Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '14

 
Kategori
Güncel
 

Halkımızla dalga geçenler, yalan söyleyenler.. Ve Hüseyin Çelik..

Halkımızla dalga geçenler, yalan söyleyenler.. Ve Hüseyin Çelik..
 

Eminim Flüt'ü de güzel öttürüyordur..


Manisa, Zonguldak ve diğer kömür havzalarında  yaşayanlarının genelde  iki geçim kaynağı var. Maden Ocağında çalışmak ya da tarım.

Madende çalışmayı biliyoruz da,  tarım ne?..

İşte buğday, arpa vs. tarım faaliyetlerinden oluşan çiftçilik.  Yani bölge insanı ya tarımdan geçimini sağlayacak veya madende çalışacak. O bölgelerin insanları özellikle ülkemizdeki  maden (kömür) üretiminin risklerini ve madenlerdeki kazaların ölümcüllük oranlarının çok yüksek olduğunu bildikleri için madenlerde çalışmak istemiyorlar ve bir dönümde olsa, iki dönümde olsa kendi topraklarından  yapacakları çiftçilikle geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar, bir kısmı da o yöreyi  terkediyor.  

Ne oluyor o zaman?..

Bölge maden ocaklarında çalışacak işçi azlığı sorunu ortaya çıkıyor. Yüksek doğal gaz maliyetlerinden ve çeşitli oy devşirmeleri ile yandaş kayırmalarından, “kömürü ver oyları al” hesaplarından dolayı,  bölgedeki kömürün acilen çok fazla çıkarılması zorunluluğunda olan AKP hükümeti , önce bu bölgeden çıkarılan kömür işletmelerini  tek tek özelleştiriyor..

Sonrasında ..

Şimdi sıkı durun, bir madencinin sözlerine kulak verin:  “Soma’da tarım arazilerini bitirdiler. Ormanları katlettiler,  Buraları madenlerle delik deşik ettiler. Bitirdiler burayı. Çiftçilik yapamıyoruz, hayvancılık yapamıyoruz, Kıl keçisi üretimimizi bile yasakladılar. Yine mecbur madene girip çalışacağız.”

Bu bölgelerdeki   tarımsal faaliyetler adeta  yasaklanıyor.  Yani insanlar maden ocaklarında çalışmaya zorlanıyor. Peşinden Bankacılık faaliyetlerinin “cazip ve cezbedici”” borçlandırma koşullarını  devreye sokarak insanlar önce borçlandırılıyor, sonra bu borçlarını ödemek için madenlerde çalışmak zorunda bırakılıyorlar. AKP Hükümetlerinin bu faaliyetleri ile ilgili iddialar basında yer aldı.  Katliamdan sağ kurtulan bir işçinin: Tekrar madende çalışacakmısınız  sorusuna verdiği cevap şu.“Evet 3-4 yıl daha çalışacağım çünkü bankaya borcum var”  Evet çiftçilik yapmasına izin verilmeyen ve borçlandırılmak sureti ile madende çalıştırılmak zorunda bırakılan işçiler gerçeğini şurada da çok açık görüyoruz. ; AKP Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi  30 Mart seçimleri öncesi yaptığı bir miting de, yanına sabıkalı Maden Ocağı Genel Müdürü Ramazan Doğru’yu da alarak “Haydi şu işçilerimizi bir ev sahibi yapalım” diyor. “Ne güzel bir teklif değil mi?. İşçiler çok cazip koşullarla bankadan ev kredisi alıp, ev sahibi olacaklar.”  Ama bilmiyorlar ki bu borçlar yüzünden daha çok uzun süre bu cehennem ocaklarında çalışacaklar hayatları risk altında olacak. Ne yazık ki bu süre çok uzun sürmüyor ve çok değil  15 gün sonra o maden ocakları mezarları oluyor.  AKP Hükümeti 12 yıldır dışarıdan borçlanarak getirdiği sıcak paranın ve para baronlarının esiri oluyor, aynen o baronlardan öğrendiklerini maden işçilerine uyguluyor. Sistem basit. “Özelleştir, taşerona devret, çalışmayanlara başka iş alanları bırakma, bir de borçlandırdın mı, gelsin kömürler, gelsin oylar, gelsin rant.”  

Ölümcül İş Kazaları mı?.. Allah’ın takdiri canım !!..

İnanılmaz değil mi?.  İnanmayanlar google’da  yapacakları çok küçük bir araştırma ile her şeyi ve tüm yalanları çok açık görebilirler. 

Maden Ocağında öldürülen canların sayısı ile ilgili çeşitli spekülüsyonlar var ortalıkta dolaşan. Fakat ne kadar spekülüsyon olursa olsun iktidarın açıkladığı kayıp sayısının çok çok üstünde  ölü sayısı olduğu gün gibi ortada. Kaza anında madende  787 işçi var  deniyordu, 302’si ölü olarak çıkarıldı, 80 kadarının da da sağ olarak kurtarıldığı iddia edildi, toplam: 382.. Kalan 405 işçi nerede?.  Yine ortalıkta dolaşan söylentilere göre Madende kaçak olarak çalıştırılan Suriye’liler bu sayıya dahil değil.  

