Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '19

 
Kategori
Söyleşi
 

Hande Ertekin Başarı Öyküsü

Değerli okurlarım bugün sizinle çok başarılı bir arkadaşımla yaptığım röportajı paylaşacağım.

Hande Ertekin, başarısının yanında mütevazi kişiliği ve içtenliği ile de tanımaktan gurur duyduğum değerli bir dost...

İşte size örnek alınacak bir başarı öyküsü:

Hande Hanım öncelikle kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

-Aşka aşık, çok duygusal ama yerine göre sert, yufka yürekli ama görüntüde katı, konuşkan ama bazen soğuk, yani tam bir ikizler kadını... Çalışmaktan hiç yorulmayan bir televizyon delisiyim ben... Benim özetim bu... Oğlum, ailem ve işim... Hayatım boyunca televizyon dışında başka hiçbir iş yapmak istemedim. Hani ufakken kız çocuklarına sorarlar ya ne olmak istiyorsun diye “Öğretmen olmak istiyorum, doktor olmak istiyorum,” falan derler ben 4 ya da 5 yaşındaydım, eniştemlerin Üsküdar’da bir köşkü vardı “Güllü Köşk” çok meşhurdur, eski Türk filmlerinin çekildiği... Teyzemlere sırf o Köşk yüzünden gitmek istemezdim, periler var orada diye... Bir gün bana “Gel seni oraya götürelim, bak periler yok bize gelmekten de korkma.” dediler. O köşke beni gezmeye götürdüler. Orada da o gün rahmetli Kemal Sunal ile Perihan Savaş’ın bir filmi çekiliyordu. Oraya girdiğim an itibariyle yönetmenin, elinde megafon bağırması, ışıkların kurulması ile bambaşka büyülü bir dünyaya girdim. Ve o gün kanıma işledi bu meslek...

-Kaç yaşındaydınız o zaman?

4,5... daha bir lokmacıktım yani... Okuma yazmam bile yok düşünün, ilkokul öğrencisi bile değildim. Oraya girdiğim an itibariyle o dünya beni o kadar büyüledi ki o gün dedim, ben rejisör, yönetmen olacağım diye... O gün seçtim mesleğimi... Orta son sınıf öğrencisiyken İstanbul, Ankara ve İzmir’de Basın, Yayın, Reklamcılık diye bir bölüm açılmış Anadolu Meslek Lisesinde... Dedim ki ben buraya gireceğim. Babam da hiç televizyoncu olmamı istemiyor. İstiyor ki öğretmen, doktor, avukat başka bir şey olayım. Kadın için daha geçerli olacağına inandığı bir mesleğim olsun istiyor. Annem de “Bırak heves ediyor çocuk işte, 5 yaşından beri televizyoncu olmak istiyor, girsin zaten okulun puanı yüksek kazanamaz.” falan diyor. Yataktan kalkıp şey dediğimi hatırlıyorum “Liseyi kazanamazsam üniversitede iletişim okuyacağım, ben televizyoncu olacağım.” Babam da dedi ki “Tamam o zaman kazan göndereceğim seni.”. Sonra lisede iletişim lisesini kazandım. 14 yaşından sonra televizyon eğitimi almaya başladım. Sonra üniversitede de Radyo Televizyon okudum.

-Hangi fakülteyi bitirdiniz?

Trakya Üniversitesi Radyo Televizyon...

-Eğitime lisede başlamak daha iyi oldu...

Tabi, 16 yaşında çalışmaya başladım o yüzden stajla birlikte. Çoğu kişinin üniversite bitirip meslek hayatına atıldığı yaşlarda ben 6-7 senedir hem okuyup hem çalışıyordum, erken yaşta çalışmak tecrübe getirdi bana ufak yaşlarda istediğim işin okulunu okumak... Ben hem alaylı hem okullu oldum bu sayede... 20 yaşında yönetmenlik yapıyordum... Hiçbir zaman işten kaçmadım. Üniversite de okurken 17,18 li yaşlarda Siyaset Meydanı’nda yönetmen yardımcılığı yapıyordum. Derslerimi ayarlamıştım. Haftada bir gün Edirne’ye okula gidip geri kalan 6 günü çalışarak geçiriyordum. Her haftam Edirne’den İstanbul’a gel git yaparak geçti. Bu sektörde yükselebilmek için hep daha çok çalışmanız ve farkınızı ortaya koymanız gerekiyor.

