Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '17

 
Kategori
Kitap
 

Güzel Bir Haberim Var Size

Güzel Bir Haberim Var Size
 

 

“Köylüyü uyandırma, canlandırma,
aydınlatma, kalkındırma amaçlıydı;
Köy Enstitüleri.
İleri aşamada
toprak reformu da yapılacaktı.
Ağa, bey, şeyh gücü kırılacaktı.”

                    Mustafa ŞANLI

 

                “Yazıların belki güzel ama hiç de güncel değil.” diye eleştiriyorsunuz beni, öyle mi?

                Tamam, haklısınız. Arzunuzu dikkate alıp güncel bir konuya değineceğim bugün.

                Nedir, en güncel konu?

                Kudüs mü? ABD Başkanı mı? Zarraf davası mı?

                Her gün değişiyor gündem. Çok zor, benim ayak uydurmam buna ama…

                “Ne yapsam, nasıl yapsam acaba?” diye kara kara düşünürken, buldum sonunda. Her çağda, her dönemde güncelliğini yitirmeyen bir konu hem de.

                “Nedir? Ne olabilir?” diye sorup zorlamayayım sizi de söyleyivereyim hemen: Rüşvet!..

                Evet, rüşvet… Dün de günceldi bu konu, bugün de. Ve sanırım, yarın da güncel olacak.

                Üç Dilek kitabının yazarı Turan Eren, her konuya değinmiş de bu konuyu es mi geçmiş diye şöyle bir taradım. Çok ilginç iki örnek buldum.

                Siz de ilginç bulacak mısınız, bakalım:

                Vezirköprü ilçesinde Kaymakam, Savcı ve Hâkimler bir araya geldiklerinde, özellikle teknik elemanlar ile müteahhitler arasında dönen rüşvet olaylarında söz edilirmiş.

                Bu ilçedeki tüm kamu binalarının müteahhidi Zühtü Beymiş. Zühtü Bey, hemen hemen herkesin çok değerli, dürüst ve namuslu olduğuna inandığı bir insanmış. İnşaatlarını doğru düzgün yapan biriymiş O. Kaymakam’ın, “Vezirköprü’de okulsuz köy bırakmama” azmiyle başlattığı atılımı takdirle karşıladığı gibi, mümkün olan her türlü yardımı da esirgemiyormuş.

                Bir gün, “Zühtü Bey, sürekli kamu inşaatı yapıyorsun. Hiç rüşvet verdin mi?” diye sorar Kaymakam. Kulak verelim bu sohbete bakalım:

                “Hayır, hiç vermedim.”

                “Bu sektörde çok rüşvet döndüğünü söylüyorlar. Sen hiç vermedin mi?”

                “Kaymakam Bey, sizin anladığınız anlamda rüşvet vermedim. Ama istihkak, yani hak ediş düzenlenip paramı alacağım zaman, mutlaka inşaatın kontrolünü yapıp raporunu yazan teknik elemanla oturup tavla oynuyoruz. Tavlayı bedava oynamıyoruz. ‘Tepeden tırnağa giydirmecesine’ diyoruz; öyle oynuyoruz.”

                “Peki, Zühtü Bey; kaç defa sen, kaç defa teknik eleman kazandı?”

                “Efendim, benim teknik elemanı yenecek kadar yeteneğim nerde? Elbette her zaman teknik eleman kazanıyor.” der, gülerek.

                Kaymakam, “Rüşvet alıp vermenin başka bir yöntemi… İyi giydirilmiş, iyi kılıflandırılmış.” diye düşünür.

                Yok canım! Bunun neresi rüşvet, Kaymakam Bey? İddiasına bir tavla maçı yapıyor adamlar. Her oyunu müteahhit kaybediyorsa, teknik elemanın suçu ne?

                Bileğinin hakkıyla kazanıyor adamlar! Helal olsun!

                Hem dinen, hem kanunen yasak olan bir şeyi neden yapsın bizim insanlarımız?

                Kanunu neyse ne! Güçlü avukatlar tutarak, takım elbiseler giyip kravat takarak, sinekkaydı tıraş olarak, “Sayın hâkimim, sayın savcım!” diye çok kibar konuşup “İyi halden” yararlanarak bir çıkış yolu bulursunuz da Tanrı’yı nasıl kandıracaksınız? Öyle değil mi?

                Yok, yok! Boşuna inat etmeyin. Hiç kimse bile bile rüşvet de almaz bu ülkede, rüşvet de vermez!

                Her ne kadar, geçmişte bu konuda suçlamalar olmuşsa da, TBMM’deki temsilcilerimiz, bu iddiaların doğru olmadığına karar vermediler mi?

                Lamı cimi yok. Meclis, (yani bizim seçtiğimiz seçkin insanlar) öyle demişse, öyledir! Bundan sonra, siz ne derseniz deyin, kandıramazsınız beni!

*****

                Teknik elemanlara olduğu gibi, genellikle ormancılara da atarlar; bu tür iftiraları.