Bu gün gazetelerde yer alan ve Sosyal  Güvenlik Uzmanı Ali Tezel tarafından ortaya atılan bir iddiaya göre:  Madende mahsur kalan ve kurtarılmayı bekleyen insanlar hayatlarından ümit kesildiği için olsa gerek, kömür tozu ve basınçlı su ile betonlaştırılmış.  Yani “ölü ya da diri” yer yüzüne çıkarılmaları imkansızlaştırılmış. Eğer doğruysa (Ki bana göre doğru) çok korkunç ve vahşet bir durum değil mi?.

Peki bu beton altında bırakılan insanların aileleri, sahipleri ses çıkarmıyorlar mı?. Onu da, daha birkaç saat önce Maden Ocağı çıkışı önünde bir ümit beklerken aniden ortalıktan kaybolan maden şehitleri yakınlarının meydanı boşaltmalarından çok açık bir şekilde anlıyoruz. AKP kayıpların büyüklüğünden korkmuş ve halkın infialini önlemek için yüzlerce imam vs. propagandistini halkın arasına sokarak “Meydanlardan uzaklaşmaları  gerektiğini,  bu facianın ‘Allah’ın takdiri’ olduğunu ve ‘ölenle ölünmez,  gidin evlerinize ve devletin imkanlarını bekleyin’” telkin ve tavsiyelerinde bulunmuş ve bunda da başarılı olmuştur. Zaten canı yanmış ve aşağıdaki yakınından ümidini kesmiş olan insanlar para ve diğer menfaat vaadleri  ya da tehditlerle  susturulmuş ve evlerine gönderilmiştir. Bu durumun çok açık bir örneğini Sanayi Bakanı Taner Yıldız’ın, eşini ölü ya da diri görmek isteyen ve Maden Ocağı girişinden ayrılmayan bir kadını ikna  edişinde görüyoruz. 

Gelelim yalanlara:

Maden Ocağındaki kaza Trafo patlamasından oldu deniyordu. Ocak sahibi açıkladı; Trafo Patlaması değil, kömür kızışmasından çıkan yangın. Ocakta tüm denetimler yapılmış ve son derece güvenli bir ortam oluşturulduğu görülmüştür anlamında açıklamalar yapılmıştı. Bu facia bize şunu öğretti: Bu tür kazalarda ölüm oranlarının sıfır olmasını sağlayacak en önemli etken “Yaşam Odalarının” o madende kurulması. Yani Yaşam Odası varsa her hangi bir tehlike karşısında işçilerin sığınacakları ve kurtarılmalarını bekleyecekleri bir mekanın oluşturulması.  Ocak sahibi açıklıyor; “Yaşam Odası zorunlu değil, ama olsaydı kimse ölmezdi.”  Bu açıklama karşısında aklınıza sahip olmanızı öneririm. Yani yaşam odasının zorunluluğu nu bu firmaya dayatmayan hükümet yüzünden mi  ya da yaşam odalarının önemini bildiği halde bu odaları kurmayan firma yetkilileri yüzünden mi aklınıza sahip çıkarsınız karar sizin. Kendileri açıklıyor işte. Allah konuşturuyor herhalde. 

Hüseyin Çelik’in açıklamalarına bakarsanız hükümet bu işte “sütten çıkmış ak kaşık.” Yine bu Hüseyin Çelik; Başbakan’ın hiçbir vatandaşa vurmadığını, kimseyi tokatlamadığını söylüyor. Ama Başbakan bir gence  “Sen Başbakana yuh çekersen tokadı yersin” diyor.  Ayrıca  yine başbakan’ın  dövdüğü gencin üzerine yürürken “nereye kaçıyorsun lan, İsrail dölü” bağırtısını çok net duyabiliyoruz.  Mevzuatlarda, denetimlerde, her türlü güvenlik önlemlerinde hükümetin tüm görevlerini yerine getirdiğini iddia eden Hüseyin Çelik,  Dünyada sadece Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerin yönetmeliklerinde bulunmayan ‘Rescue Chamber’ yani kaçış veya yaşam odası uygulamasının Türkiye’deki mevzuatlarda da olmadığını ya bilmiyor, ya da halka yalan söylüyor. Kaldı ki Maden Sahibi çok açık bir şekilde belirtiyor. ‘Yaşam Odası zorunlu değil, ama olsaydı kimse ölmezdi.’

Şimdi Havuz Medyası tüm bu yalanları  saklamak çabası ile Maden sahibi’ni Günah Keçisi ilan edip, hükümeti bu işten sıyırmaya çabalıyor. Ama çabaladıkça batıyor, battıkça çabalıyor. Hiçbir yalan sonsuza kadar gizli kalmaz, er geç ortaya çıkar.

Bunların mumu en fazla 4 gün yandı, ama olan yüzlerce işçiye oldu. Soma’lıların ve halkımızın başı sağ olsun..

Saygılar..

18.05.2014

Saat: 13.45

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..