Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '16

 
Kategori
Eğitim
 

Hiçbir emek boşa gitmez

Hiçbir emek boşa gitmez
 

attıkafamın tası birden

açtım ağzımı yumdum gözümü

tam tersini yapmam gerekirken.

                                                           (H.E.)

 

 

Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinin Çopraşık köyü doğumlu Şefaatli Şehriban Tuğrul, 1970 – 1971 ders yılında Hasanoğlan Öğretmen Okulu 4. sınıf öğrencisidir. Ve sınıf arkadaşlarından birçoğu gibi, 16 yaşında bir genç kızdır; O artık.

Ben bu okuldan 4 – 5 yıl önce ayrıldığım için, Şehriban’ın dördüncü sınıf öğretmenlerinden bazılarını tanıma şerefine nail olamadım. Sözgelişi şu öğretmeni:

“Dersler başlamıştı. Biz de kendimizi derslere vermeye başladık. İngilizce öğretmenimizin tombul, kısacık boyuyla kısacık etek giyip ders esnasında öğretmen masasına çıkıp bacak bacak üstüne atıp oturması bizi rahatsız ediyordu. Bu uygunsuz oturuşuyla her yeri görünüyor, sinirden ders yapamıyorduk. Diyemiyorduk da. İki yıllık erkek arkadaşlardan bazılarının hoşuna gidiyor, onun dersi gelince daha yakın yerlere oturuyorlardı.” (Sa. 180)

Bu “çok modern” öğretmeni tanıma şansım olmadı benim! Bakınız, ne kadar özgür düşünceli, rahat, korkusuz ve cesur bir öğretmenmiş! Şehriban ve arkadaşları, böylesi bir bayan öğretmenden niçin rahatsız olmuşlar, pek anlayamadım ben!

Nitekim, kendilerinden birkaç yaş büyük erkek arkadaşları, hiç de rahatsız olmuyor, aksine derse daha çok ilgi göstererek ön sıraları kapışıyorlarmış hemen!

İsmen ve cismen tanımadığım öğretmenlerden birini de şöyle anlatıyor yazar:

“Okulda genel rehberlik taraması yapılıyordu. Sorular, öğrencileri tanıma ve sorunlarını ortaya koymayla ilgiliydi. Yeni gelen Rehberlik Öğretmeni Cahit Kuşçuoğlu, akşam etüdünde sınıfımızdan içeri girince hepimiz çok etkilendik. Upuzun boyu, bembeyaz yüzü, koyu renk gözleri ve yakışıklılığıyla nefesimizi kesti: Yumuşak konuşması bizi mest etti. Rehberlik testlerini dağıttı ve doldurmamız için açıklama yaptı. Etüt zili çaldığında topladı. Artık dışarıda görünce konuşmuş olmak için sonuçları sorup duruyorduk. Mürüvet, Haticeve ben okul mutemetliğine gittik. Mutemet Raci Ağabey’den, gelen paramızı aldık. Tam orada Cahit Öğretmen’igördük. Selamlaşınca, bizi yandaki bürosuna götürdü. Bizi oturttu ve çay ısmarladı. O günden sonra sık sık uğrar olduk. Onunla sohbet etmek güzeldi.” (Sa. 183)

Görüldüğü gibi, duygu ve düşüncelerini açıkça yazmaktan çekinmiyor Şehriban Tuğrul. Başarısı da bundan kaynaklanıyor.

İngilizce öğretmeni öyle, rehberlik öğretmeni böyle… Acaba o yılki matematik öğretmeni nasıldı; dersiniz?

“Nisan gelip çatmıştı. Bir gün önce etütte plan yaptık. Sabah ilk dersimiz matematikti. Sınıf tahtasını mumladık. Öğretmen derse girince arkamızı döndük. “Günaydın”deyince de, “Nisan Biiiir!”diye bağırdık. Cemal Öğretmenbiraz bekledi. Artık dönmemiz gerektiğini söyleyince, Korel Aytaç,Dönmeyin” diye bağırdı.

“Öğretmen ona doğru gidince sırasından fırladı, kapıyı açtığı gibi dışarı kaçtı. Arkasından diğer erkekler ve biz kızlar… Öğretmen hepimizin arkasından koştu. Hedefi Korel’di. Korelönde, bizler arkada sinema salonuna, oradan sağa dönüp açık hava tiyatrosuna vardık. Orada bir tur atıp geriye koşarken yakalandı. Hepimiz nefes nefese kalmış, nerdeyse çatlayacaktık. Öğretmen biraz vurdu, sonra da bize, “Nisan Bir”dedi ve korkunun yerini kahkahalar aldı. Böylece dersi de kaynatmıştık.” (Sa.183)

               Cemal Bey’i tanıyorum. Benim bildiğim ve tanıdığım Cemal Torcuk bu.

               Matematik dersinde her zaman problem çözülmez. Bazen böyle tiyatro da oynanır.

               Ne güzel oynamışlar ama öğretmen ve öğrenciler, değil mi?

               Mutlaka sizin de vardır; böyle güzel anılarınız. Yazıp gönderirseniz, onları da paylaşırım yazılarımda.

               Şehriban Tuğrul’un sevdiği birkaç öğretmeni daha var. Bir iki cümleyle anlattığı o öğretmenlerini biz de tanıyalım:

               “Coğrafya öğretmenimiz Enver Aydın Kolukısaeğlenceli, alçak sesle konuşan, devamlı gülümseyen, öğrencilerini seven ve onların yanında duran biriydi.”

