Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Güzel günler göreceğiz çocuklar!

Güzel günler göreceğiz çocuklar!
 

Değişim doğanın diyalektiğinde var, kim önüne geçebilir!


Daha dün gibiydi bahçemdeki ayvalar çiçek açarken!
Bugün baktım, sapsarı olmuş; insanı en hassas yerinden yakalayıp yanına çeken bir hal almışlar. 
Kasım başı gibi yenilebilir lezzete ulaşır bunlar.
Onlar çiçek açtığında, bir grup insan henüz çıkmıştı Gezi Parkı'na, "parkımızı koruyacağız, buraya AVM yaptırmayacağız" demişlerdi.
Sonra muktedirin iktidarı, ne istedikleri dinlemeden, taleplerini hiçe sayarak ve de gözünü kırpmadan öteledi onları! O saldırı fişekledi herkesi; birler yüzlere, yüzler binlere, binler milyonlara ulaştı. Bütün Türkiye ayağa kalktı. Mesele, “iki ağaç” olmaktan çıkmış; “yaşam biçimine müdahale”ye dönüşmüştü! Oysa o “derya içinde olup da deryayı bilmeyen” milyonlar, kadrini bilmeseler de şiirini bilirlerdi Nazım’ın; hani şu “Yaşamak!/ Bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine” diyen dizeleri!
Bu arada ayvalar büyümeye, olgunlaşmaya başladı. 

DOĞANIN DİYALEKTİĞİ!

Doğadır bu hangi güç geçebilir ki önüne?
Geçemediler elbet!
Evde, sokakta, işyerinde, maçta, sinemada, Altın Portakal'da, yurt içinde, yurt dışında, velhasıl-ı kelam aklınıza gelen her yerde, herkes "Her yer Taksim, her yer direniş" dedi.
Biz adalet, özgürlük ve eştilik istedikçe muktedirin iktidarı vurdu.
Ethem'i de, Mehmet'i de, Abdullah'ı da, Ali İsmail'i de, Medeni'yi de, temizlik işçisi İrfan'ı da ve hatta polis memuru Mustafa'yı da göz göre göre ölüme gönderenler, işte bu “iki ağaç” meselesinin bir “yaşam biçimine müdahale” meselesine dönüştürenlerdi.
Gülsuyu'nda katledilen Hasan Ferit de, bu adaletsiz sistemin kurbanı. Bakıyorsunuz, mafyanın kol gezdiği semtte “sapanlı kadınlar” manşet olmuş! Beyaz zehir ticaretinin kol gezdiği İstanbul’un orta yerindeki bu semtte öldürenler değil, çocuklarının zehirlenmesine ve “orman kanunu”nun hakimiyetine isyan edenler göz altına alınıyor. Sonuç; vurandan 3, vurulandan 33 kişi gözaltında! Meğer derneklerinin kirasını bile ödemiyorlarmış(!) Bu kadar “hainlik” de olmaz ama(!)

Bu kadar gencecik can ölüme giderken, açılan demokratikleşme paketinde ne çıktı dersiniz?

Çıka çıka, ezanın Türkçe okunmasını sağladığı için “mim konulan” Reşit Galip’in yazdığı “andımız”ın kaldırılması ve kamuda türban serbestliği çıktı. “Andımız”ın kaldırılmasının farklılığın zenginlik kabul edilmesiyle ilgisi yokmuş; onu anladık. “O adam, ezanı Türkçe okutmuş” ya, “bu maçı alıcaz, başka yolu yok” yani!

Kim örtünmek istiyorsa örtünsün; öyle başbakan gibi askerde, hakimlikte gibi bir ayrıma da ihtiyaç yok” diye yıllardır yazarım ya, iki gündür telefonlarım susmuyor! Hüseyin Çelik, “düşünce(!) özgürlüğü”nü kullanarak, bir sunucunun giyimi üzerinden hepimize ayar vermeye kalkıştı ya, “hadi bakalım” diyorlar, “bunu mu savunuyordun?”haklı olarak dostlarım!

Ne diyebilirim? Sevsinler Çelik’in düşünce özgürlüğünü diyeceğim ama “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş”!

MÜCADELENİN DİYALEKTİĞİ!

Üsküdar’ın az ötesi Beykoz mu? Orada durdurabilir miyiz bu “atlıları”?
Bu mümkün mü? Neden olmasın? Ben, inanırım; “mücadele edenler, her zaman kazanmamışlardır ama kazananlar hep mücadele edenlerdir”!
Ayvayla başladık, ayvayla bitirelim.
Cahit Sıtkı, 35 Yaş şiirinde, "Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar" diyor bir dizesinde.
Sonbahar'ın insanın içini ürperten bir tarafı var; sonrası kış çünkü!
Ama biliriz ki, her kış bahara açılır ve her bahar, yeni bir geleceğin müjdecisidir.
Diyorlar ya, "Cemevleri terörist yuvası" diye!
Efsaneye göre, Hacı Bektaş Dergahı'ndaki delikli taştan riyakarlar geçemez. Alevilerin inanç ritüellerini yerine getirdiği Cemevleri için "terörist yuvası" ifadesini kullananlar, “bu kadar da açık saçık giyinilmez ki” diyenler içlerini kaplayan karalıktan bilemiyor olabilirler ama her Alevi, her yıl, Hacı Bektaş’a gelir, kendisini o taşta sınar; gelemeyenler için köyünün, kasabasının hemen yanı başında vardır bir ziyaret ve delikli taş, orada dener kendini! Geçemiyorsa bir yanlışı var demektir. Bütün yıl, o yanlışın ne olduğunu düşünür ve onu gidermek için çalışır; ertesi yıla arınmış olarak girmek için. 
"Minareler süngü/Camiler kışla" diyen birilerinin "terörist" yakıştırmasına verilebilecek en iyi cevabı Nazım verirdi. Hani şu "Vatan Haini" şiiriyle!
Gene de ben, Nazım’ın da yardımıyla umutlu bir cümle yazmak isterim:
"Güzel günler göreceğiz çocuklar"!
Güzel günler, umut etmekle gelmez; onu elde etmek için mücadele etmek lazımdır. İşte yerel seçimler, ağacımızı da parkımızı da, hayat tarzımızı da korumak için bir fırsattır bu seçimler. “Fışkiyeler” için, seramikler için göz yaşı döküyor gibi yapıp, tribünlere oynayanlara “her şeyin insan için” olması gerektiğini gösterelim!

Daha güzel, daha yaşanılabilir, kimsenin kimseye müdahale etmediği, başkasının inancına, kültürüne kem gözle bakmanın ayıp sayıldığı özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye mümkündür. Bunu yaşadığımız şehirlerden başlayarak gerçekleştirebilmenin fırsatıdır yerel seçimler. Kazanalım ve türbanıyla sokağa çıkmak isteyenler dahil, herkese nasıl bir dünya vaat ettiğimiz gösterelim.

Geçmişe ağlamak fayda vermez”, geleceği güzel yapmak bizim elimizde! Uzatın ellerinizi, “gökyüzü aşkın yüzü oluncaya dek”!

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..