Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '19

 
Kategori
Deneme
 

Halkın ozanı Enver Gökçe

Yaşadığı gibi düşünüp düşündüğü gibi yaşayan bir halkın ozanı:

Enver Gökçe

 

"Ya olduğun gibi görün  ya da göründüğün gibi ol"der Mevlana.

Bu söz, bütün yaşamını halkına adamış ve bu uğurda çileler çekmiş, büyük yalnızlığın yaratıcılığında, az sayıda da olsa ürünler vermiş Enver Gökçe'yi çağrıştırır, birinden duyduğumda ya da bir yerlerde okuduğumda bana. İnsandaki mülkiyet hırsını yenmesi, onu insancı bir düşüncede temellendirmesi ve bu düşünce doğrultusunda yaşamış olması, onun yalın yaşamına da ışık tutan bir özelliğidir. 

Nasıl düşündüyse öyle yaşadı. Yaşamı şiirine ağmış bir ozan Enver Gökçe. İşte bu özelliğinin dışlaştığı dizeleri: "Nasıl yaşıyorsan/Öyle düşünüyorsun demek"

"Ya olduğun gibi görün  ya da göründüğün gibi ol"der Mevlana. Bu söz, bütün yaşamını halkına adamış ve bu uğurda çileler çekmiş, büyük yalnızlığın yaratıcılığında, az sayıda da olsa ürünler vermiş Enver Gökçe'yi çağrıştırır, her nedense, birinden duyduğumda ya da bir yerlerde okuduğumda bana. İnsandaki mülkiyet hırsını yenmesi, onu insancı bir düşüncede temellendirmesi ve bu düşünce doğrultusunda yaşamış olması, onun yalın yaşamının ışıklı özelliğidir. Nasıl düşündüyse öyle yaşadı.

"Nasıl yaşıyorsan/Öyle düşünüyorsun..."diyerek. Hayatı koşturarak yaşayan şairimiz, komünizme inanmış olmasının ötesinde, yaşadığı gibi düşünen, düşündüğü gibi yaşayan ve söyleyen bir halk ozanıydı. Belki az ürün verdi. Doğrudur. Daha çok ürünler verebilirdi de. Bu da doğru kabul edilebilir. Ne ki, Enver Gökçe ve kuşağı, inandığı değerlerin peşinde koşturmayı daha çok yakıştırmıştır kendilerine. Şu önemli: Kendi hayatlarını, doğru bir düşünce uğrunda halk dalkavukluğuna kalkışmadan, halk adına ortaya koyanların, hem düşüncelerini hem de hayatlarını koşturarak yaşamalarından daha doğal ne olabilir ki? 
Bundan ötürü düşüncelerini koşturup, düşüncelerinin peşinden koşarken; gözaltılar, hapisler, işkenceler, sürgünler, prangalar görüp yaşadılar. İlletlik o romatizma hücrelerde geçen uzun zamanların kalıtıdır onda. Aramızdan ayrılıncaya değin, büyük acılar ve büyük yalnızlıklar yakasını bırakmamıştır. Yalnız bu mu? Uzun süren sorguların, işkencelerin derin yara izleri kalmıştır. Ayaklarının altı yaralarla doludur. Topukları yarık yarıktır. Türkiye, bu yaraları iyileştirecek olanaklardan yoksundur o zamanlar. Zar zor olsa,  yasaklı da olsa, dostlarının ısrarlı büyük çabalarıyla, Ecevit devreye konularak kendisine pasaport alınır ve tedavi için Bulgaristan'a gönderilir. Ne ki, artık çok geç kalınmıştır. Oradaki tedavide kalıcı bir iyileşme göstermemiştir. Türkiye'ye döner. 19 Kasım 1981 yılında, aramızdan ayrılır. 

Timuroğlu, Enver Gökçe'nin Bulgaristan'a gönderilişinden söz etti, çok kısa. Yıllar önce (11 ya da 13 Ağustos 1999) köyüne gittiğimde, karşılaştığım tabloyla yaşadığım üzüntüyü, o an daha derinden duyarak yaşadım. Gözlerim dolu dolu oldu: "Ayaklarındaki yaralar öylesine derinleşmiş ve acı vermektedir ki, yürüyemez olmuştu. Ayakkabıya ayağını sokmayı bırak, çorap giyemez durumdaydı. Yaralarından kanlı irin akıyordu. Bulgaristan'a gönderildiğinde, kendisine giyebilmesi için özel sandaletler yaptırıldı. Ne ki, onları da giyemedi hiç. Uçağa binerken sandaletler koltuğundaydı. Büyük acılar çekiyordu, uçağın merdivenlerini çıkarken. Büyük acılar çeken böyle bir şairin şiiri, soyut, hayattan kopuk bir 
şiir olmadığı gibi, unutulup gidecek bir şiir de değil. Bütün şiirlerinde, üretim güçlerinden yararlandırılmayan insanın, yani gurbetçinin hüznü vardır. Sanırım, Eğin türkülerindeki gurbet örgesi, bu tutumunda etkili olmuştur. O kendi gerçekliğinin bilincinde olduğu kadar, halkın gerçekliğini de çok yakından bilmektedir: 

"Ben, bizden olan bütün insanların dostu./Adı haritalarda bile bulunmayan/Bir köyündenim Anadolu'nun./Güzel şeylere hasret memleketim.../Ben küçük Yusuf'um Çit köyünde."diyen bir şairdir. Bu insanların şiirini yazmıştır. Onların eşit, özgür ve adaletli bir düzene kavuşması için kavga eder egemen güçlerle... 

