Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '12

 
Kategori
Kitap
 

Ha ha hayyy dinleyin dostlar; Bende de artık bir ''Hiç'' var

Ha ha hayyy dinleyin dostlar; Bende de artık bir ''Hiç'' var
 

Ha ha hayyy… Okusun okumayanlar; Dost meclisinde konuşulsun, yazılanlar…

Mahcubiyet perdesini yırtıp da attım sonunda… Alllaaam yaaaa…(Kopya çekmek diye buna derler;)))

Bu ne zor işmiş. Koca İzmir’de aradığını bulamamak. Talan etmediğim kitapçı kalmadı...

-Ben ‘’Hiç’’ arıyorum…

-Hanımefendi hiç zaten hiçtir! Hiç aranır mı?

- Kardeşim, burası kitapçı değil mi?'' Hiç'' adında bir kitap arıyorum. Yazarı Emine Supçin.

-Ne Çin, ne Çin?

-Cincin kardeşim cincin. Söyleyeceğim şimdi ne Çin! Emine Supçin, Emine Supçin… Bir daha tekrar edeyim mi?

-Az bekleyin, bilgisayara bakalım…

-Bekleyelim bakalım!

-Kayıtlarımıza baktık! Maalesef biz de kalmamış.

-Eeeee

-Valla Denizli şubemizde 25 adet görünüyor ama İzmir’deki şubelerimizde yok maalesef.

-Ne zaman gelir?

-Bilemem!

Vay ki ne vayyyy. Soluğu aldım Kuşadası’ndaki kitapçılarda. Yok, yok orada da yok. ‘’Hıııı ben şimdi can arkadaşımın kitabını bulamazsam. İnanın ki face de bilem, yorum neyim yapmam!’ Yapamam arkadaş yapamam! Utanırım…’’

Neyse, dün rastgele bir kitapçıya girdim. Hani komacan komacan kitapçılarda yok ya belki? Bir ihtimal daha varrrrr, diye diye. Aradılar, taradılar… Birkaç gün önce gelmiş de kalmamış… ‘’İyi bakın ne olur!’’ dedim. İyi ki de demişim... Oleyyyyy son bir tane buldular ... Oh... Ne kadar sevindim anlatamam. Sevinçten eteklerimde çalan zilleri toparladım yollardan;)))

Gelelim sadede; bu kadar gevezelik ettikten sonra…

‘’Hiç’’ miş gerçekten. Satırlar su misali akıp gidiyor sayfalarda… Okurken zaman mefhumu falan kalmıyor insanda. Sakın mübalağa ettiğimi sanmayın ha… Hele o anketler var ya… O anketler… Bi zahmet bakın envantere diyor yazarım. Baktım da! Söyleyemem , söyleyemem çünkü çooook..... ;))) Neticesi bana, şahsıma münhasır.

Daha bitmedi! Okuyorum… Amma dayanamadım, sevincimden. Hani kitabı buldum ya… Başucu kitabım yaptım ya. Sizlere anlatmadan, uyku falan girmeyecek gözüme. Kitap klavyenin yanında, benim bir gözüm kitapta, bir gözüm bilgisayarın tuşlarında…

 

‘’Bütün tohumlar, kendi boyutlarının üç katı derine ekilirler. Tıpkı dileğinizi, yüreğinizin üç kat derininden yinelemeniz gerektiği gibi…

Adı, dilek tohumu.

Aşk diliyorsanız, aşk,

Huzur diliyorsanız, huzur,

Başarı diliyorsanız, başarı,

Mutluluk diliyorsanız, mutluluk!

Tohumlar toprağa, dilekleriniz evrenin kulağına erişsin…

Hayat vermenin kutsallığı, dileğinize can versin…’’

 

Okudukça, dönüp bir kez daha okuyacağınız bir kitap…

Ben tohumları ektim. Hem de dileklerimle. Dileğim ne diye sormayın. Söylemem! Sırdır sır...Sır verilir mi?  Alllam yaaaa… Merak eden, kendi de diler, eker… Sonucunu bekler. Evrene ne gönderirsen, geriye ‘’O’’döner… Bunu bilemeyecek ne var?

Sevgi ve saygılar…

 

Ayşen Arslangiray Kura

Bilinmez bir diyarda…

 

Blog yazanının, Yazar’a notu; Can arkadaşım, ben bu dünyada bir HİÇ olmaya razıyım. Razıyım da başarabilir miyim? Meçhul! Emeklerine sağlık, kaleminin avazı hiç bitmesin. Yeni kitaplarında buluşmak dileğindeyim. Geç oldu ama tertemiz…

 

 

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..