- Kategori
- Kültür - Sanat
Hüzün ve yalnızlık bir efsaneyle birleştiğinde: Marilyn Monroe

Marilyn Monroe henüz otuz altı yaşındayken yaşama veda etmişti.
Norma Jean’den Marilyn Monroe’ya
Sıradışı yaşamlar, sıradışı kişilikler doğurur ve kimi zaman her şey, kendini kanıtlama ihtiyacıyla başlar. Onun için de her şey böyle başlamıştı. 1 Haziran 1926’da dünyaya gelen Norma Jean Mortensen (Annesi Gladys doğum belgelerine ikinci kocasının soyadını yazmıştı ve kasıtlı olarak hatalı vermişti. Aslı Mortenson’dur.) için başkalarının yanında ve bir yılı aşkın süre de yetimhaneden geçen bir çocukluk döneminden sonra, henüz on altı yaşındayken sırf mecburiyetten yapılan bir evlilikle gelen yaşam, tatmin edici olmaktan uzaktı.
1944 yılının sonunda, Norma Jean’in hayatını ölene dek değiştirecek bir olay gerçekleşti. Ordu eğitim programı için film yapan askeri bir birim, Yank isimli bir dergide yayınlanmak üzere onun ve çalıştığı yerden birkaç kadının fotoğrafını çekti. Böylece, lambadaki cin çıkmıştı. Grace teyzesinin çocukluğundan beri kafasına yerleştirdiği fikirler ve Norma Jean’in küçük bir çocukken kurduğu hayaller artık gerçek olabilirdi.
Neden istiyordu?
Babası tarafından reddedilmiş, annesinden hiç sevgi görmemiş, tüm çocukluk ve gençlik dönemi ruhsal anlamda hırpalanarak geçmiş birisi, Amerikan rüyasını gerçekleştirmek, yani büyük bir şeyler başarmak ister. Hayata yenik başlamış bir insan, öncelikle kendisine, daha sonra ise başkalarına başarabileceğini, başarılı olacağını gösterme ihtiyacı içerisinde olur. Muhakkak ki, o da böyle bir halet-i ruhiye içerisindeydi. Hayatla bir derdi vardı; onu reddeden babasına ve ondan sevgisini esirgeyen herkese, onlarsız da nasıl iyi olabildiğini göstermek istiyordu. Sevgisiz ve ilgisiz o çocuk, tüm dünyaya var olduğunu göstermek ve milyonların sevgisini kazanmak istiyordu.
Şöhretin Bedeli
Yaşamın ironik yanlarından birisi de, insanoğlunun her şey için bir bedel ödemek zorunda oluşudur. Bu kaçamayacağımız bir olgudur. Burada asıl tartışılması gerekense, elde edilen değerin, feda edilene/edilenlere değip değmeyeceğidir. Kimi zaman kazanılan, yitirileni karşılamakta yetersiz kalır ve Marilyn için de böyle bir durum mu söz konusuydu? O, Norma Jeane’den Marilyn Monroe’ya evrilerek tüm zamanların en ünlü ikonlarından birisini yaratmıştı. Lakin, bu aşama sorunlarını daha da derinleştirmiş, ünlü olma sürecinde alkol ve uyku ilaçlarına bağımlı hale gelmişti. İlaçlara öylesine bağımlı duruma düşmüştü ki, onlar olmadan kısa süreliğine kestiremiyordu bile. Depresyon tedavisi için yattığı Columbia Üniversitesi Presbiteryen Sağlık Merkezi’nde, psikiyatristi Dr Ralph Greenson’a yazdığı uzun mektuplardan birisinde şöyle diyordu: “Dün akşam yine bütün gece boyunca uyanıktım. Bazen geceler ne için var diye merak ediyorum. Benim için neredeyse hiç var olmayan, uzun uzun korkunç birer gün gibiler.”
Zaman Kaybı Tedaviler
Marilyn’in yanlış tedavilerin kurbanı olduğu yaklaşımı akla yakın görünüyor; zira, sakinleştirici ilaçlar özellikle uzun vadeli kullanımlarında yarardan ziyade zarar getirir ve onun kullandığı sakinleştiricilerin çeşidi ve dozu şaşkınlık verici düzeydeydi. Lakin, o dönemlerde bu ilaçların zararları şimdi olduğu kadar iyi bilinmiyordu. Bunun yanı sıra, gördüğü terapi tekniği de yarar sağlayıcı olmaktan uzaktı. Psikanalizle geçmişi sürekli olarak en ince ayrıntısına kadar kurcalanıyordu ve bu da aynı travmaları tekrar tekrar yaşaması anlamına geliyordu ki, bu şekilde bir insanın iyileşmesi kabil değildir. Her seferinde geçmişteki travmaları yeniden ve yeniden yaşayan bir insan, sürekli olarak başa sarar ve iyileşme gösteremez. Bilakis, daha da kötüye gider. Dolayısıyla da ilerleme gösteremiyor, geçmişi asla geçmişte bırakamıyor, mütemadiyen içinde bulunduğu güne taşıyor, hayatına devam edemiyordu. Onun zamanında psikoloji ve psikiyatri bilimleri şimdi olduğu kadar ilerlemiş değildi ve bu da onun bir diğer şanssızlığıydı. Eğer Marilyn günümüzde olsaydı, muhtemelen sadece bir tek antidepsesan ve geçmişi fazla kurcalamayan bilişsel terapi tekniğiyle tedavi edilirdi.
Sona Doğru
Marilyn kendisini bile şaşkınlık içerisinde bırakan bir efsane yaratmıştı ve o efsane, kendi kendisini yok etmişti. En başta alkol ve sakinleştirici kullanımına hiç başlamamış olsaydı, ablasıyla daha yakın bir ilişki kurabilseydi, ona olumlu anlamda hiçbir şey katmayan insanlara yaşamında yer vermeseydi, hayatının kontrolünü elinde tutabilseydi, başkalarına o kadar bel bağlamasaydı, kendi sorunlarına o kadar odaklanmak yerine, başını biraz kaldırıp başkalarının yaşadıklarına da bakabilseydi, belki de onun için bazı şeyler çok daha farklı olabilirdi. Ancak, şu muhtemelen asla değişmezdi; o yapayalnızdı ve onu kahreden de öncelikli olarak buydu.
Adına Yazılar Şarkılar
Marilyn pek çok şarkıya ilham kaynağı oldu. Bunlardan birisi de Elton John ve Bernie Taupin’in 1973’de onun için yazdığı şarkıdır. Makaleye bu şarkının bazı dizeleriyle son vermek istiyorum:
“Hoşça kal Norma Jeane!
…
Yalnızlık zordu.
Oynadığın en zor roldü.
Hollywood bir yıldız yarattı
ve acı ödediğin bedeldi.
Öldüğünde bile,
Basın peşini bırakmadı.
Tüm gazeteler,
Marilyn çırılçıplak bulundu yazdı.
...”