Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '12

 
Kategori
Felsefe
 

İhanetin tabiatı ve yargılanması üzerine

İhanetin tabiatı ve yargılanması üzerine
 

İhanet nedir?

İhanet, varoluşumuzun ayrılmaz parçalarının işleyişine karşı, yok edici davranmak demektir. Yani ihanet varoluşa karşı olmak demektir.

O halde bütün ihanetleri aynı kefeye koyabilir miyiz? Elbette koyabiliriz, çünkü bütün ihanetler varoluşumuzun temelinde yatan güven duygusuna karşı işlenmiştir.

O halde bizim varoluşumuzla diğer canlılarının arasında bir fark mı vardır? Neticede hepimiz, politika yapan “hayvanlardan” ibaret değil miyiz?

Bana öyle geliyor ki maymunlar bir milyon yıl daha herhangi bir şey yazamayacak, okuyamayacak… bakterilerin herhangi bir  resim yapmasını beklemiyoruz. Yani? Yanisi o ki “var olmak” sadece insanın problemidir. Var olmak, ortadan kaldırılması gereken bir baş belası anlamında bir problem değildir. Çözülmesi, anlaşılması gereken bir problemdir. Oysa meselâ hastalıklar, suçlar, çözümleri ancak tedavi veya cezalandırma olan baş belâları olan problemlerdir.

Peki nedir insanın varoluşunu bu kadar eşsiz kılan? “Var olmak” denen şeyin adını koyan, var olmayı, bütünüyle kabul eden ve bunun sonuçlarıyla ilgilenen tek canlı insandır. Bundan dolayı “var olmak” insana özgüdür. Diğer canlıların varlıklarını tanır fakat onların hayatından, bundan dolayı mesul tutulmayız. Oysa insan hayatı  ender sebepler dışında kesinlikle korunması gereken dokunulmaz bir değerdir.

İnsan hayatının, insan varoluşunun eşsizliğinden kaynaklanan, mutlak dokunulmazlığını sürekli kılabilmek, insanın varoluş bilincinin gereğidir. İnsan hem var olduğunun farkında hem de kendi hayatının hayvanlarınki gibi karşılıksız veya değersiz  bir şey olduğunu düşünerek yaşayamaz. Böyle olsaydı eğer, insan, hayatını korumak için hemcinsleriyle iş birliğine gitmez, hele neslini sürdürmeye hiç çalışmazdı.

O halde insanın varoluşunun  bilincinden olması, onu, otomatik olarak sürdüremeyeceği, aklını kullanarak sürdürmesi gereken hayat mücadelesinde, işbirliğine yöneltmektedir.

Hemcinslerimizle kurduğumuz işbirliği bu yüzden, keyfî ve vazgeçilebilir değildir. Bu işbirliği çok yönlü, karşılıklı ve hayatîdir.  Peki ama nedir bu ilişkiyi o kadar   güçlü kılan?

Bu işbirliğinin gücü, işbirliğini sürdürmek üzere herkesin birbirinin var oluşuna kesin şekilde saygı duyacağına dair duyduğu güvenden gelir. Bundan dolayıdır ki birini sebepsiz, kasten öldürmek herhangi bir kanunda ifade edilsin veya edilmesin suçtur. Bundan dolayıdır ki herhangi birinin malını izinsiz almak veya kullanmak kanunlarda yazılsın veya yazılmasın kendiliğinden bir suçtur. Bundan dolayıdır ki herhangi birinin, işbirliğini ihlal etmeyen davranışlarını, eylemlerini, keyfî engellemek ,kanunlarda yazılsın veya yazılmasın, suçtur!

Bunun meselâ vatana ihanetle ne ilgisi vardır?

Vatan siyaseten uydurulmuş bir kavram değildir. “Vatan”, uluslaşmış insan toplumlarında, varoluşun, üzerinde kendiliğinden  anlaşmaya varılmış, dünyevî,  coğrafî ifadesidir.

Uluslaşmış insan toplumlarında, ulusu meydana getiren, kimliklenmeyi sağlayan bütün ortak değerlerin, hayata geçirilerek bağımsızca yaşandığı yere vatan denir. Dolayısıyla, insan varoluşunun dayandığı işbirliğinin  niteliklenmiş, kimliklenmiş, en gelişmiş hali olan milletin/ulusun, varoluşunun maddî dayanağı, vatandır.