-Evet çalışarak yükselmenin de keyfi başka...

Çokkkk, olmaz olur mu? Emeksiz zaten hiçbir şey olmuyor. İşin en alt kademesinden başlayıp, bileğinizin gücüyle, tırnaklarınızla tırmana tırmana bir noktaya gelmek, sadece çok çalışarak, bu bambaşka bir haz... Şimdi onu diyorum mesela bu işi bıraksam, bildiğim başka bir iş yok benim, televizyon kanalı koridorlarında büyüdüm ben. Çalışmadığım zamanlarda bile reytinglere bakıp, ben olsam bu programı bu saate alırım, bu kanala böyle bir dizi koyarım, diye evde kendi kendime üretirim, hayat neşem benim işim, bir gün offf demedim...

-Peki çalışamaya 16 yaşında başladınız, bu süreçte neler yaptınız?

Lise 2 stajı ile başladım. İlk 96 senesinde rahmetli Haluk Kurtoğlu’nun sunduğu “Sırlara Yolculuk” belgeseli vardı, TGRT’de o belgeselde 6 ay falan staj yaptım. O stajdan sonra ATV’ye geçtim. 1997 senesinde Nebil Özgentürk’ün hazırlayıp sunduğu Bir Yudum İnsan programında 1 sene yönetmen yardımcılığı yaptım. Ondan sonra üniversiteyi kazandım üniversiteyi kazanınca Bir Yudum İnsan Programından ayrılmak zorunda kaldım. Çünkü okulum Edirne’deydi İstanbul’da çalışabileceğimi düşünmüyordum. Edirne’ye gittiğim ilk ayda derslerimi ayarladım ve ATV’ye Siyaset Meydanı Programına yönetmen yardımcısı olarak geri döndüm. Sonra 2001'e kadar Siyaset Meydanı’nda çalıştım. 2001 yılında Ali Kırca ile beraber Star Tv'ye transfer olduk. 2001’den 2004’e kadar olan süreçte Star’da haber yönetmenliği yaptım. 2004 senesinde TGRT Haber’e geçtim. TGRT Haber’i kuran ekibin içerisindeydim. O zaman Mehmet Soysal yönetiminde ki TGRT Haber’de, şu an Fox haber genel yayın yönetmeni olan Doğan Şentürk, A Haber Genel Yayın Yönetmeni Yüksel Altıntaş gibi televizyon camiasının çok değerli isimleri hepimiz bir ekibin içerisindeydik. TGRT Haber’de ben Mehmet Soysal’ın şef yönetmeniydim. Bütün yönetmenler, ekran yüzleri, ekran denetimi vs. benim koordinasyonumdaydı. TGRT Haberden sonra tekrar Star Haber'e döndüm, Uzun süre Uğur Dündar ile çalıştım. Aynı dönemde Reha Muhtar da CNN Türk’teydi Reha Muhtar ile de çalıştım. Yani Mesleğimin 10 senesi haberin içinde, haberin duayenleri ile geçti, hepsi okuduğum okullar kadar belki de çok daha fazla tecrübe kattı bana... Bugün televizyon kanallarında Genel Yayın yönetmenliği yapabiliyorsam, bunda gerçek gazeteciler ve televizyoncularla çalışmamın payı çoktur. Ben bildiklerimi onlardan öğrendim tabi kabiliyette varmış galiba... Sonrası TV8 de yönetici oldum, TVEM’de genel yayın yönetmenliği yaptım, TGRT Habere genel koordinatörlüğü görevini üstlendim... Mesleğinize stajyer olarak başladığınız bir kanalda yönetici olmak tadından yenmez... Şimdi de Türkiye’nin yeni televizyonu TYT Türk'de...

-Daha çok ekran arkasını mı tercih ettiniz?

