Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayvan Beslemek

Hayvan Beslemek
 

Bizim kültürümüzde hayvan beslemek var mıdır? Vardır? Peki bu genelde nasıl şekillenmiştir? Şöyle: Büyük evlerde ya da bahçeli küçük evlerde yaşadığımız dönemlerde kedi, köpek, güvercin gibi hayvanlar beslerdik. Beslerdik de köpeklerin boynunda kayışı sahibinin (daha çok sahibesinin) elinde olan, uzaktan kumandalı tasmaları yoktu. Sadece gelen gidenin güvenliği için ve/veya gece olunca bir kenara bağlanırdı köpek. Öyle insan besininden daha pahalı, teneke kutulardaki etlerle beslenmezdi evcil hayvanlar. Yemek artıkları, biraz üstten sıyrılmış kemikler başlıca yiyecekleri idi. Bayramda seyranda da özel mönüleri olurdu ama o kadar! Üstelik de dost, arkadaş olmanın ötesinde bir bakıma evimizin, çevremizin bekçisi gibiydi o zamanlar. Ama dışarıda…

Şimdilerde ilçede bile evde köpek besleyenleri görmek mümkün. Sabahları koşuya çıkarken bir bakıyorsunuz yanında, kayışı sahibesinin elinde süs köpekleri. Kayışı bir bırakıyor, bir çekiyor sahibesi. Köpek belli ki rahat değil. Özgürce hareket edemiyor. Bir zaman sonra köpeğin sahibesi eve dönerken siz tahmin edebiliyorsunuz olacakları: Köpek sahibesi oturduğu apartman katının kapısına kadar köpekle çıkacaktır, kapıya gelince tasmayı çıkaracak ve köpeği kucağına alarak içeri girecektir. Salonda bırakılacaktır köpek.

Başlayacaktır oda oda mutfak salon küçük özgür turlara. Köpekler terlemediği için duş yapmayacaktır ama küçük bir temizlikle sokaktan getirmesi muhtemel mikrop çıkışlı maddelerden arındırılacaktır. Köpek bir oraya bir buraya koltuktan kanepeye dolaşacak, bazen de kendini ev halkının bireylerinin birinin kucağında bulacaktır. Sırtı sıvazlanacak, hatta boyna yakın yerden tutularak ağzı evdeki bireyin ağzına kadar gelecektir. Kucaktan kucağa gezen köpek ev halkı tarafından sevilmektedir. Artı bir kişi gibidir evde. Aşıları tamdır, iğneleri yapılmıştır, hijyen şartlarına gereken özen gösterilmiştir… Eyvallah da köpeğin (süs köpeği de olsa) evde, odada, yatağın üstünde, koltukta işi ne? Bir tüyünün tâ ciğerlere kadar gittiğini düşünün sonuçlarını hesaba katabiliyor musunuz?

[Dipnot-1: Almanyalı yıllardan hatırlıyorum (özellikle köpek) apartmanlarda evcil hayvan beslemek epeyce bir yaygındı. Üstelik de öyle el kadar süs köpekleri değil cins ve iri köpekler… Hatta bununla ilgili bir olay da hatırlıyorum: Birgün okula gitmek için evden çıkmış aşağı iniyordum ki 3.katın dairelerinin birinin kapısında kocaman bir köpek gördüm. Dili dışarıda öylece bakıyordu. Durdum, dondum, kaldım. Sahibi görünmüyordu. Kısa bir süre sonra sarı, pis bir Alman genç kız göründü kapıda. Benim o halimi görünce: -Merak etme Kaya. Bir şey yapmaz, dedi. Bir şey yapmazmış gel bir de onu bana sor. Arka ayaklarının üstünde dursa nereden baksan 1.60 boyunda… Türkçe söylene söylene, hatta söve söve indim merdivenleri.]

Peki insanlar neden evde hayvan besler? Şundan: Hayvanla iletişim kolaydır. Sizin ağzınızda çıkacak zamanla hayvanın alışacağı, genelde tek heceli fiillerden oluşan emir cümleleriyle hayvanı sevk ve idare edebilirsiniz: Otur, koş, gel, dur, yapma, bırak, al, tut, yakala, getir, götür… Aşı ve iğneleriyle de tehlikesiz olmaktan çıkarır hatta “sersem gibi” yapabilirsiniz hayvanı. Bir boşluğa bakar durur. Çünkü aptallaşmıştır. Ne saldırabilir, ne ısırır ne de tabiatta bulunan özgür hayvan hareketleri gösterir. “Sustalı maymun” gibidir bir bakıma.

Ama insan öyle mi? İnsanla iletişim öyle mi? Bir kere karşınızdaki insan sizin bütün emirlerinizi yerine getirmez. Söylediklerinize karşı çıkar ve alternatif fikirler üretir. Kavga eder sizinle. Didişir. Cevap yetiştirir. Sözünüzün altında kalmaz. Nasıl siz bağımsız bir kişilikseniz ve kendinize saygı, sevgi, özen gösterilmesini, değer verilmesini istiyorsanız karşınızdaki kişi de sizden bunları ister. Tam da burada iletişim kurmak güçleşir.

Bütün bunları yapabilmek için çaba gerekir, fedakârlık gerekir, anlayış gerekir. Oysa köpek ve/veya başka bir hayvanla iletişim kurmak bu kadar zor mudur? Şunu da söyleyebiliriz: Gittikçe yalnızlaşan, insanla iletişim kurmakta zorlanan ya da kurduğu iletişimde hüsrana uğrayan insan, kendine ilişkisi pek de öyle karşılıklı olmayan bir dosta, bir arkadaşa ihtiyaç duyar. Dolayısıyla da tercihini “hayvan”dan yana kullanır. Çünkü hayvan ne terk eder, ne ihanet eder, ne surat asar, ne küser, ne darılır, ne işine karışır, ne akıl verir.. Sadece tasmasına tutuşturulmuş sahibinin ve/veya sahibesinin elinde bulunan kayış istikametinde hareket eder. Bütün özgürlükleri efendisinin elindedir. O istediği kadar ona sınır ve hak tanır.

Son söz: Özellikle çocukların duygusal gelişiminde evcil hayvanların büyük bir yeri vardır. Hayvan beslemeyelim mi o zaman? Besleyelim elbette. Ama dışarıda mümkünse…

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..