Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

21 Ocak '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hüzün paylaşılamıyor Sevgili

Hasret kokan gecenin içinden sana seslenebilmek ne güzel. Karanlığın içinden mavi düşlere uzanıp yürüyebilmek, yıldız yıldız parlayan gözlerinden uzak olmak ne kadar acı.

Yalnız mısın, diye sorma. Evet, yalnızım. Sensizim. Sen uzaklardasın. Sevgisizlik nasıl öldürüyorsa insanın içindeki sevinçleri, ben de toprağa düşen kurumuş bir yaprak gibi soluyorum “hayır” deyişlerinde. Oysa sen sevgili, topraktan ağaçlara, ağaçlardan dallara, dallardan yapraklara yürüyen can suyu gibisin.

Korkuyor musun? diye sorma. Evet korkuyorum. Bir gün beni bırakıp gideceğinden, beni sevmeyeceğinden korkuyorum. Aslında ben senden değil, kendimden korkuyorum sevgili. “Bir gün gidersem ne yaparsın?”, diye sorduğumda, “Çabuk yıkılırım ama çabukta toplarım. Beni üzenleri siler atarım hayatımdan. Unuturum.”, demiştin. Oysa ben senden sonra toparlanamamaktan, sensin acılara katlanamamaktan korkuyorum. Bir yıkıntının ardından yeni bir dünya kuramamaktan korkuyorum. Bütün yollarım çıkmaz sokaklara çıkıyor sensizliğimde. Bütün sokaklar izbe, karanlık nem kokuyor. Şimdi hüzün paylaşılamıyor ama yarınlar daha güzel olacak sevgili.

Beni yalnızlığımla bindirdin arabaya. Yapayalnız bırakıp gönderdin bir akşam dağlara doğru uzayıp giden yollara.  Sanki dudakların buz gibiydi, sanki şakadan, öylesine sarıldın bana. Arabadan inerken kapı ağzında parmaklarımı acıtırcasına sıktın. Sanki umursamaz gibiydin. Sanki boş ver, işte gidiyorsun, sonu böyle olacaktı. Hadi git, hadi koş, yeni sevdalarına kucak aç der, gibiydin. O umursamaz tavrında sevgimi küçümser gibiydin. Sanki benden öç alır gibiydin. Oysa sen, bende bir boşluğu dolduran değildin sadece, sen bende, bir başkasının yapamadığı yapan, bir başka dünya veren insandın.  Ama ayrılık kötüydü sevgili. İstemeye istemeye gitmek, hep ardına dönüp bakmak ve seni görememek ne kadar kötüydü.

Şimdi gözlerim şehirlerarası yolculukların özlemiyle yanıyor. Otogarlarda seni beklemenin o tatlı heyecanını yaşamak istiyorum. Birlikte olduğumuz son günlerde her konuşmamızda, sanki az az vedalaşıyorum gibi, diyordun. Ama yanılıyordun sevgili. Yanıldığın, boş yere kendini kandırdığın, haksız çıktığın nasılda ortaya çıkıyor görüyorsun. Çünkü hala seni özlüyorum sende beni arıyorsun gecelerin içinde. Şimdi uzaklarda, küçük bir taşra kasabasında beni bekleyen, beni özleyen birisinin varlığı beni mutlu ediyor. Hayata döndürüyor, yaşamın anlamını veriyor. Yanımda birde fotoğrafı var arada bir fotoğrafına bakıyorum. Sanki beni görür gibi sımsıcak bakışları, bakışlarını içime alıyorum. Ne zaman aklıma düşsen içime sevinç doluyor

Senden uzakta en çok geceleri özlüyorum seni. Yağmurun altındaymışım gibi ıslanıyor yüzüm. Hüzün ağır geldiğinde yüreğime zoraki perdeleri açıp gökyüzüne bakıyorum. Sanki karşımda sen... Seni en çok ne zaman yanımda arıyorum biliyor musun sevdiğim, itiraf edeyim, en çok kendimi bir garip hissettiğimde, en çok yaralandığımda, en çok acılara boğulduğumda, bu hayata dayanacak gücüm kalmadığında arıyorum seni. Sanki seninle hayata geri dönüyorum. Sen hep hayalimsin. Sen hep aradığım, arayıp da bulamadığım, bulduğum zamanda birlikte olamadığım sevdiğimsin. Seninle birlikte olabilmek için hayatımda var olan her ne varsa sırt çevirip yeni bir hayata başlayabilirim. Ama sen uzaklardasın....Sen yoksun sevdiğim.

