Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '13

 
Kategori
Bilim
 

Her yönüyle klonlama

Her yönüyle klonlama
 

Klonlamaya dair her şey tek bir yazıda.


İnsanlık bugün, kendi ürettiği teknolojiden aldığını güçle ve binlerce yıldır içinde hissettiği soyut ihtişamdan aldığı destekle kendini kopyalamak üzere. Onlarca yıldır yaptığı çevresini kopyalama işlemi yüzlerce bilim kurgu romanına, filmine konu oldu; hakkında sayısız teori yazıldı. Kopya bir koyun geldi dünyaya, kopya inekler ve onlarca bilinmeyen gizli kopya. Bilim dünyası sabırsızlıktan titreyen bir çocuk gibi bekledi insan kopyalayacağı günü; ama gezegen, önüne protokoller, etikler koydu. Bu bir teoriyi, çılgın bir fenomene dönüştürdü. O fenomenin adı bugün, klonlama.

 
   Eşeysiz üreyen canlılar bunu milyonlarca yıldır yapıyor. Doğal olarak gerçekleşen bu olaya Klonal Çoğalma deniliyor.  Bilim dünyasının sıkça başvuruduğu Moleküler Klonlama ise temelde hücreler arası genetik malzemelerin yapay olarak aktarılmasını temel alan rekombinant teknolojisine dayanıyor. Aktarılan genetik malzeme kısmi olabileceği gibi topyekün aktarım yani hücre çekirdeği transferi de olabilmekte. Bu sayede kopya hücreler üretmek bir yana, karma özellikli yepyeni gelişmiş hücreler üretmek de mümkün. Bu işlemden esinlenilerek kurgulanan bir de karakter mevcut ve çoğumuz onu bir bilgisayar oyunundan tanıyoruz.
 
   Ajan 47, yaygın adı ile Hitman. Dünyanin en tehlikeli suçlularının DNA'ları kullanılarak üretilen bir katil olarak kurgulanmıştır. Romanya'da 5 Eylül 1964 tarihinde bir yeraltı klonlama laboratuvarında Dr. Wolfgang tarafından üretilmiş ve amacı bu DNA'larla bir ordu kurmak olan projeye dahil diğer klonlarıyla beraber aynı laboratuvarda büyümüştür.
 
   Bu, diğer bir tür klonlamayı da içinde barıdıran bir örnektir. Temelde insan klonlamaktan çok bir terapi ve tedavi yöntemi olarak literatüre giriş yapan bu uygulamalar etik alanında en çok tartışma yaratan klonlama biçimidir. Özetle; bir embriyodan alınan kök hücrenin, hasta bir insanın hasta hücreleri ile hücre çekirdeği aktarma yöntemi kullanılarak değiştirilmesidir. Örnek olarak kanserli bir dokunun, aynı dokuyu oluşturan sağlıklı embriyonik hücreler ile değiştirilerek tedavi edilmesi verilebilir. Aynı şekilde organ kaybı yaşamış bir hastaya, organı oluşturan sağlıklı embriyonik hücrelerin aktarılması organ nakline nazaran çok daha verimli geri kazanım sağlaması öngörülmekte.
 
     Bu yöntem aynı zamanda topyekün canlı kopyalanmasını da mümkün kılmakta. Dolly 1996'da bu yöntem ile klonlanmış ilk memeli canlıdır. Dolly'yi klonlamak isteyen bilim insanları öncelikle yetiştin bir koyundan aldıkları hücre çekirdeğini, hücre çekirdeği çıkarılmış bir embriyoya aktardı ve oluşan bu yeni embriyoyu taşıyıcı bir annenin rahmine yerleştirerek Dolly'nin doğmasını sağladılar. Bu, fenomen haline gelen insan klonlamanın en yaygın bilinen işleyişidir.
 
     Ancak bugün insan klonlamak uluslararası etik kuralları çerçevesinde yasak. Doğuracağı sonuçlar, toplum psikolojisine etkileri ve dini boyutları bu yasağın temel sebepleri. Yasağın çiğnendiğine dair asla kanıtlanamayan söylentilerden biri Kaliforniya'da kök hücre araştırması yapan Stemagen firmasının CEO'su Dr. Samuel Wood'a ait.
 
