ne haber?”  

“ İyiyim ben de, müsaitsen oturup laflayalım diyecektim.”  

“ Gel kahvedeyim zaten!”  

Kâğıdı katlayıp tekrar cüzdanıma koyuyorum...  

Çok geçmeden gülen yüzü ile Müfit geliyor... Havadan sudan konuşuyoruz biraz, balık planları yapıyoruz...  

“ Müfit sana bir şey anlatacağım ama kimseye söylemek yok!”  

“ Çocuk musun yahu, ne demek şimdi o öyle?”  

“ Ya lafın gelişi işte...”  

Dünyanın en büyük sırrını açıklıyormuş gibi kısık sesle olanı biteni anlatıyorum... Cümleler uzadıkça gözleri büyüyor hikâyenin sonunda kontrolünü kaybedip;  

“ Şimdi kâğıdı attım deme sakın!”  

“ Cüzdanımda!”  

“ Çıkartsana ben de okuyayım.”  

 

Kâğıt parçasını Müfit’ doğru uzatıp yüzünü izlemeye başlıyorum...  

“ Vaaay be! Kesin kadın oğlum bu!”  

“ Nerden anladın?”  

“ Anlarım ben... İsrail’de mi nerde olmuş buna benzer bir olay... Kadın aşk mektubu yazmış, şişeye koymuş denize atmış, telefon numarası da varmış, adamın biri bulmuş, evlenmişler sonra...”  

“ Hemen yazdın ha!”  

“ Yeminle ya, gazetede okumuştum.”  

“ Ben niye okumadım?”  

“ Ne bileyim oğlum ben!”  

“ Bence üniversiteli gençler bunlar, makara yapacak adam arıyorlar...”  

“ Şişe nerde?”  

“ Kırdım!”  

“ Niye ya?”  

“ Çıkmıyordu oğlum mantar, suda kalmaktan şişmiş...”  

“ Ne yani gitmeyecek misin, sen şimdi?”  

“ Yok, be oğlum!”  

“ Beraber gidelim?”  

 

&&&  

 

Aradan aylar geçiyor hafta sonu evde oturmuş, maç izliyorum... Kapı çalıyor  

Gelen Müfit...  

Buyur ediyorum, oturuyoruz...  

“ Ya dostum sana bir şey söyleyeceğim ama kızmak yok!”  

“ Tamam, ne kızacağım oğlum durduk yere...”  

“ Hani sen bana bir ara denizde bulduğun bir şişeden bahis etmiştin ya, içindeki notu da okutmuştun.”  

“ Evet, not duruyor hala...”  

“ Ben bu akşamüzeri Pierre Loti’deydim...”  

Duruyor, kendimi Müfit’in söyleyeceklerine hazırlıyorum...  

“ Senin anlattığına benzer yeşil bir şişe aldım elime, masaların arasında gezmeye başladım... Kimse oralı olmadı, tam ümidi kesmiş dönüyorum arkamdan biri “delikanlı” diye seslendı...”  

Heyecanlanıyorum.  

“ Kim... Kimmiş?”  

“ Acele etme anlatıyorum... Yaşlı bir adam...”  

O gece iskelede gördüğüm rüyayı anımsıyor istem dışı soruyorum  

“ Yanında da büyük beyaz bir köpek var mıydı?”  

Şaşkınlıktan gözleri büyüyor, fısıltı ile cevap veriyor;  

“ Vardı... Nerden bildin?”  

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..