Sen neredesin.. neden uzaklardasın.. Hüzün paylaşılmıyor sevdiğim...

Karanlık gecelerde hüzün paylaşılmıyor sevdiğim. Hadi, telefon et, geliyorum de, aşkımın önünü kapatma.

Şimdi sen de yoksun...

Bir yıldız olduğunu biliyordum ama böyle kayıp kaybolacağın hiç aklıma gelmezdi. İçimde yalnızlık büyüdü, sessiz çığlık oldum, neredesin..

Oysa sadece sen değildin beni böyle bırakıp giden. Beni umursamadan, beni kendimle baş başa bırakıp giden sadece sen değildin. Beni bırakıp gitsen de hala sana tutkun olduğumu, senden vazgeçemediğim için kendime hayret ediyorum. Ben sana ne kadar çok hasret ve muhtaçsam sen benden o kadar uzaklara kaçıyorsun. Ben de inadına sana koşuyorum. Sanki hayatım boyunca aradığım tek insan senmişsin gibi hep seni istiyorum. Sanki aradığımı bulmuşum ve böyle nedensiz kaybetmekten korkar gibi senin önünde eğiliyor, sana yalvarıyorum.

Bir günü daha maziye gömerken içimden ağlamak geliyor nedenini bilmiyorum. Gördüğüm bütün insanların gözlerinde senin bakışlarını arıyor ama bulamıyorum. Senin gülümsemeni, seni ilk gördüğüm anın tebessümünü, içten ve samimi bakışını arıyorum. Ayrılırken sımsıkı sarılman beni eskilere götürmüştü. Bir annenin çocuğuna sarılması gibi şefkat doluydu kollarının arası. Sanki ben uzun yollardan gelmiş, sende beni senelerce beklemişsin gibi sarılmıştık birbirimize. Bana sarılışında bende eksik kalan, doymayan ve bir türlü son bulmayan acılarıma ortak olmuştun. Birçok şeyden bıkmış, birçok şeyden vazgeçmiş, birçok şeyi görmek istemiyor, hep bir şeylerden kaçmak istiyordum. Istırabımın acılarını bitirip gönlüme neşe doldurup yarın sabahlara mutlulukla merhaba diyemiyordum. Evet, sana sımsıkı sarıldım. Sanki yaşadığım bu dünyadan beni alıp değiştirmen için, yalvarır gibi sarıldım sana. Sonra uzun uzun yürüdük seninle. Islandık. Yağmur kokan ellerini, saçlarını sevdim ve öptüm. Kimi zaman saçak altlarında, kimi zaman otobüs duraklarında yağmurun hızı geçsin diye bekledik, konuşmadan yağmurun kokusunu içimize çekerek. Şimdi yağmurlar bile eskisi gibi yağmaz oldu, yağmurlar azaldı yalnızlığımız büyüdü....

Bir kaç gün senden ayrı kaldığımda, seni az az benliğimden silip sensiz yaşamaya alışmaya çalıştım ama başaramadım. Her gün defalarca telefonuna mesajlar çektim çağrılar bıraktım ama  hiç birine karşılık vermedin. Gecelerin içinde uykum tutmadı sayfalar dolusu mektuplar yazdım. Beklemediğim bir akşamüstü beni arayıp görüşmek istediğinde çocuklar gibi sevindim ama içimde garip bir his vardı. Acaba bu son görüşmemiz mi olacaktı? Çocuk sevinçlerime gölge düştü. Buluşacağımız yere her zaman olduğu gibi iki saat erken gittim. Çünkü evde beklemek kötüydü ve beni yıpratıyordu. Ne garipti, sen de önce gelmiştin. Gözlerin solgun, dudaklarında bezgin bir hayatın rengi sırıtır gibiydi.  Merhaba deyip elimi uzattım yanağını öptüm. Yüzüme baktın masum masum, sanki ilk defa görüyormuş gibi yüzümü inceledin. Kısık ses tonuyla, “Beni öpmek ister misin bir sevgili gibi.”, dedin. Hiç konuşmadan parkın bahçesinden çıkıp, orada ayaküstü durup insanları yukarıdan seyreden gibi görünen yaşlı ağacın gölgesinde sarılıp uzun uzun  öpüştük. Kendimi öylesine kaptırmıştım ki, “Yeter artık, çok tatlısın ama yeter”, dedin.  Sanki yılardır hiç birini öpmemişim gibi öptüğümü söyledin...

