Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Hükümdar ve Zümmec-II

İlk zamanlar, insanlara acı çektirmenin ve bunun zoruyla da onları konuşturmanın değişik yollarını aramıştı. Karşısına getirilen tüm şüphelileri de konuşturmuştu. Direnmekte ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar eninde sonunda bildikleri her şeyi anlatıp suçlarını itiraf ediyorlardı. Değişen tek şey kurbanların dayanma müddetleriydi. Kimi “tecrübehane”ye adım atar atmaz, kimiyse epey bir direndikten sonra… Zümmec hakkında öylesine korkutucu bir efsane oluşmuştu ki kurbanlar daha onun adını duyar duymaz konuşmaya başlıyordu.

Her işkencede yeni bir tecrübe ediniyordu. İnsanı dehşete düşüren şeyler ve bedenindeki en dayanılmaz acıları veren nahiyeler hakkında epey bilgi edinmişti. Önceleri o da o zamanların en bilinen işkence çeşitlerini ufak tefek uyarlamalarla uygulamıştı. Benzer usulleri uygulamasına rağmen kurbanlar üzerinde öteki işkencecilere göre etkili olmasının en önemli sebebi şöhreti ve korkutucu görünüşüydü.

Bütün işkencelere direnip onun karşısında konuşan o casusun çözülme nedeni de aslında onun işkencelerine dayanamaması değildi. O casus tüm sorgucu hayatı boyunca karşılaştığı en dayanıklı adamlardan biriydi. Eğer Zümmec’e şansı yardım etmese belki de adamı hiç konuşturamayacaktı. Zümmec maharetli eller ve zalim bir yüreğin yanı sıra yaman bir hafızaya sahipti. Casusla yüz yüze gelir gelmez onu daha önce bir yerlerden tanıdığını hatırlamıştı. Hafızasını biraz zorlayınca adamın Hükümdarın taht şehrine hangi şehirden geldiğini çıkardı. Casusla hemşeriydi. Kendisinin de doğup büyüdüğü, büyükçe ama herkesin birbirini tanıdığı sınır şehrindendi casus. Zümmec’in yıllar önce nalbant çıraklığı yaptığı o şehrin çarşısında casus da bir demircinin yanında çalışıyordu. Hatta Subuh adlı bu demirci çırağıyla bir defasında taşlı sopalı kavga etmişlerdi. Subuh yerden kaptığı yumruk büyüklüğündeki çakmaktaşını rakibinin alnının ortasına nişanlamış, ancak Zümmec’in son anda kafasını biraz sağa çekmesiyle taş alnına değil sol şakağına gelmiş, şakağını sıyırarak oradan büyükçe bir deri parçasını alıp götürmüştü. Fışkıran kanla sol gözü kapanan Zümmec de elindeki çubuğu var gücüyle Subuh’un tepesine indirmiş, onun da bit düşmesin diye itinayla kazınmış kafasından oluk gibi kan akmaya başlamıştı. Acıdan ve öfkeden deliye dönen iki oğlan neredeyse birbirini öldürecekti ki yetişen büyükler onlara okkalı birer tokat atıp ayırdı.

O kavgadan Zümmec’in sol kaşının üstünde, Subuh’un da tam tepesinde birer yara izi kalmıştı. Aradan geçen yıllar ikisinin de görünüşünü hayli değiştirmiş ama demirci çırağının kararlı ve öfkeli bakışları aynı kalmıştı, tabii bir de tepesindeki yara izi…

Kader bu iki kavgacı genci bu defa orta yaşlarında ve hiç beklemedikleri bir durumda karşı karşıya getirmişti. Zümmec Subuh’un perçeminden tutup aldığı darbelerden morarıp şişmiş yüzünü kendisine çevirdi. İki büyük mor halkanın ortasında kaybolmuş gözlerinin ta içine bakıp, “ - Beni hatırladın mı Subuh?” diye sordu. Subuh'un kararlı bakışları ilk defa gölgelendi. Gözlerini Zümmec’e çevirdi.

“ - Subuh kim, ben Subuh değilim.”