Evet, çok defalar ekran önüne geç denmesine rağmen, ben işin mutfağını sevdim hep... Ekran önünde olma isteğim olmadı. Yöneticilik, koordinasyon, yönetmek, ekip liderliği... Hani ekrana çıkayım ekranda olayım falan orası tüm işin hem bittiği, hem de başladığı son nokta, korkutuyor beni o ateş topunun üstünde oturmak, ekran önü başka bir dünya, arkadaki o heyecan, adrenalin ise çok çok başka... Ekranın bir zamanı olduğunu düşündüm hep, ilerde elbet yöneticiliğini yaptığım bir kanalda belki haftada bir iki gün program yapabilirim dedim. Onun için de artık hazırım galiba, Tyt Türk’te çok yakında ekranın önünde de izleyeceksiniz beni şahane bir programla.

-Keyifle izleyeceğiz, başarı diliyorum. Sizinle birlikte çalışanlarla iletişiminiz nasıl?

Ben amatör ruhlu bir profesyonelim... ekip arkadaşlarımın huzuru, mutluluğu, çalıştıkları ortamda rahat olmaları benim için önemli, haklarını aradıklarında kızmam, aksine hoşuma gider, aykırıyım ben biraz hem yöneticileri hem arkadaşları gibi olduğumu düşünüyorum, sınırları aşmadan tabi ki... Çalışma saatlerine işlerini yaptıkları sürece karışmam, eğleniyorlarsa mutlu olurum ben de katılırım. İş dışında dertlerini dinlerim hatta kendime dert edinir elimden geleni yaparım... Ben de onlarla beraber o ekibin içinde çalışırım. Üst perdeden hayatım boyunca bakmadım, beni içeride dekora çivi çakarken de bulabilirsiniz, rejiye girip yönetmenim hastaysa yönetmenlik yaparken de bulabilirsiniz... Bana söyledikleri bir laf var, ekipteki arkadaşlarımın, “Hande Hanım kelebek gibi uçar, arı gibi sokar.” tabi ki o dengeyi korumak çok önemli... Evet birbirimize hiyerarşik bir saygımız var ekip arkadaşlarımla ama hepsi aynı zamanda benim ailem. Gerçekten birbirine bağlı bir ekip olduğunuzda mutlak başarı gelir... Ben en iyiyi bilirim, en doğru benim, her şey benim ağzımdan çıkacak, ben tek adam olacağım, talimatı vereceğim siz yapacaksınız dediğiniz zaman olmaz o iş...
Stajyerimden, yönetmenime, editörümden, sunucuma eksiksiz herkesin fikri benim için çok değerlidir dinlerim... Biz şu anda Tyt Türk olarak sadece uyduda olan bir kanalız, platformlara çıkmak için 1 – 2 haftamız var.

-Peki ben daha kişisel bir şey sormak istiyorum, okurlarım sizi göremiyor ama yakında ekranda görecekler sizi. Müthiş bir enerjiniz var hem güler yüzlü hem enerjiksiniz. Bu enerji nereden geliyor, ne yapıyorsunuz?

Hiçbir şey yapmıyorum hocam, bitmiyor neden bilmiyorum. Belki burcumdan belki karakterle alakalı.

-Burcunuz ne? Özelliklerini taşır mısınız?

İkizler, tipik bir ikizler burcuyum öyle böyle değil, beni 5 dakika önce gülerken 5 dakika sonra beni ağlarken görebilirsiniz. İçimde hiç büyümeyen bir çocuk var benim. Yapacağım her işte heyecanlıyım, tez canlıyım... O heyecan nerden geliyor nasıl oluyor niye geliyor bilmiyorum ama bitmiyor. Ben mesela depresyona giremem... Benim en uzun depresyonum 24 saat sürer, yani ertesi sabah uyandığımda mutlaka kendimi yenilemiş bulurum. Hayat kısa bir saniye sonra ne olacağı belli değil, Allah sağlık versin başka keder vermesin gerisi hallolur...

-Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?

Maalesef hiç edemiyorum, çok düzensiz besleniyorum, sporla da aram yok, meslek hastalığı olsa gerek, en uzun yemek masasında oturma sürem 10 dakikayı geçmez çiğnemeden yutarım...

-Ama yaptığınız iş çok hareketli...

