Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '12

 
Kategori
Burs / Staj
 

Hayatı paylaşın çünkü hayat paylaşmakla güzeldir

Hayatı paylaşın çünkü hayat paylaşmakla güzeldir
 

Emekli olmadan önce çalıştığım kurum, maddi ihtiyacı olan üniversite öğrencilerine karşılıksız burs veriyordu.. O dönemlerde özellikle eylül ayının gelmesini hiç istemezdim. Çünkü burs için müracaatlar eylül ayında başlıyordu. Bu esnada çok farklı, çok üzücü durumlarla karşılaşıp yardıma ihtiyacı olan öğrencilerin durumları beni çok üzerdi..
Müracaat için gelenler kimi annesi, kimi babası, babaannesi, anneannesi ile gelirlerdi. Öğrenciler değil de yanlarında gelenlerin bursu alabilmek için sarf ettikleri çaba ve her birinin ayrı ayrı anlattıkları hikayelerini dinlemek servis çalışanları olarak bizi çok üzerdi.Müracaat eden öğrenciler genellikle anadoludan okumaya gelmiş, kimi işçi, kimi çiftçi, kimi memur çocukları... Kimileri de geçmişinde bırakın burs almayı, bizim kurumun verdiği ğrenci sayısı kadar, öğrenciye karşılıksız burs verecek düzeyde zenginliğe sahipken, herhangi bir nedenle fakirleşmiş, kendi çocuğu bursa ihtiyaç duyar hale gelmiş. O durumda olan insanların durumu sanırım diğerlerine göre daha üzücü. Hani şöyle bir sözümüz var; “Allah kimseyi attan indirip eşeğe bindirmesin” diye. Hal böyle iken . Kimisi kara ar olmaz mantığı ile yaklaşıp,kendi evinde hizmetçi, uşak çalıştırır düzeyde iken, durumundan ötürü, çocuk bakmak, evelere temizliğe gitmek için iş talebinde bulunan, kimisi de bu durumu kabullenemeyip, istemekten utanan bu durumdan dolayı da gözyaşı döken insanlara şahit oldum..
Kurum yetkililerimiz burs alabilecek öğrencileri belirleme konusunda olabildiğince titiz davranırlardı. Ailenin gelir durumu, anne, babanın sağlık durumu, yaşayıp yaşamadığı, boşanmış olup olmadıkları gibi durumları kıstas alırlar. Değerlendirmeye almadan önce, adaylar hakkında bağlı bulundukları muhtarlıktan belge isterlerdi. Hatta müracaat eden ticari bir işletme sahibi ise, bir personel görevlendirip geliri hakkında da bilgi edinirdi. Torpil yapılmaması konusuna da ayrıca özen gösterilirdi.
Yine burs müracaatlarının başladığı eylül ayının birinde işe geliyorum. Merdivenlerde eskiden tanıdığım bir tanıdıkla karşılaştım. Hal hatırın ardından ne yaptığını sordum. Bizim üst katımızda bulunan kurum da üniversite öğrencilerine karşılıksız burs veriyor. Oraya müracaat için geldiğini söyledi. Bu tanıdığım hakkında çok detaylı olmasa da genel bilgim var. Kendisi öğretmen. Elektirik mühendisi olan eşini bir iş kazasında kaybetti. Bir oğlu bir de kızı var. Oğlu maliye okuyor, kızı da Ankara’da mimarlık kazanmış ancak, istemediği için tekrar sınava girip eczacılık fakültesini kazanmış, orada okuduğunu söyledi. Bizim kurum da veriyor geçerken uğra, hem çayımı içersin hem de bize de müracaat edersin dedim.
Ablamız müracaatını yapmış geldi. Çay ısmarladım bir taraftan sohbet ediyoruz. Bu arada söylediği bir söz bende adeta şok etkisi yarattı. Hani derler ya “ üzerimden kaynar su döküldü” aynen öyle hissettim. Söz şu idi; aslında benim buradan alacağım paraya çocuklarımın hiç ihtiyacı yok. Maddi durumum çok iyi.Ben çok rahat onların ihtiyacını karşılayabiliyorum.Lakin herkes alıyor ben neden almayayım.. Böyle mi düşünüyorsun dedim. Bu sözü söyleyenin bir eğitimci, öğretmen olması daha çok üzdü beni. Madem ihtiyacın yok neden ihtiyacı olan birinin almasına mani oluyorsun. Bu paraya öyle çok ihtiyaç duyan öğrenciler var ki. Bırak onlara engel olma dedim. Hatta Nazilli’den bir öğrenci vardı. O öğrenciyi örnek verdim. Beni affetsin.Umarım şuan çok güzel ona yaraşır bir makamda bulunuyordur. Bu öğrencinin ailesi çiftçi idi ve maddi durumları iyi değildi. Çocuk çok zor şartlarda okuyordu. Üzerine giydiği penye bir tişört vardı. Sürekli giyilip yıkanmaktan renk desen birbirine girmiş, hatta bir yeri sökülmüş ve dikilmiş belli. Öyle ki bu penye tişörtü genç bir delikanlının giymesi şöyle dursun, paspas bezi dahi yapılacak durumda değildi. Bu öğrenciden bahsettim. Böyle çirkin bir taleple gelen öğretmen ablamıza içten içe çok kızdım. Sonuçlanınca biz seni ararız, kılişe şözle gönderdim. Arkadaşa da dilekçeyi sümen altı yapalım dedim.
Ülkemde benzer örnekler çok fazla. Öyle insanlar da vardı ki, çocuğunu Ankara’da çok rahat bir şekilde okutan, bırakın devlet yurdu, özel yurdu, apart evi. Kızına dayalı döşeli ev alan buna rağmen utanmadan, belki onun kuaför masrafı bile olmayan üç kuruşluk bursa tamah eden insanlara şahit oldum.
Biz nasıl bu hale geldik diye başkasına değil de kendime sordum. Nerde kaldı bizim yardımseverliğimiz, kadirşinaslığımız, paylaşımcı ruhumuz? Yapılan yardımı gerçekten ihtiyacı olmasına rağmen, bir başkasına teklif eden gözü tok, gönlü cömert insanlarımız. Bu anlattığım sadece bir örnek. Belediyelerin, sosyal dayanışma fonlarının dağıttığı yardım malzemeleri, para yardımı gibi ayni ve nakti yardımları ihtiyacı olmamasına rağmen almaktan çekinmeyen, “herkes alıyor ben neden almayayım, “Rabbena hep bana” zihniyetinden ne zaman vazgeçeceğiz?. Bu zihniyette olan insanların çoğalması durumunda zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakirleşmesi kaçınılmaz değil midir?

Unutmayalım ki, bu fani dünyada baki değiliz. Sahip olduklarımız biz bu dünyadan göçtükten sonra burada kalacak. Bize ait olmayan şeyleri biriktirmekten ziyade, ihtiyacımız fazlası edinimlerimizi, başkaları ile paylaşma huzuru ve dinginliğini yaşamaktan mahrum olmak, insanın kendisine yapacağı en büyük kötülük olsa gerek.. Hayatı paylaşalım, çünkü hayat paylaştıkça güzeldir.

 
Toplam blog
: 149
: 4363
Kayıt tarihi
: 08.06.12
 
 

Anadolu Üniversitesi İktisat  mezunuyum. Emekli muhasebeciyim. Felsefe, İlahiyat, Sosyoloji ve Ps..