     Söylentiye göre Dr. Wood kendi cilt hücrelerini bir kadının yumurtasına yerleştirdi ve kendini kopyaladı. Böylece bunu gerçekleştiren ilk yetişkin insan olarak ün kazandı. Ancak oluşan klonlar toplu iğnenin başı kadar büyüyebildiler ve 5 gün içinde öldüler. Bu durumun etik yanı dünyaca tartışıldı, Dr. Wood çeşitli şekillerde suçlandı ve ortaya yepyeni bir kavram atıldı; kötü amaçlı çevrelerin bu durumu sürdürerek insani değerleri "insan yedek parça fabrikası" düzeyine basitleyeceği...
 
 
     Nispeten öyle de oldu. Kanada merkezli bir tarikat... İspatlanmamış olsa da bu tarikat tarafından finanse edilen ve tarikata, amaçları için ekonomik destek sağlaması beklenen Clonaid şirketinden Brigitte Boisselier bir kız bebeğin klonlama tekniği ile dünyaya geldiğini açıkladı ve şiddetli tepkileri üzerine topladı. Fakat bu tarikatta bundan fazlası var. Daha açık bir ifade ile tarikat uzaylılar tarafından kopyalanarak yaratıldığımıza inanmakta. Elohim adını verdikleri bu dünya dışı varlık dünyadaki elçileri Rael(sağda) ile (tarikatın adı Raelyan'dır) temasa geçerek onu habercileri olarak seçmişlerdir. Tarikatın ayrıntılı bilgilerine göre bu uzaylılar, ilk temasın ardından iki yıl sonra tekrar gelmiş ve Rael'e bir gezinti sırasında daha önce klonlayarak başka bir gezegende yaşattıkları önemli insanları (Buda, Hz. İsa vb.) göstermişlerdir. 
 
     Tarikat ve İsa demişken. Amerika'da faaliyet gösteren The Second Coming adlı bir diğer tarikat. Klonlama tekniklerini kullanarak Hz. İsa'yı modern dünyaya -günümüze- yeniden getirmeyi planlamış ve bir tarih bile belirtmiş. 25 Aralık 2001 tarihinde dünyaya gelmesi planlanan İsa'nın ikinci doğumunun üzerinden 12 yıl geçti. Tarikatın sözcülerine göre yeniden doğan İsa yetişkin olana kadar normal bir insan gibi yaşayacak ve büyüdüğünde peygamberlik görevini üstlenecek. Bu klonlama için dünyanın dört bir yanından İsa'ya ait DNA içeren bir çok örnek topladıklarını da belirtmişler.
 
Peki evet, dinler klonlamaya nasıl yaklaşıyor?
 
     Üç büyük din de insan kopyalama konusunda ılımlı bir tutuma sahip değil. Ancak klonlamanın insanlar arasında yaratmak olarak görülmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Bu dinler hakkında en bilgili kişiler; eğer başarılı olursa klonlama ile üretilecek yeni insanlara ruhun tanrı tarafından verileceğine ve diğer insanlar gibi kaderlerinin gene tanrı kontrolünde olacağında hemfikir. İslamiyet'te de Yahudilik'te de Hıristiyanlık'ta olduğu gibi klonlamaya dair net bir karar söz konusu değil. Ancak insan klonlama hariç diğer tedavi amaçlı kopyalama uygulamalarında bir sakınca görünmüyor. Diğer yandan insan klonlama konusunda şiddetli tartışmalar sonuca bağlanana kadar dini bakışta klonlama bir süre daha şüpheler sebebi ile namümkün görünüyor. Dinlerin yaklaşımı daha çok "bir insanı kopyalamak, yeni bir insan yaratmak değildir. Oluşan insan farklı bir insan olacaktır" şeklinde de ifade edilebilir. Bunu İtalyalı Prof. Dr. Severino Antinori'nin bir sözü ile açıklamak mümkün.
 
"Bir klonlama, fotokopi gibi değildir. Aynı kişiler imal etmiyoruz. Vücudun fotokopisi yapılabilir ama psikolojik durumu yapılamaz. İnsan, ruhu ile birlikte kopyalanamaz"
 
 
     Bunun çözümünü kurgu doktor Josef Mengele bulmuştur. Dilimize Vahşetin Çocukları ve Brezilyalı Çocuklar olarak çevrilmiş Franklin J. Schaffner'in yönettiği 1978 yapımı The Boys of Brazil, Hitler'in kopyalanmasını konu etmektedir. Güney Amerika'da 94 tane çocuğu kopyalayan Dr. Mengele, doğan bebekleri Hitler'in yetiştirildiği şartlara uygun ailelere verir ve psikolojik gelişilerini de kopyalamak adına Hitler'in babasını kaybettiği yaşta, yani çocuklar 14 yaşına geldiğinde babalarını öldürerek çözmek ister. IMDB puanı 7 olan bu filmi boş bir vaktinizde izleyin derim.
 
