Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Günlük 1

Günlük 1
 

Akıl defterlerimden bir yaprak


Etkilendiğim gündelik olaylarla ilgili yazılar yazıyorum. Dağınık, çeşitli konularda ve bazen çok ilgisiz şeyler çıkıyor ortaya.

Bundan böyle onları “günlük” adı altında derlemeye ve bugün, bu anlamda yazacağım ilk günlüğü de siz kıymetli Milliyet Blog okurları ile paylaşmaya karar verdim.

Kısmet olursa gelecekte de, ilginizi çekebileceğini düşündüğüm günlüklerimi paylaşmaya devam edeceğim.

Bugün Kurban Bayramı’nın üçüncü günü. Anlamlı bir gün.

 

Kim Demiş Ev Hanımı Olmak Kolay Diye!

Oğlum dün akşam yaprak sarması hazırlayan annesine yardım etti. Bir yerden sonra yorulunca “yahu anne” demiş “niye kendini bu kadar yoruyorsun ki! Yap başka kolay bir yemek.”

Sabah o da bana söyledi. Ben de ev hanımlarının ilk bakışta göze görünmeyen zor bir görev üstlenmiş olduklarını yeniden düşündürdü bana. 

Başka bir işte de çalıştıkları için daha ağır yükün altında olan bulunan kimi diğer hanımlarla ev kadınlığının gerçek yüzünü bilmeyen, görmeyen, göremeyen, görmek istemeyen kimi beyler ev hanımlığını hafife alabilirler. Gerçekte durum hiç de onların bildikleri, düşündükleri gibi değil.

Bir kere evin her gün yapılmak zorunda olan temizlik, bulaşık, yemek işleri var. Hanımın titizliğine göre (ki hanımların neredeyse tamamı çok titizdir), bu işler ciddi zaman ve enerji gerektirirler.

Siz bunlara sık sık yapılan çamaşırı, her an ilgi gerektiren çocukları ve varsa evdeki yaşlıları da ekleyin.

Tutun bunun üzerine de sürekli aynı ev ortamında kalmanın insana yükleyeceği ağırlığı koyun ki, bu da en az yukarıdakiler kadar insanı tüketir ve bundan toplumun büyük bir çoğunluğu haberdar değildir.

Kadın bütün bunların altından kalkıyor.

Artan zamanını arkadaş, komşu görüşmelerine, alışverişe harcayanlar da var ama mecbur kalmadıkça alışverişe ya da başkalarıyla görüşmeye gitmeyen ev hanımı sayısı da az değil.

Diyelim ki yine de boş vakitleri var. Onlar boş durmazlar. Üç gün önce sildikleri pencereleri silerler, mutfağı, banyoyu, lavaboları yıkarlar. Olanakları varsa kurabiye hazırlar, pişirirler.

Perdeleri yıkarlar, duvarları silerler.

Fırsat buldukça anne-babalarını, kardeşlerini, arkadaşlarını arar hal, hatır sorarlar.

Belki başka alanlarda çok ciddi üretimlere dönüşebilecek nitelikteki enerjilerini sonuna kadar o dört duvarın arasında tüketir bu arada kendileri de ciddi anlamda tükenirler.

Öyle olunca da akşam eve işinden çıkıp biraz gezmiş, bir kahveye uğramış, arkadaşlarıyla görüşmüş olarak yorgun argın J gelen kocalarını bazen kocaman gülücüklerle karşılayamazlar.

Bir de onun için zılgıt yerler.

Kim demiş, ev hanımı olmak kolay diye!

 

Köpekler ve İnsanlar

Benden önce kalkıp mutfaktaki yerini almış olan hanımın yanına gittim. Balkon kapısını göstererek “bir hanımefendi, bahçedeki köpeğe süt veriyordu” dedi. O hanımı övücü ifadeler ekledi. Kendisinin de bu anlamda duyarlı olduğunu biliyordum ve bu duyarlılığı hoşuma gitti.

