- Kategori
- İlişkiler
İçimdeki sese kulak ver

Belki bu denli üzülmeme, kızmama bir anlam veremiştin. Her zaman ki, gibi
davranıyordun oysa. İşte asıl mesele de buydu başımın tacı sevgili meleğim.
Asıl mesele de, ben her şeyin tam da farklı olduğunu düşündüğüm bir zaman
sen ortalarda yoktun. Günlerin, böylesine uzun saatlerin, hatta saniyelerin
gözümde ne çok büyüdüğünü bir düşün. Peş peşe yarım kalan
konuşmalarımız vardı ve sen halen aramıyordun.
Öyle bir noktaya geldim ki, bedenim, beynim kilitlendi.
İçimde yıllardır gizlediğim arzular daha bir derinden dillendi.
Ben kendime mani olamamaya başladım. Senin için neyin önemli,
yada önemsiz olduğunu sözüm ona seni senden iyi tanıyan hani
numerolojini, psikolojini, biyolojini senden iyi bilen ben ne seni ne kendimi
çözemiyordum. İçimde bir acı, bir derin yara beynime hücum ediyordu
adeta. Hayalimdeki bütün fotoğraflar birbiriyle çelişmeye başlamıştı.
Tüm yaşananları an be an düşünüyordum. Yanılmış olabileceğim sonucuna
varamıyordum varmasına da artık içim hiç bir şeyi de alamaz duruma
gelmişti. Sonunda vücudum bu ağır yükü kaldıramadı. Günlerce kendimi
kendi dünyama kapatıp ne gözüm kimseyi görsün, ne de kulağım senin
dışında bir sesi duysun istemiyordu. Ben artık seni de isteyip
istemediğimi bilemiyordum. Beynim, bedenim, yüreğim zonkluyordu.
Bilemezsin. Neden mi zonkluyordu? Bu sefer kesin kararlıydım.
Biliyordum çok üzülüp içten içe -demek böyle bu kadar kolay dı bitirmen
diye düşünecektin. Aslında o kadar da kolay değildi. Bu bedeli vücuduma
acılar yaşatarak ödüyordum. Bunun farkında değildin. Dedim ki, artık yeter
deli gönlüm kaç kez önünde eğildin. Sen hayatımda ilk kez saflığı, sevginin
asaletini, dokunmanın yüceliğini, bir bakışın böylesine gönüle anlamlı
süzülüşünü ve daha neleri ilk kez bu yaşımda ilk kez bana sen yaşatıyordun.
Yani sömürüden, bağnazlıktan yana keşfedip fırlatmadan yana basitlik ve
aldatmacayla örülmeyen bir dostluğun penceresini açıyordun bana. Ben
sana herşeyimle, ilk kez birine herşeyimle giderken. İçim kıpır kıpırdı. Bütün
bunları kalbimden yavaş yavaş silmem gerektiğini hayallerime artık bir
nokta koymam gerektiğini gönlüme anlatmanın bende bıraktığı yıpratıcı,
kahredici izlerini bir düşün. Artık gönlümün o hiç oturulmamış kuş cıvıltılarıyla,
akan şelalelerle, bin bir çiçekle döşenen o bölümünde sen olmayacaktın.
Bir dost olacaktın. Merhaba verdiğim hatrını sorduğum. İyiliğini düşündüğüm
ama özlemediğim biri, yani ne özel ne sıradan biri. İçime çağlayanlar gibi
dolan o sesini duyunca bile birden düzelemediğime şaşırmıştın. Canımın içi,
çünkü ben çok kötüydüm, bir o kadar hırpalanmış ve çaresiz ve bir o kadar
yalnız. Bir o kadar sensiz. Sonra yavaş yavaş söylediğin her sözcüğü
yaralarıma ilaç gibi sürmeye başladım. Her sözcüğe binlerce güzel anlam
yükleyip fısıldadım yüreğime. Yanağından öptüm, kulağından öptüm,
dudağından öptüm, yüreğinden öptüm acının, sanki senmişsin gibi.
Belgin Turan 17.06.2007