 
Hitler demişken. Hitler klonlarına dair gerçek hayattan bir iddia daha var. İddia ne kadar doğrudur bilinmez ancak şöyle: Nazi Almanyası'nı yöneten gizli örgütler insan klonlama tekniği sayesinde Hitler'e benzeyen kopyalar oluşturmuş ardından 1945 yılında Hitler'in adeta dublörü olan bu klonlardan birini uyuttuktan sonra kafasına sıkılan bir kurşunla öldürülmüşlerdir. Gerçek Hitler'i ise öncesinde bir denizaltı ile Kuzey Amerika'ya, buradan da Kuzey Kutbu'nda Almanlar'ın kurduğu üslere kaçırmışlardır.
 
 
      Naziler demişken de gizli ve uçuk projelerin halay başı ülkesi Ruslarla ilgili dışarı sızmış projelere ulaşamadım; ancak haber sitesi Pravda'ya göre Moskova merkezli bir grup komünist rus, eski altın günleri geri getirmek amacı ile Sovyet liderleri Joseph Stalin'i klonlamak istediklerini açıklamış. Moskova Komünist Birliği lideri Alexander Kuvayev bunu, Moskova Tiyatrosunda, Stalin'in 50. ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlediği törende açıklamış. Bu projeleri ne kadar gerçeğe dönüşür bilinmez ama 1953'te Stalin'in ölümünden sonra mumyalanarak mezara konması DNA'sının korunması adına onlara bir avantaj sağlayacaktır.
 
     Gizli projeler bir yana araştırma dünyasının öncüleri İsviçreli bilim adamları klonlama adına doğal bir işleyişe sahip karıncalara keşfetmiş. Wasmannia auropunctuta türü karıncaların kraliçelerinin, yeni kraliçeler üretirlerken erkek spermi kullanmadığı ve kendi genlerini kızlarına olduğu gibi aktardığı saptanmış. Benzer şekilde aynı türün erkek karıncalarının ise yumurtadaki dişi genlerini kırarak genetik açıdan yalnızca kendilerine benzeyen kopyalar üretebildiği görülmüş.
 
Peki insanlık adına uzak gelecekte neler olabilir?
 
     Robotların ve klonlama teknolojisinin rekabeti söz konusu. Robot işçiler mi olacak yoksa klon işçiler mi? Robot askerler mi, klon askerler mi?
 
Klon askerler mi?
 
     Clone Troopers. Star Wars'la popüler kültüre dahil olmuş kurgu askerler. Klon askerler, Klon Savaşları serisi boyunca Jedi'lara hizmet etmiş kopya askerlerdir. Genetik şifreleri Kamino gezegeninden Jango Fett'ten alınmıştır. Haliyle hepsi ona benzer. Galaktik Cumhuriyet ile Bağımsız Sistemler Konfederasyonu arasındaki büyük savaşta kullanılan bu askerler nedeni ile savaşın adı Klon Savaşları olarak belirlenmiştir. 
 
      Uzak uzak gelecekten bir örnek olan galaktik klon askerlerden daha yakın bir gelecekte söz konusu oluşumlardan biri de klon işçilerdir. Onlara son olarak Bulut Atlası filminde rastladık bile. 
 
     Bu yazıda hepsine yer vermek mümkün değil ancak klonlama hem sanat hem de bilim için hala taptaze bir konu. Alması gereken çok daha fazla yol var. Ancak etik kısıtlamalar klonlama üzerinden asla kaldırılmayacaktır ve etik tartışmaların asla dinmeyeceği açıktır. Bunun yanında; kopyalama teknolojisi, yapay organ ve hücre teknolojilerinde insanlığın vazgeçilmez bir silahı olacaktır. 
 
     Dediğim gibi, şimdiden bir fenomene dönüşmüş; hemen her yaştan insana hayal kurdurabilen, sinemayı bolca besleyen, edebiyat içinse taptaze bir konu olan klonlamaya gelecekte bolca ve bolca rastlayacağımız kesin. 
 
Toplam blog
: 17
: 596
Kayıt tarihi
: 11.08.12
 
 

Bilimsel ve kişisel yazılar. Sporcu. Dört yıla kalmaz mühendis de olacak. ..