Oğlumun akşam bahsettiği köpek geldi aklıma. O bu hayvanları hem çok seviyor hem de onlarla sık sık kurduğu dostluklar sayesinde bir şekilde dillerinden anlıyor. Sahipsiz bir Sibirya Kurdu bulduklarını, köpeğin gözlerinin farklı renklerde olduğunu söylemişti.

Birlikte olduğu hayvanları iyi tanıyan bir ağabeyin bir türlü yanlarına gelemeyen köpeğin bu davranışının hayvanın daha önce birileri tarafından çok korkutulmuş olduğunun işareti olduğunu söylediğinden bahsetmişti. .

Aklımda kalmış olduğu için “oğlumuzun bahsettiği Sibirya Kurdu mu” diye sordum eşime. Başını salladı ve ben bunun evet anlamına geldiğini düşündüm.

Bir süre sonra ben de merak edip balkona çıktım. Önce uzanıp binaların altına baktım. Ortalıkta köpek yoktu. Sonra biraz daha uzaklara bakınca yanımızdaki bloğun arkasında ama binalara yaklaşık yirmi otuz metre mesafede, yeni dikilmiş meyve ağaçlarının birinin dibinde yere uzanmış bir köpeğe elindeki kutudan süt vermeye çalışan orta yaşlı, temiz giyimli bir beyefendi ile beş altı yaşlarında bir çocuk gördüm.

Adam elindeki sütü hayvana içirmeye çalışıyordu ama anlaşıldığı kadarıyla hayvan pek olumlu yanıt veremiyordu. Yan üstü uzanmış, kalmıştı. Bu bana onun ölmek üzere yattığını, adamın da iyileştirmek, ayaklandırmak için gayret gösterdiğini düşündürdü. İçim burkuldu.

Büyük bir olasılıkla hayvan ölüyordu ve bu buralarda rastlanmayan bir şey değildi.

Bulunduğumuz çevre şehir merkezinden biraz uzak, içinde ve çevresinde boş yerler bulunan, tarlalar bulunan bir yer. Geçmişte buralarda yaşayanların yakınmalarını dikkate alan belediye elemanlarının hayvanları zehirleyip öldürüldüğünden de söz ediliyordu. Yani bir taraftan bu hayvanların çoğalmalarını engelleyen bir düzen yoktu, öte taraftan bunların bir kısmı zaman zaman ciddi anlamda açlık çekiyorlardı ve bu dışarıdan bakınca da görülüyordu. Ciddi, sağlıklı, kalıcı bir çözüme acil gereksinim var.

Belli ki bu oğlumun bahsettiği köpek değildi. Çünkü öyle olsa sabah evden çıkmış olan oğlum da yanında olurdu. Yani Sibirya Kurdununki başka bir hikâyeydi.

Hanım mutfağa döndüğünde bir an ona “hayvan her halde ölüyor” demek geçti aklımdan. Demedim. Bu onu da üzecekti ve kimseye bir yararı olmayacaktı. Sustum.

Bu durumu anlatırken eminim ki, benim aklıma geldiği gibi şimdi sizin aklınıza da “insanların bile her türlü yoksulluğu çektikleri, neredeyse bütün illerimizde asgari ücretle çalışmaya hazır oldukları halde iş bulamayanların sayısının çok fazla olduğu; okulların açıldığı, kış hazırlıklarının kapıya dayandığı, savaş mağduru mültecilerin ülkenin her yerine yayıldığı; Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizdeki olaylar nedeniyle her gün bir iki eve ateş düştüğü, binlerce insanın gerginlik yaşadığı bir zamanda köpekten mi bahsediyorsun” sorusu geliyordur.

Haklısınız, ama yine de insanların da, hayvanların da can taşıdıklarını düşünürsek insan düşünmeden, yazmadan edemiyor.

Her sorun kendi çözümünü arıyor..

 

26 Eylül 2015 Cumartesi

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..