- Kategori
- Öykü
Hiç bitmeyen ama hiç de bitemeyecek bir hayal! (5 Bölüm)
Balıkçı
Üsteğmen esas duruştaki 10 delikanlıyı da sırayla gözlerinin içine bakarak, elleri arkasına kavuşturulmuş, yüzünde hiç bir ifadeyle yani ifadesiz bir yüzle tek tek geçti.
Hakan'ın önünde durdu ve birkaç saniye bekledikten sonra yeniden yürüdü. Kapıya gelince yeniden arkasını dönerek,
- Subay olmak bu ülkedeki herkesin Canını, malını, namusunu korumak demektir. Bunu düşünün ve yarın kalkınca şimdi konuştuğunuz konuları bir daha konuşmayacağınıza karar vermiş olun...
Kısa bir sessizlikten sonra, anladınız mı beni? diye bağırdı.
-Emredersiniz Komutanım! Hep bir ağızdan haykırdık.
Sabah kalktığımızda gerçekten unutmuştuk! Yani unutmak zorunluluğu bize hatırlamama emrini veriyordu sürekli.
Bir hafta içerisinde yürürken, otururken yerken, içerken her durum ve şartta artık askerdim.
8 Ağustos günü de İzmir'de Menteş Atış ve Tatbikat kampındaydık. Doğrusu Ankara İzmir arası 18 saatte ve İzmir'den Menteşe gidene kadar geçen bir buçuk saatte eğlendiğim kadar sanırım hiç eğlenmemişimdir. Hepsi birer zeka abidesi altı Harbiyeli ile kompartımanda ve sonrada hababam sınıfını cebinden çıkaracak 40 kişilik 2.takım ile şimdilerin değimi ile eğlencede tavan yapmıştık.
Yoğun ve gerçekten zor geçen iki ay yaşayacaktık. Aralarından büyük kısmı sivil kaynaktan gelen üçyüze yakın arkadaşım daha bu kamp döneminde kaçmışlardı.Evet tam anlamıyla kaçmışlardı.Bazıları denizden yüzerek kampı terketmişti.Ailesine mektup yazıp,özledim gelin diyerek çağıran ve onlarla kaçan arkadaşlarımız da vardı. Ben tüm yorgunluğuma rağmen çok mutluydum.
Artık eğitimin sonuna gelmek üzereydik ve yalnızca iki uyarı almıştım. Yani Harbiyeli olmak için bir engeli kalmamıştı.Yemin törenlerinin Sekiz eylülde olacağını söylemişti komutanları ama sonra sekizine birkaç gün kala 12 Eylül tarihine ertelenmişti.
12 Eylül 1980,Türk Siyasi tarihinin dönüm noktalaruıdan biri.
12 Eylül günü saat üç beş Dalyan Koyu nöbeti benim ve aslen Trabzonlu ama Bursa’da yaşayan çadır arkadaşım da olan, Vedat’ındı .Ben ve Vedatı Saat 2.40 da kaldırdı bir önceki nöbetçi.
Her gün muhakkak nöbet geliyordu ama çadır nöbeti ya da yangın kulesi hele de subay lojmanlarına yakın kumsalı gören tepenin nöbeti gibi nöbetleri tercih ederdim doğrusu.Ama kimse sormuyordu ki! Bu sabah doğru Dalyan koyuna.İki arkadaş telaşlı adımlarla nöbet yerlerine ulaştık. Nöbeti devraldık.Sipere girip koyu gözetliyorduk.Doğruysa eğer 12 Mart Muhtıra döneminde bazı Sol örgütler bu kıyıdan Harbiyelilere saldırma girişiminde bulunmuşlar. Yani önemli bir mevziiydi.
Saat 5’e beş kala yeni nöbetçi arkadaşlar gelmişlerdi ve nöbeti devretmiştik.Hızlı adımlarla yürüyerek çadıra gidiyorduk ki öğrenci kumsalı tarafında kıyıya yaklaşmakta olan Destroyeri gördük. Devre arkadaşı ve aynı zamanda Orta Okul ve Adana Erkak Lisesinden sınıf arkadaşı Mersinli Haluk’u gördük. Haluk telaşlı bir şekilde Destroyere doğru tüfeği doğrultmuş,
-Dur Parola! Diye haykırıyordu.Doğrusu dışardan bakınca acayip komik bir hal vardı.Koca bir gemi ve karşısında tüfeğinde mermi bile olmayan bir Harbiyeli.Hemen ona destek olmak için boş tüfekleri ile ikimiz de destroyere doğru koştuk.
Yüzbaşı çok net olarak durumu anlatan bir cümle kurdu.
-Koş ulan!git komutanını uyandır!Darbe oldu,darbe!
Harbiyelilere düşen tek şey emire uymaktı ki onlarda öyle yaptılar.Fakat Haluk 2.tabur nöbetçi subayı Kurmay Binbaşı Hüseyin Göksu’ya doğru koşarken,ben ve Vedat 12. Bölük çadırlarına koşmuştuk
Tüfeğimi çatmış ve heyacanla çadırına girmiş Oktay’ı uyandırmaya çalışıyordum.
-Oktay oğlum kalk lan! İhtilal yapmışız!
Oktay iyi bir ailede yetişmiş olduğu yüzünden belli olan,sakalları bile terlememiş bebek yüzlü bir Harbiyeliydi.Kibardı da.Ama o da şok olmuş ya da ne olduğunu anlamamanın verdiği şokla;
-Ne diyorsun Adana,ne ihtilali yapmışız yatıyorum lan ben!Bir şey yapmadım vallaha ya!
Adana, benim kampta futbol oynamamla birlikte takılan lakabımdı.