Sarhoşluğum uzun sürmedi, ellerini ellerimden sıyırıp, “Ben gidiyorum”, dedin. “Artık yokum bu şehirde, sakın beni arama, arasan da bulamazsın zaten, telefon da etme, telefonumu değiştiriyorum yarın.”

Orada, orta yerde, boşlukta, ayaküstü öylece kalakalmıştım. Ardıma dönüp baktığımda alacakaranlığın içinde nereye gittiğini göremediğim otobüse binip gittin.

Şimdi yalnızım.

Sensiz ve kimsesiz…

Gözlerinden okumuştum aslında ikimizin de çaresiz, ikimizin de yetersiz olduğunu hayatta. Sanki ne kadar çok istesek de aslında bir şeyleri zorla da olsa değiştiremeyeceğimizi.

Meğer ki hayatlarımız boşmuş sevgili.

İnsan sevgisini kaybetti mi boşlukmuş yaşam. Meğerki bizi hayata bağlayan tek şey içimizdeki aşk denen, o yüce duyguymuş. Meğerki bizi hayata bağlayan sevgimizmiş, sevdiğimiz insanlarmış, en çok bağlandığımız sevgilimizin varlığıymış. Seni özlediğim an seni bulamıyorsam şimdi, günlerim senin yokluğunla yanıyorsa, bir boşluktaysam hayatın anlamı nedir ki sevgili... Şimdi boş sayfalara kocaman harflerle “seni seviyorum” diye yazıyorum, tek tesellim bu oluyor. Meğerki önceleri ne kadar iyiymişiz de bilmiyormuşuz kıymetini.

Şimdi sende gittin zamansız. Tıpkı diğerleri gibi sende gittin. Belki de bu sevdanın geleceğini göremediğin için, yaşadığımız bu ilişkinin boş ve anlamsız olduğunu düşünüp sende gittin. Oysa sevgili, her aşkın sonunda mutlaka bir araya gelmek, birlikte olmak gibi bir anlam aranmamalı, değil mi? Eğer böyle olsaydı sevgili, bizler ne çok ilişkiyi bitirirdik değil mi çıkarsız ve alışverişsiz diye.

Evet, yalnızım sevgili...

Bizler gerçekten yalnız mıyız bu hayatta?

Yalnız mıyız? Uğrunda ölebileceğimiz kaş kişi var? Neden bazılarını daha çok seviyor neden bazılarını hiç sevemiyor, neden ayrıldığımızda unutamıyoruz birilerini. Oysa zamanla her şey silinip giderken.

Belki de ikimiz o saçak altlarında bulduk en yoğun aşkı, unutulamaz bir sevdanın tohumlarını o yollarda ektik. Ama şimdi suskunluğumda alıp götürüyor sevincimi yokluğun. Yağmurlar kısa sürdü. Hep yarım kaldı konuşacaklarımız.

Hüzün paylaşılamıyor sevgili...

Ve sensiz yaşam boşlukmuş.

Meğer ki önemli değilmiş, içinde yaşadığımız kentin güzelliği. Önemli olan, zamansız kapısını çalabileceğimiz dostlarımızın bulunmasıymış. Önemli olan, sevgilimizle aynı kentin yıldızlarını görebilmekmiş. Aynı kentin sokaklarını birlikte dolaşabilmek, aynı kentin havasını solumakmış.

Yoksa yalnız, tek başına hüzün paylaşılamıyormuş.

 

 

Yazar: Mustafa Çifci- Aşk Yazarı www.mustafacifci.com

facebook.com/askyazarimustafacifci

t@mustafacifci

İnstagram: mustafa_cifci

 Not: Telif hakkı Aşk Yazarı Mustafa Çifci’ye ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında her hakkı saklıdır.

 

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..