               “Matematik öğretmenimiz Dursun Soylugenç, enerjik, dersini iyi anlatan biriydi.

               “Elişi öğretmenimiz Safiye Küpelibu yıl dersimize ilk defa gelen orta yaşlı, bekâr biriydi. Bizimle her şeyini paylaştığı için (diğer öğretmenlerimiz bizden uzaktı)O’na alttan alttan gülerlerdi. Herkesin  aksine, ben O’nu anlıyor ve seviyordum.”

               “Edebiyat öğretmenimiz Meral Garanküçücük boyu, fazla makyajlı hali ve yüksek topuklu ayakkabıları ve paytak paytak yürüyüşüyle çok hoştu. Çok bilgili ve nazik öğretmenimiz hepimiz tarafından çok sevilirdi.” (Sa. 197)

               Hemen hemen aynı yaşlarda, benim de beğendiğim bir öğretmendi; Meral Garan.

               Kızımız 5. sınıftır artık. Yıllar geçip sınıflar yükseldikçe, aynı derse gelen öğretmenler de değişiyor. Sözgelişi, şu İngilizce öğretmeni daha önce sözünü ettiği öğretmen değil:

               “İngilizce öğretmenimiz Ayla Öğüşbayağı iri, başından aşağısı çok genişti. Hele kalçası başka bir büyüktü; bacaklar desen öyle… Yüzü o kadar güzeldi ki, bakmaya kıyamazdınız. Öğretmenimizinki şişmanlık değil, hastalıktı. Kalbi de yüzü gibi çok güzeldi.” (Sa. 198)

               “Bu yıl, (…) bir de İngilizce laboratuvarı kurulmuştu. Öğretmen masasında kocaman bir teyp vardı; bizim kulaklarımızda da taç şeklinde kulaklık… Teypten sesler geliyor, biz de tekrar ediyorduk. Okunacak parçaları birkaç kere dinliyor, sonra kolayca okuyorduk. Ayla Hanım’ın yüzü öyle güzeldi ki!.. Ama basen bölgesi anlatamayacağım kadar geniş; sanki araba lastiği oturtulmuş gibi çıkıntılıydı. Onun adına çok üzülürdüm. İngilizce’den verilen kelimeleri ve cümleleri ezbere onar kere yazıyor, çok güzel çalışıyordum. İngilizce sınavından hep on aldım. Yüzü son İran Şahı’nın karısı Süreyya’ya benzeyen Ayla öğretmenimi çok severdim.” (Sa. 204 – 205)

               Bir öğretmenin, üstelik müdür yardımcısı bir bay öğretmenin, bir iki yıl sonra meslektaşı olacak 17 – 18 yaşlarındaki bir kız öğrenciyi dövmesini düşünemezsiniz siz, değil mi?

               Düşünün ama… Çünkü, burası bir eğitim yuvası!..

               Kız ve erkek öğrencileri eğitmek için görevlendirilen insanlar da polis değil, jandarma değil, öğretmen! Ve bu insanlar bedava, babalarının hayrı için yapmıyorlar bu işi. Halkımızın ödediği vergilerle oluşan devlet bütçesinden maaş alıyorlar; her ay.

               Aldıkları bu maaşın hakkını ödemesinler mi? Olur mu hiç! Bir öğretmen, üstelik yatılı bir öğretmen okulunda görevli bir öğretmen, üstüne üstlük müdür yardımcısı bir öğretmen, o kadar vicdansız olabilir mi?

               En iyisi, sözü Şehriban Tuğrul’a bırakayım ben yine:

               “Fizik dersinden nerdeyse kalacaktım. Hüseyin Altınsoyöğretmenimiz, kurtarma ya da ortalama yükseltmek isteyeni sözlüye kaldıracağını söyledi. Etütlerde çalıştım, sabahleyin de ilk iki derse girmeyip Celal’le kütüphanede çalıştık. Konu mercekler, aynalar ve bunlarda görüntü oluşumuydu. Sözlüden 10 aldım ve yırttım. Ama derslerin bitiminde müdür muavinimiz (beden eğitimi öğretmeni)Asım Yılmazhocamızdan da korkunç bir dayak yedim. Kaçarsan elinden öyle kurtulurdun, ben kaçamadım. Olsun, sınıfımı geçiyordum ya!” (Sa. 223)*

               Hay o sopayı tutan ellerine sağlık Asım Yılmaz hoca! İyi ki, emeğine acımayıp atmışsın bu yaramaz kıza o korkunç dayağı!

               İyi ki görevini savsaklamayıp bir güzel pataklayarak “eğitmişsin” Şehriban Tuğrul adlı o haylaz öğrenciyi! Ellerin dert görmesin! Bu unutulmaz dersi vermesen O’na, kim bilir hangi yanlış yollara sapar, ne büyük hatalar işlerdi hayatta!

               “Hiçbir emek boşa gitmez!” derler ya, doğru söz. Bak, senin emeğin de boşa gitmemiş. Adın kitaplara geçmiş oldu böylece. Öğünebilirsin artık, göğsünü gere gere.

               Ne mutlu sana değerli meslektaşım, ne mutlu sana!

 

                                                                                                                           Hüseyin Erkan

                                                                                                       huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Anılarımla Hasanoğlan (Yazan: Şehriban Tuğrul, Hasanoğlan Mezunları Derneği Yayınları, Ankara)

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..