                Gene Turan Eren’in kitabından aktarıyorum: 

               Bir gün, Hâkim Âdem Basmacı gelir; yazarımızın yanına. Kulak misafiri olalım yine:

                “Kaymakam Bey, Alan köyüne okul yapıyorsunuz, değil mi?”

                “Evet, birçok mahallesi olan bu köyde de devlet–vatandaş işbirliği ile okul yapıyoruz. Ama köylü çok fakir olduğu için zorlanıyoruz.”

                “Bugün baktığım bir dava, bu köyden dört yurttaşın orman kanununa muhalefetiyle ilgili… Sanıkların verdikleri ifadelere göre, okul yapımına başlanmadan önce köyde bir toplantı yapmışsınız. ‘Herkes gücü oranında katkıda bulunacak. Traktörü olan traktörüyle, parası olan parasıyla, çalışacak gücü olan iş gücüyle… Ben de demir, çimento ve tuğla vereceğim. Okulu elbirliği ile böyle yapacağız.’ demişsiniz. Dört köylü, evlerinde bulunan ağaçları inşaata getirmişler. O arada Orman Muhafaza Memuru okul inşaatına gelmiş. ‘Tutanak tutacağım.’ demiş. Köylüler yalvarmışlar. Ormancı sonunda para istemiş. Bunlar, ‘Devletin okulu için, devletin memuruna rüşvet vermeyiz. Zaten verecek paramız da yok.’ demişler. Memur da zaptı tutmuş. Köylüler yasaya göre şekil olarak suçlu gibi görünseler de, özü şu ki; devletin ormanından ağaç kesip devletin okul inşaatına getirmişler. Bunları beraat ettirmek istiyorum. Ama nasıl?”

                “Hâkim Bey, cahil bir toplum ormanları da koruyamaz. Ormanlarımızı korumak için de okul ve eğitime ihtiyacımız var.” deyip niçin eğitime öncelik verdiğini, iki okul parası ile nasıl 18–20 okul yapıldığını uzun uzun anlatır.

                Hâkim Âdem Bey, “Bu söylediklerinizi yazıp resmen bana verirseniz, bunları kararıma gerekçe yapar; dört köylü hakkında beraat kararı veririm.” der.

                Kaymakam, “Tamam” deyip gerekeni yapar; Hâkim de sanıkları beraat ettirir.

                Karara kim itiraz etmişse, dosya Yargıtay’a gider. Meraklı bir bekleyişten sonra, kararın oy çokluğu ile onaylandığı haberini alırlar.

                Görüldüğü gibi, burada da rüşvetten söz ediliyor. Bana sorarsanız, hiçbir devlet memuru, hele hele hiçbir ‘Orman Muhafaza Memuru’, hizmet etmekle yükümlü olduğu yurttaşlarımızdan kesinlikle rüşvet istemez; vermek isteyen olsa bile almaz!

                Ne sanıyorsunuz siz bizim memurlarımızı? Memur oldularsa, gâvur olmadılar ya!

                Yazar dostum Feyzullah Aktandan öğrendiğim eski bir deyişle bitireyim bu rüşvet olayını:

                “Devlet-i Osmani’de ilim irfanla olmaz; terfi-i temayüz: Ya olacak kuvvetli iltimas, ya olacak maden-i has, ya da olacak ten ile temas!”

             Atalarımız, o günün koşullarına uygun olarak böyle bir uygulama yapmış olabilirler. Ama bugün, böyle bir anlayış ve yöntem ülkemizin hiçbir yerinde geçerli değildir; diye düşünüyorum ben!

              Ne yani, Reza Zerrab’ın ABD’deki itiraflarına inanıyor musunuz; siz yoksa?

               

                               ULUSAL VE ULUSLAR ARASI BİR BAŞARI

Moral bozan onca haberle bunaldığımız şu günlerde, güzel bir haber vermek isterim:

Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Koca Çaydaşı, yaptığı değerli araştırmalar sonucu, “2017 TÜBA Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülüne” layık görüldü.

Ayşe Koca Çaydaşı, kazandığı bu ulusal ödülü, Avrupa Organizasyonu EMBO’nun, bu yıl, Avrupa’da yalnızca 7 kişiye verilen “Laboratuar Kurulum Fonu” ödülünü de alarak taçlandırdı.

Ailesi Manavgat’ta yaşayan, aslen Akseki’nin Menerge (Minareli) köyünden olan bu genç bilim insanımız, inanıyorum ki, yakın bir gelecekte, daha büyük başarılar kazanarak çok daha büyük gururlar yaşatacak ülkemize. Başarılı kızımızı, annesini, babasını ve yetişmesinde emeği geçen tüm öğretmenlerini yürekten kutlarım!

Sizler de güzel haberlerinizi paylaşın; lütfen benimle.

Müjdeli haberlerinizi almak dileğiyle!..

Hüseyin Erkan               
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..