Tabi ki. Çok hareketli bir işimiz var. İşe başladığım an diyorum ki bu sefer çalıştığım yerde önce kendime dikkat edeceğim, akşamları erken çıkacağım, sporumu yapacağım. Ama işe girdiğim an itibariyle sabah 6.00'dan akşam 12.00'ye kadar haftanın 7 günü kendimi yine işe veriyorum. Bu durumda hayatınızı bir düzene sokamıyor evinizi bile otel gibi kullanıyorsunuz.

-Fit olmanız genetik bir şans mı?

Çok fitte sayılmam biraz balık etinden hallice diyelim.... Ama genlerim evet sağlam, ailemde kim kaç yaşında asla anlayamazsınız, herkes yaşından oldukça genç gösterir

-İşinizi severek yapmanız da önemli...

Evet, ben işimden çok besleniyorum.

-Peki yöneticisiniz, önemli bir sorunla karşılaştınız. Bu soruna nasıl yaklaşırsınız?

Ne gibi bir sorun olduğuna bağlı.

-Mesela televizyonla ilgili genel olarak bir sorun, soyut olarak bakın.  O soruna nasıl yaklaşırsınız? Panik yapar mısınız?

Asla panik yapmam, kriz yönetebilecek kabiliyetim olmasa yönetici olamazdım...Genelde kriz durumlarında, mutlaka iyi bir çözüm bulurum.

-Yani sizde bir lider ruhu var.

Evet o ruh bende hep vardı. İlkokulda sınıf başkanıydım, ortaokulda öyle, lisede öyle... Herkese yardımcı olayım, derdini çözeyim, sıkıntısına koşayım, fikir vereyim, seviyorum ben birilerini mutlu etmeyi, yol göstermeyi, hem de çok seviyorum... Hayatımda hep kendimden önce birilerinin mutluluğu için çabaladım ben, kendimi çoğu zaman unuttum... Ama bundan bir şikayetim yok, aksine yüz güldürebilmek ve başarmak akşam yastığa başımı güzel koyabilme sebebim...

-Aslına ben röportaja ilk başladığımda size bir şey sormuştum, “Yüzünüzdeki bu duruluğun ve netliğin sebebi nedir?” diye. Sorumun cevabını da almış oldum. Siz başka insanlara iyilik yaptıkça bu herhâlde yüzünüze yansıyan bir ışık oluyor. İşin sırrı birazda bu galiba. Sorumluluk almayı sever misiniz?” diye soracaktım ama zaten seviyorsunuz peki çok tatil yapar mısınız?

İşten ne mümkün ama tatili tabi ki seviyorum... Tatil benim için, bir hafta gidip tatil köyünde aynı yerde bacaklarımı uzatmak değil. Tatil yaparken sırt çantamı takayım yürüyeyim ben, gittiğim yerin tarihi, taşı, toprağı, eskiden kimler yaşamış orda, ne yapmış? Böyle gezmeli, görmeli, öğrenmeliyim... Kısa, kaçamak iki üç günlük tatilleri çok seviyorum ve salaş olacak benim tatilim, süslenmek zorunda kalmayacağım, sessiz sakin rahat...

 -Kitaplarınız da var, kitaplarınızın isimleri nedir?
“Zevce” ve “Konu Aşksa" Zevce tarihi bir roman, Konu Aşksa ise, daha günümüz bir aşk hikayesi... Bizim işimiz televizyonculuk sürekliliği olan bir iş değil. Evde işsiz kaldığım dönemlerde maalesef oluyor, o dönemlerde yazdım romanlarımı...

-Sorumluluk almayı seviyorsunuz değil mi?

Evet seviyorum sevmez olur muyum? Sorumluluk almanın dışında risk almayı da seviyorum. Hiç vazgeçemeyeceğim sorumluluklarım da var en önce ailem var, evladım var. Benim mutsuz olmak, düşmek, depresyona girmek gibi bir lüksüm yok hep çalışmak, üretmek zorundayım.

-Kaç yaşında oğlunuz?

12 yaşında orta 2 ye gidiyor.

-Oglunuz ne yapıyor?

Demir müthiş bir çocuk, herkesin çocuğu kendine özeldir ama Demir algıları çok açık, çok duyarlı, çok akıllı bir çocuk... O da sınıf sözcüsü, yazmayı seviyor, piyano çalıyor, biraz bilgisayara fazla düşkün o kısım tek didiştiğimiz yer...