Zümmec kuşağından keskin bir bıçak çıkardı. Subuh’un tepesindeki saçları sıkıca avuçlayıp çekti. Bıçağı saçlarına testere gibi yavaş yavaş sürerek kesti. Zorlukla kopan saçları kafa derisini acıttı. Acı Subuh’un gözlerini yaşarttı. Göz kapaklarını var gücüyle yumup yaşların akmasını engellemek istedi ama başaramadı. Zümmec sol elinde tuttuğu saçı Subuh’a doğru salladı.

“ – Aç gözünü Subuh!”

Subuh sımsıkı kapattığı gözlerini açmadan ağır bir küfür salladı Zümmec’e… Elindeki saçı Subuh’un suratına çarpan Zümmec, kurbanının kafasını tutup traş ettiği yerde ortaya çıkan yara izine bıçağının ucunu batırdı.

“ – Belki sen hatırlamazsın ama bu yara hatırlar beni” deyip bıçağı kendine doğru çekti. Subuh’un ikiye ayrılan kafa derisinden koyu bir kan akmaya başladı. Saçlarından sızıp boynuna, oradan vücuduna doğru yayıldı. Zümmec, bıçağının ucunu bu defa Subuh’un sağ göz kapağının üstüne hafifçe dokundurup yukarı kaldırdı.

“ – Aç gözünü ve bana bak Subuh! Benim ben, eski bir dost!”

Subuh, gözlerini açtı, Zümmec’e bakmak istedi ancak bu defa da tepesinden alnına oradan da kaşlarının arasından geçip gözlerine sızan kan görmesini engelliyordu. Zümmec tepesindeki yara izinden bahsedince o kavgayı ve nalbant çırağını hatırlamıştı. Yine de diye inkâr etti.

“ - Ben Subuh değilim.”

Zümmec Subuh’un ellerini çözdü. Hücrenin bir köşesinde duran su kabını getirip önüne bıraktı. Yüzünü yıkamasını emretti. Subuh önce kana kana içtiği suyla sonra yüzünü yıkadı. Zümmec, Subuh’un cepkeninden kestiği bir parça kumaşı tepesinde kanayan yaraya bastırdı.

“ – Bana bak!” dedi, “boşuna eziyet çekme, ben senin kim olduğunu biliyorum sen de benim… Sana bundan başka işkence yapmayacağım; zaten yeterince yapmışlar. Sana değil ama tüm aileni buraya getirip şimdiye kadar senin gördüklerinin bin beterini onlara yapacağım!”

Zümmec daha sonra Subuh hakkında bildiklerini saymaya başladı. Sıraladığı tüm bilgiler doğruydu. Cevap vermeyen Subuh başını öne eğdi. Bu hareket köşeye sıkıştığını gösteriyordu. Zümmec devam etti:

“ – Buradan kurtuluşun yok. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Sen efendine hangi bilgileri ulaştırdığını anlat, ben de senin kim olduğunu unutayım. Kim olduğun, nereden geldiğin ebediyen ikimizin arasında kalsın. Sen bir can verip geride kalanlarını kurtar, ben de Hükümdara verdiğim sözü tutayım.”

Subuh zonklayan kanlı başını ellerinin arasına alıp düşünceye daldı. Zümmec’in söylediği şeyi yapabileceğinden emindi. Gözlerinin önüne yaşlı anne babası, eşi ve çocukları geldi. Onların bu kan ve idrar kokan, karanlık hücrede, şimdi kendisinin olduğu yerde işkence gördüğünü düşündü. Ürperdi. Zümmec’le anlaşmaktan başka çaresinin olmadığını anladı.

Zümmec de onu anladı:

“ – Söz veriyorum. Sen sadece bildiklerini anlatacaksın, ben de seni tanıdığımı unutacağım. Ailene hiçbir şey olmayacak.” Sağ elinde unuttuğu kanlı bıçağı Subuh’un üzerinde silip kuşağına soktu.

“ – Ve daha fazla acı çekmeden ölmeni sağlayacağım!”

Kudretin o zalim kuşu nalbantın omzuna böyle kondu. Bir zaman sonra “Zümmec” diye anılmaya başlayacaktı.
....
(Sürecek)

İlk bölüm: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=154393

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..