Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Holter

Holter
 

Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme (Üstün Dökmen).

Son zamanlarda en çok bu cümle hakkında düşünüyorum. İlk okuduğumda bana bu bakış açısı fazlaca sert ve zorba gelmişti. Aynı zamanda içimde müthiş bir güvensizlik duygusu yaratmıştı. Zaten çok da güvenli ortamlarda yaşamımızı idame ettirmeye çalıştığımız söylenemez. Zamanın bize getirdikleri, maalesef hem temkinli hem de mutsuz olmamıza neden olan yaşantılar.

Birine koz vermemek aslında çok derin kapılara açılan bir yol demek ve bunu sağlamak gerçekten çok zor. Çünkü koz vermemek kişinin, kendini ve zaaflarını bilmesi anlamına gelir. Eğer siz kendi zaaflarınızdan bihaber yaşıyorsanız, o noktada bir çalışma yapamaz ve duygularınızın olgunlaşmamış yönlerini geliştiremezsiniz. Kendi zaaflarınızın farkında olabilmeniz için ise; kendinize karşı uyanık olmalı ve kendinizle uğraşmalısınız. Aslında bu zayıf olduğumuz noktalardan çok fazla fire veriyoruz. Bir önceki yazıda kendimin en büyük zaafının öfke ve öfkenin doğurduğu nahoş sonuçlar olduğundan kabaca bahsetmiştim. ( Bu arada zaafları ortaya döküp saçmayın konu başlıklı yazımda kendi zaaflarımı açıkca döküp saçmam da cesurca bir ironi oldu ). Benim bu saman alevi öfkem, her zaman sözsüz iletişimde bir koz olarak karşıma çıktı ve bir çok insan tarafından rahatlıkla kullanıldı. Gerektiği yerde iletişimin başlayabilmesi için, en kolay açılan kanal oldu. Nasıl olsa öfkenin hem zihnen hem de bedenen yorucu sonuçları ve savunulan değerlerden vazgeçirme potansiyeli var. Bu sebeple girdiğim mücadelelerde baştan yenik duruma düştüm. Adrenalinin sebep olduğu yükselen ses tonum, kızaran yüzüm, titreyen ellerimle hedef tahtasındayım. Tartışma da yüzde yüz haklı olsam bile, duyacağım şu olacak; o kadar da ağır konuşmayacaktın. İşte ben, bahsettiğim 'araba' hikayesinde öfkenin beni zayıflatan bir yanım olduğunu gördüm. Çok kolay yönetilebiliyordum ve kendi hayatım içerisinde bu zayıflığımla yönetmen değil, rol sahibiydim. Acil müdahele! Tabi ki insanın alıştığı tepkilerden vazgeçmesi kolay olmuyor. Aşina davranışlar otomatik olarak sergileniyor. Yaklaşık iki buçuk aydır öfkemle mücadele ediyorum ve tabiri caizse, ağzımın tadı yerine gelmeye başladı. Hem böyle bir zaafiyetle piyon olmuyor hem de kendimi başarılı hissediyorum. Güçsüz kişiler kendilerini güçlü hissetmek için bir kalkana ihtiyaç duyarlar. Bu bizim toplumumuzda çoğu zaman öfke olarak kendini gösterirken muhakkak para da iyi bir güç göstergesi. Öfkeli kızgın insanlardan korkar, bir adım geriden takip edip yönümüzü ve bir sonraki hamlemizi tayin ederiz. Bu yüzden çoğu sert görünümlü insanlar için 'dışarıdan çok sert görünüyor ama yufka gibi yüreği vardır' tanımını kullanıyoruz. Bu ne kadar hayatı ağırlaştıran bir kimlik! Sürekli sert görünmeye çalışmak! Çok yorucu. Ne var şöyle bir hayatımızı hafifletsek, daha bir çok sorumluluğun yanına bir de bu yükü yüklenmesek. Zaten stresli bir yaşam içinde (para kazanmak, ev geçindirmek, işte patrona ve iş arkadaşlarına uyum, evde eşine ve çocuklarına uyum, sosyal hayata uyum, kendine uyum vs.) boğazımıza sarılan eller arasında, bizi en çok nefessiz bırakan yine kendimiz oluyoruz. Bu yazıyı okuyan sen, her şey sende başlıyor ve bitiyor. Artık biliyorsun. Harekete geç.

Öfke problemi yaşayan kişilere verdiğim ilk tavsiye, nereden başlayacağını bilmiyorsan, duygularını takip et oluyor. Yani tıpkı bir holter gibi. Duygularınızın holteri olun. Duygularınız en çok ne zaman tavan yapıyor? Belirsizlik mi?, Umudunuzun kırılması mı?, İlgi beklentinizin farkedilmemesi mi?, Gayretinizin ve başarınızın farkedilmemesi?.. Burada duygudan kastım sadece öfke tepkileri değil. Ağladığınız, bazen ağlayamayacak kadar acı içinizde katılaştığında, mutlu olduğunuz, endişelendiğiniz vs. Her durum.

Bir sonraki yazımda size hissettirmeden, şöyle bir transaksiyonel analizin içinden geçip, verdiğimiz tepkilerin anne baba öğretileriyle ilişkisini örneklendireceğim. Eğer yazmaya devam edersem. Bu yazıda kendini bulan, yazıyı okurken acaba? Diyip tek kaşını kaldıran herkese kendisiyle çıktığı yolculukta sabır dilerim. Sabır boyun eğmek değil, mücadele etmektir. Unutmayın. Sevgiyle.  

 

 
Toplam blog
: 5
: 233
Kayıt tarihi
: 16.03.11
 
 

Eğitimliyim, eğitiliyorum. Akademik kısmı, psikoloğum. İlgi alanım da haliyle insana dair her şey..