-İlişkiniz nasıl?

Çok iyi. Tipik geleneksel anne oğul ilişkimiz yok, ama modern anne oğul ilişkimiz de yok ikisinin arası dengeli. Otorite benim. Benden hem çok çekiniyor hem de aynı zamanda en çok benimle eğleniyor... Kaçınılmaz bir anne oğul aşkı var aramızda...

-Hafta sonları ne yapıyorsunuz?

Buradayım. 2 ay oldu kanal açılalı ben haftanın her günü buradayım daha hiç izin yapmadım sabah geliyorum gece çıkıyorum. Hadi diyorum bu pazar gitmeyeyim içime sinmiyor kendimi yine kanalda buluyorum...

-Bizim söyleşimizi iletişim öğrencileri de okuyacak. Sizin gibi model insanlar ne kadar çoğalırsa ve ne kadar kendini ifade ederse gençlik de daha doğru bilgilenir ve daha çok başarılı olur. Bir toplum bireyleriyle başarılı olur. Birey ne kadar başarılıysa toplum da o kadar başarılı olur. Bir öğrenci size “siz nasıl başardınız?” diye sorsa ne cevap verirsiniz?

Çok çalışarak ve istediğim işi yaparak başardım, çalışmadan, emek sarf etmeden ve sevmeden hiçbir şey olmaz.

-Bir de önce sevdikleri işi yapmaları değil mi?

Evet çok önemli.  işinizi severek yaptığınız zaman Her türlü zorlu koşula göğüs geriyorsunuz.

-Özgüveniniz çok yüksek, ailenizin etkisi var mı bunda?

Onların varlığı benim için çok büyük bir güç, her an yanımdalar.

-Sizinle çalışanların şanslı olduğunu düşünüyorum. Ekibinizde bir başarı olduğunda bunu takdir ediyorsunuzdur herhalde...

Onu ekip arkadaşlarıma sormak lazım kendilerini şanslı görüyorlar mı... Ama eğer yaptıkları iş güzelse mutlaka takdir ederim.

-Bazen şu hata yapılıyor, iyi bir şey yapıldığında bir şey denmiyor ama hata durumunda eleştiri hazır bekliyor.

Ben ikisini de söylerim. Kötü bir şey yaptıklarında şöyle yapsaydınız daha iyi olurdu, iyi bir şey yaptıklarında da mutlaka takdir ederim. Ama benim nasıl bir yönetici olduğumu beraber çalıştığımız ekip arkadaşlarıma sormak lazım en doğru cevabı onlar verir.

-Bu dediğiniz çok değerli bir şey...

Ekibim benim için kıymetli

-Biz eleştiride daha cömertmişiz gibi geliyor...

Ama maalesef bazı insanlar mutsuzluktan besleniyor, birisi güzel bir şey paylaştığında ya da yaptığında, o durumu kıskanıp sırf demoralize etmek için kötü yorum yapan insanlar var ne acı …

-Bunu sosyal medyada size karşı da yapıyorlar mı?

Olmaz olur mu? Bu kadar sosyal medyanın hayatımızda aktifleşmesiyle, insanlar ilişkilerini, hayatlarını, işlerini sosyal medyadan yönetiyorlar, yapacakları açıklamaları sosyal medyadan yapıyorlar. Her şeyde olduğu gibi sosyal medyada da dengeli olmak lazım. Bana da abuk sabuk mesajlar, yorumlar geldiği oluyor

-Sizi etkilemiyor mu bunlar? Diyelim ki;Mesela 100 mesajın sadece ikisi biraz ağır bir eleştiri oldu o dikkatinizi çeker mi?

Rahatsız olurum tabi ki neden olmayayım...

-Sizi mesela aşağı çekiyor ve nedense eleştiri övgüden daha etkili bir şey

Övgüden de mutlu olurum ama eleştiride de acaba doğru bir tarafı var mı diye beni düşündürür, mutlaka bakarım söylenende gerçeklik payı var mı diye.

-Peki şimdi çok zor bir soru soracağım size, aşk nedir sizin için?