Vatana ihanet, uluslaşmış toplumların varoluşlarının dayandığı değerleri sürdüren güvene karşı gelmek, onu yok saymaktır. Dolayısıyla vatana ihanet gerçek ve doğal bir suçtur. Vatana ihanet suçu yasadan bağımsız şekilde doğrudan doğruya   hayatî temellerimize yöneltilmiş bir suçtur. Çünkü vatan her millet/ulus için  bir mütemmim cüz olarak var olduğundan bu cüzün yok sayılması, doğrudan doğruya  millet/ulus mensuplarının hayatlarının değersiz sayılması, yok sayılması anlamına gelir. Dolayısıyla bireysel menfaatler veya felsefî çıkarımlarla millet/ulus varlığına karşı çıkmanın, bireysel temel haklarla savunulması mümkün değildir. Hiçbir temel hak bir diğerinin güven duygusuna karşı savunulamaz!

Bir savaşın haksız tarafında olunsa dahi, yapılacak iş, savaş çıkaran taraf yapılanın yanlışlığını duyurmak ve ancak hiçbir şekilde hak ve hukuka uyulmayacağı anlaşılırsa, mensup olunan taraftan vazgeçmektir. Savaşlar,  mütecavizlerin haksızlıkları yüzünden çıkar. Mütecaviz tarafın mensuplarından, tecavüzün yanlışlığına dair  uyarıda bulunanlar dahi bu uyarıyı, milletlerinin/uluslarının itibarı, uluslar arası camiadaki güven duygusunu yeniden tesis ve bu yolla milletlerini, barış   yoluyla hayatta tutmak adına yaparlar. Savaşın savunmacı, meşru tarafı ise zaten kendi  milletini/ulusunu mütecavizden korumak adına savaşıyordur.  Bundan dolayıdır ki mütecaviz taraf, insanlık değerlerine, işbirliğine karşı savaş açarak insanlığa ihanet ettiği içindir ki durdurulmayı veya yok edilmeyi hak eder. Bundan dolayıdır ki meselâ Hitler, Stalin  veya bebek katili terörist başı gibi adamların sözleri değersiz, varlıkları zararlıdır. Bir barışın şartları asla mütecavizlerle pazarlık konusu edilemez. Mütecavizlerle  ablaşmayı önerenler,  ihaneti meşrulaştırmaya çalışanlardır ki bunlar aslında hukukun temel karinelerine göre suça ve suçluya yataklık eden, cinayeti, gaspı destekleyen, azmettirici suçlulardır.

Vatana ihaneti bir hak gibi savunmaya kalkanlar, bu yüzden doğrudan insan varoluşuna karşı suçludurlar. Onlar varoluşun ahlâkla, yani karşılıklı haklara zarar vermezlik iradesine karşı hayvanca gücü  ve yok oluşu savunan kökten immoralislter/ahlâksızlardır.

Vatan vardır ve gerçektir.

Bu yüzden bu değere karşı olmak da ihanet olarak adlandırılır; bu da gerçektir ve suçtur! Suçun varoluşsal aykırılığı onun felsefî aklanmasını imkânsız kılar. Çünkü felsefe, yalnızca varoluşla ilgiliyse bir değer ifade eder.

İhaneti savunmak, değersizliği, köksüzlüğü, ahlâksızlığı ve hayvanlaşmadan da aşağı bir varoluşu bize dayatmak demektir.

Hainlere karşı yapılacak şey, ihanetlerinin derecesine göre dışlanmak veya cezalandırılmaktır. İhanetin toplumda yerleşmesine izin vermek, katliamı/cinayeti, zorbalığı ve gaspı meşrulaştırmak demektir. Önümüzde iki seçenek kalmıştır. “insanlık” adına bütün değerlerimizi yok sayarak varoluşumuza ihanet etmek… Veya varoluşumuzu anlamlı kılan şeyleri sahiplenerek hainleri cezalandırmak…

Ne mutlu Türk’üm diyene!

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....