Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '19

 
Kategori
Güncel
 

Hıçkırıklardan Geriye Kalan

Zehra kocasından boşandıktan sonra, daha doğrusu kocası olacak adam onu dövüp üç defa boş ol! boş ol! boş ol! deyip sokağa attıktan sonra çaresiz,  kızını ve zihinsel engelli oğlunu alarak iki gözü iki çeşme  baba evine döner.

 Allah kimseyi çıktığı kapıya geri döndürmesin, çok zor. Bunu yaşayan bilir. Zehra burada bir yabancıdır. Diken üstünde oturuyormuş gibi batar herşey ona. Evlenmeden önce de annesi babası misafir gözüyle bakardı. Kız çocuğu değil mi,  biri  alıp götürecektir sonuçta.

 Zehra da öyle oldu. Daha on beşine girmemişti istendiğinde. Bu adam seni istiyor kabul eder misin? diye sorulmamıştı bile. Babası tamam dedikten sonra üzerine kimse laf söyleyemezdi. Kaldı ki babası yüklüce bir de para almıştı adamdan... Baba evinde misafir, koca evinde el kızı  görülen Zehra,  hiç bir zaman kendi olamadı kendini  ait hissedeceği bir yer bulamadı. Aslında iki çocukla baba evine dönmezdi, dayaklara, hakaretlere, horlanmalara sabrediyordu. Hatta üzerine kuma getireceğini söyleyen kocasına bile karşı çıkamamıştı.

  Ta ki kocası  tarafından öldüresiye dövülüp  sokağa atılana kadar. Çaresizdi Zehra nereye gideceğini bilmiyordu. Baba evine dönmeyi düşündü. Annesinin,  daha gelinliğinin içinde evden çıkmadan önce bir köşeye çekip; aman kızım'larla başlayıp, " gelinlikle çıktığın bu eve, ancak kefeninle dönersin’le bitirdiği" sözünü hatırlamıştı. Zehra'nın olmayan özgürlüğüne daha en baştan ipotek koymuştu annesi. Eve dönemezdi, gidecek başka yeri de yoktu. Abla gibi sevdiği komşusu Nurten’in tavsiyesi üzerine devlete sığınmaya karar verdi. Devletin şefkatli kolları bizi de sarar dedi ve bulunduğu yerdeki Kadın Sığınma Evine sığındı. Oradaki kadınların durumunu görünce içini bir korku sarıverdi. Çünkü orada bulunan kadınların her birinin diğerinden dertli, sorunlu, psikopatça tavırları vardı. Ne yapalım sabredeceğiz dedi çaresizce. Bir gece orada kaldı. Ertesi gün gördüğü manzara dehşete düşürmüştü Zehra'yı. Birilerinin gizli konuşmalarını duymuştu habersizce. Bir pazarlığa şahit olmuştu Zehra. Bu durum karşısında gördüklerine inanamamıştı. Çareyi evlatlarını alarak kimseye görünmeden oradan kaçmakta buldu. Doğruca  baba evine gitti. Dayak da yese, eziyet de görse  ailesiydi...

   Benzer olaylar maalesef ülkemizde çokca yaşanıyor. Bu uğurda yuvalar yıkılıyor, çocuklar anneli babalı öksüz- yetim kalıyor. Hatta sebepli sebepsiz kadınlar öldürülüyor.

   Bir yandan çocuk yaşta evlenmeye zorlanan ya da evlendirilen, o yaşta sorumluluk almaya çalışan kız çocukları, diğer yandan “töre” denen Ortaçağ kalıntısı bir kültür anlayışı içinde bocalayanlar. Gözü moraran, kaşı patlayan, saçları yolunan, cinayete kurban gidenler.

Kadını aşağılayan, şiddet uygulayan, hatta en kutsal hak olan yaşama hakkını elinden alma hakkını kendinde bulan, kadını el kiri gören, saçı uzun aklı kısa, karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin gibi onur incitici aşağılayıcı zihniyetinin  hakim olduğu erkek egemen toplumların en belirgin  özelliğidir. Bu  zihniyetteki toplumlarda kadın alabildiğine değersiz ve yok hükmündedir. Yaşadığımız bu çağda, 21. yüzyılda kadının insan olup olmadığının fütursuzca  tartışma konusu yapıldığı  toplumlardır.  Ortaçağın karanlık zihniyetinden cehaletinden kendini soyutlayamayan bu toplumlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömmüş, kız çocuğu babası olmayı  utanç kaynağı saymıştır.

 Kadınları köleleştiren mal gibi alıp satan zihniyet, bugün de güncelliğini korumaktadır.

  Ülkemizde kadınlar zulüm görüyor, öldürülüyor. Kimi sokak ortasında, kimi çocuklarının gözleri önünde kurşunlar boşaltılıyor bedenine. Kimi bıçaklanıyor, kimi de ıssız bir köşede işkence edilerek, öldürülüyor. 

 Baba, erkek kardeş, eş, sevgili, eski eş hatta eski sevgili… Kimi töreyi gerekçe gösteriyor, kimi kıskançlığı,parasızlığı, kimi stresi, kimi de namusu. Kimi ayrılmak istemiyor, kimi boşanmak. Erkekler, yıllar önce boşanmış veya ayrılmış olmasına rağmen bunu kabullenemiyor ve kanlı elleriyle kadınların hayatına son kez dokunuyor.   Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. 

Bu ülkede "Adın Kadın" olunca her türlü çileye, zulme, haksızlığa, adaletsizliğe gebesin... Şamar oğlanına çevirirler alimallah.

Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk; "Dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”sözüyle kadını en güzel şekilde tanımlamıştır. 

Kadın değerlidir, kadın saygındır. Herşeyden önce o bir insandır.  Kadın; adam olmadan önce insan olabilmenin en temel unsuru, var oluşumuzun ardındaki sır, hayatın can damarıdır. İnsanlığın devamı için olmazsa olmazlardandır. En güzel şekilde yaratılmıştır. En büyük dertlerin çilelerin baş kahramanı. En büyük mutlulukların ardında ki sırdır. O anadır, bacıdır, eştir, yardır.  O büyük bir nimettir tabi kıymetini bilene.

    Toplumun bu önemli sorunu bizi yönetenler tarafından ciddiye alınmalı ve çözüme kavuşturulmalı. Öncelikle kadının eğitimine önem verilmeli. Kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir. Kadının istihdam edilmesi için gerekli ortam hazırlanmalı. Kadın ekonomik açıdan özgür olursa, özgür çocuklar yetiştirir. Özgür çocuklar özgür güçlü toplum demektir. Önce erkekler eğitilsin bilinçlensin dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız şuan için belki onların bilinçlenmesi zor gibi görünebilir. İpin ucu kaçmış olabilir. Ancak gelecek nesillerimizin bu hatalara düşmemesi için bu gerekli. Çocuklarımızı cinsiyet ayırımcılığından uzak tutmalı. Erkek çocuklarımıza annesine kız kardeşine saygılı olması gerektiği gibi onların dışındaki kadınlara kızlara da saygılı nazik olması öğretilmeli. Kadın saygınlığını eğitimle taçlandırmalıdır.


Muhabbetle

Hanife Mert
 

 
Toplam blog
: 149
: 4363
Kayıt tarihi
: 08.06.12
 
 

Anadolu Üniversitesi İktisat  mezunuyum. Emekli muhasebeciyim. Felsefe, İlahiyat, Sosyoloji ve Ps..