Bir insanın kendini kendinden başkasına koşulsuz şartsız ve şuursuzca emanet edebilmesidir...

Siz hiç aşık oldunuz mu?

Tabi ki oldum, olmaz olur muyum?

-Peki aşk hayatınız işinize nasıl yansıdı? Olumlu mu olumsuz mu?

Eğer o aşk benim için o an çok iyi, eğlenceli giden bir aşksa tabi ki işime de daha pozitif yansıyordur, ama o aşkın içinde debeleniyorsam, bir gel git durumu yaşıyorsam, o zaman moralim tabii ki bozuk olur. Fakat bunu işime yansıtmam aksine ben içinde olduğum durumu unutabilmek için işe daha fazla sarılanlardanım. Yani çalışma arkadaşlarıma ya da işime özel hayatımdaki mutsuzlukları yansıtmam.

-Peki karşınızda şöyle bir seçenek olursa veya olduysa, aşkı mı seçersiniz sevgiyi mi?

Sevgi.

-Neden?

Çünkü aşk gelip geçici bir heyecan, aşkın ilk başladığı heyecanla gitmesi imkânsız, aşk denilen duygu bittiğinde eğer sevgiye ya da saygıya dönüşmüyorsa o size acı veren bir durum oluyor. Ama sevgiye dönüşmüş olması aşkı güzel yaşadığımız anlamına gelir. O yüzden benim için sevgi ve saygı çok önemli.

-Bir ilişkiye sevgi denilmesi için ne gerekir?

Anlayış lazım... Bir taraf sinirlenince öteki taraf susmayı beceriyorsa sevgi vardır o ilişkide... Ve o ilişki uzun soluklu olur...

-Aile nedir sizin için?

Her şey. Aile her şey. Annem, babam, oğlum, benim için her şey. Bu noktada gözlerim dolar gerisine cevap bile veremem hocam.

-Büyük bir olasılıkla iyi bir aileniz var bence sahip olduğunuz özelliklerin önemli bir bölümü oradan geliyor.

Ben bazen kızıyorum anneme diyorum ki; “Bana sadece insanları sevmeyi ve iyi insan olmayı öğretmişsin. Keşke bana biraz da kötülükleri öğretseydin.” Çünkü iyi olup bunun karşılığında kötülük gördüğünüz zaman üzülmenizin en büyük nedeni aslında ailede sadece sevgi gördüğünüz için bazı kötü davranışlara aklınızın ermiyor olması. Benim annemle babam elli senedir evliler ben onlarla olduğum hayat boyunca bizim evde sesin yükseldiğine şahit olmadım. Birbiriyle çatıştıkları zamanlar mutlaka olmuştur ama babam sinirlenince annem susmuştur, annemin sesi yükseldiğinde babam bunu tolere etmiştir. Ben bir evlat olarak onların birbirleriyle kavga ettiğine hiç şahit olmadım.

-Aile modeldir değil mi?

Tabi anne de baba da ne görüyorsanız siz de kendi hayatınızda onu uyguluyorsunuz. Mesela hayatıma dahil edebileceğim hayat arkadaşımı nasıl biri olabilir diye düşündüğüm zaman, benim gözümün önünde bir aile erkeği, bir baba, bir eş, bir dost, bir yol arkadaşı nasıl olur dediğimde benim babam bana rol model. Babam gibi olmalı diyorum...

-Mutlu musunuz?

Ben mutlu bir insanım, mutsuzlukların içerisinden mutluluk çıkarmayı bilen bir insanım. Hayatın inişi var çıkışı var, ağlaması var kızgınlığı var, kavgası var, ama genel olarak baktığınızda ben özümde mutlu olmayı seven bir insanım. Çünkü hayatta bir saniye sonra başımıza ne geleceği belli değil o yüzden iyi bir insan olup mutlu olmaya bakıyorum. Diyorum ki “Bundan dolayı mutsuzum ama beni mutlu edecek bir evladım var, başarılı sağlıklı. Beni mutlu edecek annem var babam var başımda.”.

-Bunları düşünerek oradan bir çıkış yolu mu buluyorsunuz?

