Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

Hayattan beklenemeyecekler...

Hayattan beklenemeyecekler...
 

Hayatın tuşları olmalı bazen... Durdurabilmeli mesela zamanı bir "stop" tuşuyla. Bikaç saat dinlenip tekrar başlamalı kaldığı yerden. Nefes almak için zaman harcamamalı, zaman kazanmalı... Kokusunu içimize çeke çeke bir tam günü yaşayabileceğimiz bir durdurma tuşu... Günün koşuşturmasının tam ortasında, aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışırken, bir yerlerden güzel bir müzik geldi mesela; işte tam da orda durmalı aniden ve o müziği dinlemeli ve sonra aynı tuşla koşuşturmanın start-ını vermeli... Ya da mesela bir ekranı olmalı bazen yaşamın... Tam yol ayrımlarında, böyle en kararsız yerinde zamanın, bir anda belirmeli görüntüler. Öyle seçimimin sonuçlarını göstermesine gerek yok, kaldı ki hayat böyle oynanmaz ama o ekrandan görsek farz-ı misal, kararımızın sabahını... Yani “bir sonraki gün, yataktan hangi duygularla uyanırdık” halimizi gösterse mesela bize... Bir yeri olsa mesela hayatın, içine kitlediği... Tam hayat en çekilmez olduğu zamanlarda girsek oraya ve bir çığlık atsak ya da sadece sussak orada...  

Koşturuyoruz ya hani duygularımızın arkasından işte tam da orada aniden bir odanın içinde bulsak kendimizi; ne yaparsak yapalım hiç kimsenin bizi hissedemeyeceği kadar kalın kapıları olsa... Sonra bir şifresi olsa mesela hayatın... sadece bizim bildiğimiz ve yalnızca bekleme anlarında kullanacağımız... Bir şeye, birine ya da bir yerlere ulaşırken sabrettiğimiz zamanlardan boşuna beklediğimiz zamanları çıkarabilsek o şifreyle... Çaba sarfetmeye gerek olmayan, emekle alakası olmayan bir sürü kuyruğu tek bir şifreyle tarihe gömsek mesela... Ya da mesela hayat bize bir bellek verse hiç bitmeyeninden... Sadece istediklerimizi kaydedebilsek, sadece unutmak istemediklerimizi... Biri var ki diyelim sadece istemediğimiz anların toplamında var oluyor, işte o belleği hiç kirletmesek mesela onunla... Unutmak da değil, bir üst level benim istediğim, hiç bilmemek... Hatta belki de o insanın ya da o yerin ya da hatta o olayın yaşandığından haberimiz bile olmadan, kırışıksız devam etsek hayata... Veya mesela bir imresi olsa hayatın... Nerede ve ne zaman istersek bir tıklamayla, o anda ne hissettiğimizi sadece üç saniyeliğine bize yaşatsa. Fon açılsa ve belirlediğimiz o tarihte neyi hissetmişsek, hangi duygu bizi vurmuşsa işte o hissiyatı yaşasak. Sevinç, hüzün, mutluluk, sıkışmışlık, aşk... Neyse o anda bizi kalbimizin ritminine kitleyen, işte o duygunun esiri olsak sadece üç saniyeliğine ve sonra yeniden olduğumuz ana geri dönsek... Hayat bize üç saniyeliğine hizmet etse... Hatta mesela rüyalarımızı kitlediğimiz bir kutusu olsa yaşamın... “Ben bu rüyamı hiç unutamam” deiklerimizin, aslında en unuttuğumuz ayrıntılarına kadar orjinalinin içine koysa bizi. Tekrar, tekrar ve tekrar yaşasak. Mutlu olmaya kapımız açık kalsa hep; beklediklerimiz olmayınca o bozulmuşluğun içinde bir rüya daha görsek, tekrar uyanana kadar en azından... Ve uzayıp giden beklentiler silsilesi...  

Aslında hiç istemediğim şıklarını böyle kaldıramayacağım bir hayat... Umutsuzluğun esiri olmayacağım diye umutlarımı azalttım, yıkımı rahat yaşamasın bu hayat istedim. Bu yazdıklarımın hepsini yaşadım ve elimden benim olan ne varsa aldılar... Hata yapmadığımız bir hayat, becerilerimizi, deneyimlerimizi, hikayelerimizi, anılarımızı, birikmişliklerimizi çalar... Bunları çıkarınca geriye ben kalmadım, “geri-mde” ben kaldım... Başta güzel gelen, sanki mucize gibi hissedilen ya da bitmeyecek sanılan ne varsa zaman aldı ve sadece kendisinin bildiği bir kürenin içine hapsetti. Bazen, “hayat tekerrürden ibaret” diye kurduğumuz cümlelerde, o anıyı bize tekrar koklattı. Eğer bu istediklerimi verseydi hayat bize, nefes almaya çalışırdık; oysa şimdi, sadece nefes alıyoruz...
 

 
Toplam blog
: 57
: 877
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

1985 doğumluyum ve geçmişte yaptığım işlerle ilgili her bilgiyi önceki adımlarda sizlerle paylaşt..