Onun en olgunluk dönemi şiirleri olan ve zor hapishane koşullarında bir ayda tamamladığı "Yusuf İle Balaban Destanı"nın, dışarı çıkarıldığında kaybedilmiş olması, devrimci bir şair için bir trajedi, Toplumsalcı Türk şiirimiz için büyük bir kayıp. Elbetteki şirinin imha edilmesi onu çok üzmüştür. Bildiğim kadarıyla da kaybolan şiirlerinin ardına düşmemiştir. Dönem içerisinde bir dolu tartışmalar yaşanmış olmasına karşın, Anadolu insanının bilge tavrını hep korumuş O. Doğru ya da gerçek, şiirlerinin kaybedilişine ve o dönemde yaşananlara tanık olanlar, şu ya da bu şekilde bu yaşananları dile getirdiler, getirmesine, ama bütün açıklamalar şiirlerinin nasıl kaybolduğunun, kaybedilişinin üstündeki sis perdesini kaldırmaya yetmedi ne yazık. Ben bunu şuna bağlıyorum:

1.Enver Gökçe'nin, iyi bir komünist, bir dava ve düşünce insanı olarak, Marksizme inanması ve bu düşüncesinin gereği, mülkiyet ilişkilerinden kurtulmuş olması, onun için geçerli ve çok önemli bir neden. Enver Gökçe, her türlü zorluğa karşın, yaşamı pahasına  da olsa, yarattığı şiirlerinin yitip gitmesinin üstünde fazla durmadığı gibi, sanırım yaşadığı dönemde de bu tartışmaların odağında bulunmadı hiç. Bilinenlerin dışında...

Çünkü O, kendisini bu duruma getiren bir halkın çocuğuydu. Bunu unutmadı hiçbir zaman. Halk, yarattığı türkülerde, yaktığı ağıtlarda, söylediği ninnilerde, anlattığı masallarda, dillendirdiği manilerde, ezgilerde mülkiyet aramamıştır. Ortak yaşamın ve yaşantının bir ürünü olduğuna, çocuklarından ödünç aldıkları bu dünyayı, babalarından, dedelerinden, annelerinden, ninelerinden gördüklerini, duyduklarını, öğrendiklerini… Kısaca emanet aldıkları her şeyi, yeni kuşaklara aktarırken de aynı bilinç ve düşüncede olmuşlardır. Bunu çok iyi sezinleyen ve yaşayarak öğrenen Gökçe, inandığı düşüncenin de bu yaşantıyla örtüştüğünü görüp bildiğinden, düşmemiştir peşine şiirlerinin. Keşke düşseymiş. Eminim, "Önemli değil, kimin adıyla çıkmış olması şiirlerimin. Önemli olan halkımla buluşmuş olması ve halka mal olmasıdır..." demiştir.

İşte bunun içindir ki susmuş ve şiirlerinin herkesçe dilden dile dolaştırılmasını, halkının dilinde telden tele çalınıp söylenmesini, "Görüş Günü" olarak kabul etmiştir. Bu susuştan anladığım bu!... 

2. O dönemde olup bitenlere tanıklık edenler, Enver Gökçe'den ses çıkmadığını gördükleri içindir ki, bu konunun daha fazla tartışılmasında taraf olmamışlardır. Bilgisi olanlar da bu emeğin sömürülmesine ses çıkarmamışlar. Ya da üstü kabalı, tıpkı kaybedilişindeki sis perdelerini andıran değinmelerde bulunmuşlar. Yaşamını, halktan kopuk seçkinci aydınlar kervanına katmadan, yiğitçe, dürüstçe, doğrulukla ve namusluca tamamlayan Enver Gökçe'yi bir kez daha sonsuz sevgiyle anıyor, anısı önünde saygıyla eğilirken, sözlerimi onun sanata ve sanatçıya ilişkin görüşleriyle tamamlamak istiyorum: 

"(...) 

Sanatçıyı sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların dışında görenler menfaatlerini icabı, rahata alışık olanlardır, sosyal terakkinin (gelişmenin, ilerlemenin, yükselmenin)  hızlandırılmasından korkanlardır, taşlaşmış, yosun tutmuş değerleri muhafaza etmek (korumak) isteyenlerdir, mariz 
melankoliklerdir (hastalıklı kara duygululardır). Oysaki hayat bütün hareketi, aktivitesi (etkinliği), ileri atılışlarıyla diri, canlı ve değişiktir. Hayat dinamizmine (canlılık, devinim, hareketlilik) can katan, yaşamayı öven, kötülükleri protesto eden, insanlığımızı yükselten sanatçılardan huylananlar, onları fildişi kulede tutmak istiyorlarsa, korktukları içindir. Ressam olsun, müzisyeni, aktör, romancı, şair olsun, genel olarak ortaklaşa bir işçilik vardır. Renkle, sesle, kelimelerle, artistik- 
sosyal bir dünya kuruyorlar. Hayatımızı yazmış-çizmiş oluyorlar... 

(...)

 Hayatımızın ve aşkımızın şarkısını söyliyen şair, halkımızı koruyan 

şair, milletimizden yana olan şair, hümanist (insancı) şair, barışçı şair, meydan

senindir. Sanatın ve düşüncen gerçek olsun..." 

"Aç zulanı göster restini" 

"....Bütün Arkadaşlara; 

Dost Dost İlle Kavga..." 

 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..