Tabi ailemin varlığı benim için çok büyük bir güç. Hayattaki diyorum, her şeyimi, işimi kaybedebilirim, param bitebilir, çok üzüleceğim durumlar yaşayabilirim, insanız benim arkamda kapı gibi bir ailem var maneviyat çok önemli... Benimle aynı duygularda nefes alacak insanlar var hayatta bundan daha büyük bir güçlülük sebebi olabilir mi... İnsanın dostlarının, ailesinin olması çok güzel bir şey... İnsan insandan besleniyor hocam. Ben etrafımda gülen insanlar görünce, o günüm daha pozitif geçiyor. Keyfimin kaçık olduğu anda bile buraya geldiğimde, ekip arkadaşlarım eğer gülüyorlarsa keyiflilerse, eğleniyorlarsa “Oh!” diyorum şükür yani bundan daha güzel ne olabilir ki herkes mutlu. Sağlık ve aile yerindeyse geri kalan bir şekilde halloluyor zaten...

-Müzikle aranız nasıl?

Severim, müzik evrensel, her türlüsünü seviyorum dinliyorum ama arabesk, türkü öncelikli tercihim. En sevdiğim şey de hocam eğer canım sıkkınsa moralim bozuksa bir şeyler düşünmem gerekiyorsa, yazmamı da sağlayan bir şeydir. Genelde ilham öyle geliyor bana çıkıp arabada tek başıma bangır bangır bağıra bağıra radyoya eşlik ederek müzik dinlemek en sevdiğim en keyif aldığım şeylerden biridir.

-Peki dostluk nedir sizin için?

Hayatta aldığınız kararlarda, yaşamınızı idame ettirmede ne kadar aileniz, sevdikleriniz, dostlarınız olsa da, son tahlilde yalnızsınız, ama bu yalnızlığı belli ölçüde paylaşabildiğin dostlarının olması önemli bir şey, bir nevi aile oluyor dostları da insana... Sırtınızı dönebileceğiniz, güvenebileceğiniz, ne olursa olsun her koşulda benim yanımda olur.” diyebileceğiniz, inişte çıkışta, en önemlisi başarıda, kahkahada sizinle olan bir telefon mesafesi insanların hayatınızda olması çok önemli bir şey.

-Çok kitap okur musunuz? Ne okursunuz?

İşten fırsat bulabildikçe tabii ki okuyorum. Biyorafileri okumayı çok seviyorum, oğluma da söylüyorum bunu, “Hayatında örnek alacağın başarılı insanlar olmalı, birilerini örnek alabilmek için de geçmişte başarılı olmuş insanların biyografilerini oku.”

-Gençlere başarı için bir şeyler söyler misiniz?

Öncelikle istemedikleri bir işi yapmasınlar. Hayata dair umutlarını hiçbir zaman kaybetmesinler, düşsen de, düştüğün yerden daha güçlenerek kalkarsın bunu bilirsen başarırsın, ve en önemli şey sağlık gerisine çokta takılmamak lazım... Ailelerini de üzmesinler çünkü onların duaları bizi ayakta tutuyor...

-Son sorum, geleceğe dönük idealleriniz neler?

Hayat; siz planlar yaparken, başımızdan geçenlerin özetidir... İsteğim; Tecrübemi, bilgimi ve aşkla yaptığım işimi layığı ile yapabilmek ve sağlıkla hak ettiğim yerde olmak, iyi insanlara işlerini mutlu ve huzurlu bir şekilde yapabilecekleri imkanlar sağlamak, hayatımı ailemle birlikte doğru insan kalarak ve başarmış olarak noktalamak en büyük isteğim... Gerçek sevenlerim ve sevdiğimle güzel yaşlanmak istiyorum İnşallah başarabilirim.

-Hande Hanım benim de çok keyif aldığım güzel bir söyleşi oldu. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Mutluluk ve sağlık dileklerimle…

Cengiz Hortoğlu

hortogludorduncubakis@gmail.com

http://twitter.com/cengizhortoglu

 
Toplam blog
: 924
: 4123
Kayıt tarihi
: 20.11.10
 
 

CENGİZ HORTOĞLU Cengiz Hortoğlu Gaziantep'te doğdu. İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Serbest a..