- Kategori
- Siyaset
Hain kimdir?

Romalı avukat, yönetici, yazar ve düşünür Marcus Tullius CICERO
Günümüzden yaklaşık iki bin yüz (2100) yıl önce yaşamış olan Romalı avukat, devlet adamı, bilgin, hatip, yazar ve eski Kilikya (Çukurova) valisi Marcus Tullius Cicero (MÖ 106 - MÖ 43) her nedense bizde pek tanınmaz. Oysa Marcus T. Cicero felsefe içerikli otuz kadar eseri yanında bize ancak elli sekizi ulaşmış olan siyasi konuşmaları ile çoğu mürekkeple kâğıda yazılmış olan özel mektupları çok ünlüdür. Marcus T. Cicero (Çiçero diye okunu) çalışkanlığı, dürüstlüğü ve bilgeliği gereği devletine sadık; sorun çözücü, konuşkan, kendisini başkalarının yerine koyarak düşünen bir kişidir.
Ne yazık ki onun M.Ö. 50’lerde birkaç yıl bulunduğu bugünkü Osmaniye çevresindeki Filaviopolis (Bugünkü Kadirli ilçesi)ile Kastabala (Bugünkü Gökçedam Köyü ki Ceyhan Irmağı kıyısındaki bu köy ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in de doğup büyüdüğü ve ilk halk öykülerini derlemeye başladığı yerdir)’da karşılaştığı sorunları anlattığı mektupları da dilimize çevrilmemiştir. Onunla ilgili söylentileri dilden dile dolaşa dolaşa ne olduğunu bilemesem bile onun o güzel konuşkanlığından dolayı olsa gerek Osmaniye'de kendisini savunmaktan çekinmeyen, duraksamadan konuşan, sıra kendisine geldiğinde sözü kimseye bırakmayan kişilere (ki kendisini 1970'lerde ilk kez tanımaya başladığımı da belirteyim) 'Çaçaron' adı verildiğini, çocukluğumdan beri biliyorum.
Özellikle Eğitim Düzeni üzerine çöreklenmiş olan iktidarların ne bakanları ne de kendisinden menkul YÖK'e bağlı üniversitelerin felsefe ile düşünce tarihi derslerinde Marcus T. Cicero’ya h i ç mi h i ç yer verilmez. Çünkü Stoa'cı ve Socrates'çi Marcus T.Cicero haksızlıklar karşı koyan felsefe kökenli bir avukat olduğu için yeniden seçilebilmek yanında nice haksızlıklara imza atmaktan ve adam kayırmaktan çekinmeyen 'ben yaptım olducular takımı' (ki TBMM'den çıkarttıkları yasalar gereğince başta Dokunulmazlık olmak üzere diğer bütün özel çıkarları için kendilerini güvenceye almışlardır...) ona hangi ulvi düşünceler ya da felsefe sevgisi ile yer verebilirler ki?
'Herkes hata yapabilir, fakat ahmaklar hatalarına bağlı kalırlar' ve 'İnsan, mutluluğun en büyüğüne, ancak öteki insanlara iyilik yapmakla kavuşabilir' gibi özlü sözlerin de sahibi olan Marcus T. Cicero, kendi yaşadığı yıllarda olduğu gibi özellikle son yüz yıldan bu yana ve günümüzdeki bazı eylemlere de uyarlayabileceğimiz 'hain tanımı' ile de unutulmaz düşünürlerden biridir.
Ona göre, pek çok içeriği bulunan hainin siyasi hayattaki varlığı yönünden tanımı şudur:
‘Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir. Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silah ve alemlerini (işaretlerini-bayraklarını) açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez; kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların tartışmalarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkutucudur.’ (Bu çeviri alıntıdır)
Onun bir konuşmasından alınan bu tanımı, yaşamış olduğu yıllardaki nice haksızlıklar için bazı kişilerin toplum içerisinde ne gibi tavır alışlar ve zararlı düşünceleri ile bir ulusu nasıl kemirmekte olduğunu anlatışı hiç unutulmaz. Bu tanımda yer alan çok belirgin nitelemelerden dolayı kendimizi bir kentin yollarında, birkaç kişi ile güncel konuların tartışıldığı bir ortamda, bir kurumun içerisinde ya da TBMM’de dolaşıyor gibi tasavvur ettiğimizde bazı kişiler için Marcus Tellius Cicero’nun bu ünlü ‘hain tanımı’ aklımızdan çıkmayacak kadar nice anlam yüklüdür.