Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Hazan ve hüzün ve mahzun

Hazan ve hüzün ve mahzun
 

Cevizin kabuğunu kırıp özüne inemeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder. (İmam-ı Gazali)

Neden coşuyorlar ki? Tabiat uyanmış, çiçekler açmış, hoş kokular yayılmış her bir yere, yeşile bürünmüş dağlar, bayırlar… Eeee?

İçi içine yabancı olanın içi içine sığmıyor, dışına taşıyormuş!

Hırs ve sonuç… Hoşa giden sonuç ve coşku… İstenenden başka sonuç ve keder… İkisi arasında gidiş-gelişler, akşam oturmaları, her yağmurda bozulan yollar, çukurlar ve siyasetçiler. Baharla birlikte siyasetçi kıyafetleri de renklendi, yeni eğilimlerle çizgiler değişti, arkadan yırtmaçlı ceketler moda oldu yine… “Yemin ederim” diye başlayan cümleler kurmak inandırıcılık için pek bir tavsiye ediliyor. Allah’tan kitaptan da bahsedilirse iyi olur bu yaz. “Ama halk arasında iken, içten içe gülüyor olduğunuzu belli etmeyin” diyor uzmanlar, “yalnız kaldığınızda zevk ile hatırlarsınız o anları ve bol bol gülersiniz. “Ben var ya ben”, dersiniz, “bunlara ben lazımım, iyi ki varım ben”. Kaydettirdiğiniz görüntüleri seyreder, kendinize gıpta edersiniz. “Vayyy be”, dersiniz, “ne konuşmuşum Allah’ım ya!”

Peynir doğrar gibi insan keser aslına çekenler… Uyuşturucu haberleri sıradanlaşır, tecavüzler ve frikikler. Sanatın adı “birlikte olmak” olur, ete çekilir salyalı ağızlar ve yırtmaçlı ceketlerinin arkasındadır eller. “Sen var ya sen” der birileri, ganimet saydıkları yetim malını bölüşürken, hatta besmele çekerler ve çok şükür derler, kollarıyla silerken akan yağları… Ne de pistir o ağızlar, ne de çirkin kokarlar, ne iğrençtirler…

Bahar geldi diye coşuyor herkes. Geldiyse geldi, bu neyin sevinci? Uyuyan için başkasının veya tabiatın uyanması ne ifade eder?

***

Hazan öyle mi… “Ben en çok gitmeyi severim” diyenlerin, kederden ırak bir hüzünle keyiflenenin mevsimidir hazan. Herkes uyurken uyanık olanların mevsimi, dökülen yapraklara basarak gezenlerin ve o ulu ağaçların yaprakları dönerek düşerken çekirdek çıtlatanların demidir.

Gelene buyur deyip rahat ettirenlerin ve gidene sadece güle güle diyenlerin mevsimi. En çok da gitmeyi sevenlerdir dostlar… Hazan, hüzün ve mahzun…

Hazan yağmurları baharınkilere benzemez. Baharın tadı ılıktır, hazanın serin. Bahar yüzeyseldir ve hazan derin. Baharda herkes gelir ve hazanda yalnızlar vardır. Yalnızken güzeldir tabiat, ölüme yalnız gidilir, toprağa yalnız girilir ve ölüm aslında doğumdur sonsuzluğa.

Hazan, sonsuz mutluluğa doğanların mevsimidir, bahar, ağustos böceklerinin sonsuz acısına açılan kapı…

Hazan, yağmurla temizlenenlerindir, bahar ıslananların…

Hazan hüzünle kardeştir, bülbülle gülün kavuşması gibi gerçek, bahar seraptır, araya giren reklâmlar.

Baharda korkaklar vardır, yalnızlıktan kaçanlar, hazanda dış yalnız ama iç dost doludur.

Hafifçe iç çeker hazanda giden adam, yarım bir bakış atar geriye, yakalarını dikleştirir paltosunun, ellerini ceplerine sokar, yerdeki bir taşa ufak bir tekme atarak savurur bacağını, birkaç kez ileri doğru koşar gibi zıplar ve yürür gider. Ve arkadaşları onu beklemektedir az ileride, boyut değişir ve biter zaman.

Sen gelmez oldun diye şarkı söylenenler hazanda gidenlerdir. Ve onlar, gemisi sessiz olanlardır.

Hazanda ölmek güzeldir. Ölmek hazanda güzeldir. Hazanda hüzün güzeldir. Yalnızlık güzeldir. Ve Tuna Bey, diriden fazla faydalı olanlar hazanda yazanlardır.

İzninizle ben hazanı seviyorum. Aslında izne gerek yok, hazana kadar izinliyim ben. Belki de doğuma kadar. Hoşnut olunmayana sabır ve hoşa gidene şükür demindeyiz. Ama biliyor musun, ben bunları neden bildiriyorum, bilmiyorum.

***

Ve Selami Bey… Bir doğum olacağı şüphesiz. Tarihin hiç bir döneminde ihanet bu kadar allanıp pullanmamış, dilense de cesaret edilememişti. Meşhur yumurta, bu kadar bariz şekilde çıkışa dayanmamıştı. Artık gidecek yer yok! Olmakla ölmek arasında bir tercihtir yapılması gereken. Şahsiyetli bir İNSAN olmakla uyuz bir köpek olmak arasında fark görenler, sıradan işlerini bırakıp esas işe koyulacaklardır.

Ancak, sağ ve sol gibi (gerçek dayanaklarını bir arada değerlendirmek şartıyla) iki aptalca kavramın hâlâ esiri olanlara da teessüf edeceğiz.

Yine, esip gürlemekte eşsiz ama işe girişmekte pek yüreksiz zevatın, elinde olanla mücadeleye başlayanı eleştirmesini de bir çeşit kulak tırmalayan melodi yerine koyacağız.

Hâkim bir tepeden tüm cephelere bakmayı akıl edemeyip girdiği çukurdan gördüğü burun ucunu tüm dünya sananlara acıyla gülümsemek de gerekebilir.

Ama ne olursa olsun, GEREKENLE KUŞANMIŞ NÜVE gerekeni yapacaktır.

Ha, gereken nedir ki diyenler de olabilir. Olsun, gam değil!

Necip Fazıl "tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur" der. Konfüçyüs’ün de "düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir" dediği rivayet edilir. Bir de 4. Murat sözü var, intikamın gecikebileceği ama asla yaşlanmayacağı şeklinde.

Düşünenler yola düştüler. Onlar düştüğünde bayrak gönderde olacak!

O zaman sözümüz öğrenerek düşünenleredir. Düşünmeden öğrenenler veya öğrenmeden düşünenlere değil.

Çok lafa gerek var mı?

Gerek olan düşünerek öğrenmek, öğrendiğiyle düşünmek. Ve düşünen BİLGElerin birbirine akışı. Bilen biliyor, bilmeyen öğrenecek!...ne olduğunu Türk'ün...

***

Ve ben yine bunları neden yazdığımı bilmiyorum.

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..