Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

İhtiyaçlar, davranış eğilimleri ve demokrasi ilişkisi!

İhtiyaçlar, davranış eğilimleri ve demokrasi ilişkisi!
 

" Aydınlanma; insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulup, aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır "
Immanuel Kant

Yaşam;büyük bir çoğunluk için, başımıza gelenlerin ve gelebileceklerin yalnızca çok azını denetleyip yönlendirebildiğimiz bir süreçtir kanımca. Bizler kişisel olanak ve umutlarımız çerçevesinde gelecek hakkında planlar yaparken yaşam, adeta kendi mecrasında ilerleyen, başı belli fakat hep açık uçluymuş gibi davrandığımız sonu da bir gün mutlaka gelecek olan bir süreçtir. Bizler, işte bu yaşamımızı hem kendimize hem de başkalarına karşı sürekli bir şekilde olumlamaya çalışırız. Bu bağlamda araçlar ( ihtiyaçlara yönelik araçlar, para, güç gibi ) kadar amaçlara da gereksinim duyarız.

Bu çerçevede Abraham H. Maslow’un ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramına kısaca değinmek gerekirse; Maslow, 1943 yılında yazdığı bir makalede(1) insan ihtiyaçlarını beş temel bölüm halinde incelemiş, ihtiyaçları hiyerarşik olarak ele almış ve insanın en alttaki ihtiyaçların karşılanmasının ardından bir üstteki ihtiyaçlar kategorisine doğru yöneldiğini söylemiştir. Hatırlamak için alttan başlayarak kısaca bir göz atalım:

Fizyolojik ihtiyaçlar: Temel içgüdüsel ihtiyaçlardır. Yemek, içmek, uyumak, solumak, cinsellik gibi ihtiyaçlar bu kategori için örnek olarak gösterilebilir.

Güvenlik ihtiyaçları: İnsanlar, güvenli bir şekilde barınmaya, can ve mal varlıklarının korunmasına ihtiyaç duyarlar.

Sevgi ve aidiyet ihtiyacı: Sevme, sevilme, bir gruba mensup olma, yardımseverlik, şefkat türündeki ihtiyaçlar bu gruba dahildirler.

Saygı ihtiyacı: İnsanlar sevmek, sevilmek dışında kendilerine saygı duyulmasını da isterler. Tanınma, sosyal statü sahibi olma, başarı elde etme, takdir edilme gibi ihtiyaçlara yönelirler.

Kendini gerçekleştirme ihtiyacı: Alt kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamış olan birey, son aşamada ideallerini ve yeteneklerini gerçekleştirme ihtiyacı duyar.

Kişilerin yukarıdaki sınıflandırma çerçevesinde sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel konumlarına göre içinde bulundukları her kategori, doğal olarak onların sorunlarının ve bunları aşmak için yaptıkları seçimlerin kalitesini de belirlemektedir.

Bu hiyerarşinin özellikle de son iki aşamasını içeren “modern yaşam” denilen olgu, toplumumuzu oluşturanların çoğunluğu için maalesef hala uzak bir hedef konumundadır. Öyle ki; bu hedef onlar için hukuk kuralları, yasalar, nitelikli, bilgiye dayalı ve kayıtlı üretim gibi uzak, soyut ve oldukça muğlak bir durum içermektedir.

XIX. yy.ın ikinci yarısında Prusya İmparatorluğu’nun çalkantılı yıllarında yaşamış ve eserlerini bu dönemde vermiş olan Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in (1855-1936) günümüzden tam 121 yıl önce, 1887’de adını koyduğu bir olgu var bu durumu oldukça açıklayan: Almanca sözcüklerle “Gemeinschaft” (cemaat) ve “Gesellschaft” (toplum) ayrımı. Gemeinschaft, insanlar arasındaki içsel bağlara dayanır: akrabalık (kan bağı), komşuluk (mekan bağına dayanan gelenek) ve arkadaşlık (duygusal bağlılık). Gemeinschaft’ın dış biçimleri ev, köy (müşterek mal sahipliği) ve kırdaki kasabadır (die Stadt). Bu ilişki yapısı içerisindeki insanlar, genel anlamda biribirlerine dinsel cemaat bağıyla olduğu kadar dil, gelenek ve inanç bağlarıyla bağlanmışlardır. Günümüz Türkiye'sinde kırsal kesimin yanısıra, çarpık sanayileşme ve göç olgusuyla kent kenarlarına da taşınan toplumsal yapı, ana özellikleri itibariyle işte bu yapıdır.

Diğer taraftan Gesellschaft, insanların daha çok menfaat amaçlı ortaklıklarına dayalı ilişkilerini ifade etmektedir. Bu yapı, toplumda her yerde ve alanda farklı derecelerde görülebilirse de, daha çok büyük kentlerde yoğunlaşmaktadır." Bu yapı ve ilişki ağı Gemeinschaft’a göre daha karmaşık bir yapı olup ilişkiler resmi ve anonimdir. Gizli, bütünleştirici olmayan çatışmalar, gelenek, vicdan ya da din tarafından değil fakat diyalog, anlaşma, siyaset ve kamu tartışmalarıyla dizginlenir ve çözümlenmeye çalışılır. Özetle her iki yapı arasındaki temel farklılık, duygularla, başlangıç noktasını duygulardan ziyade nesnelerin ve malların oluşturduğu ticaret ve paylaşım arasındaki karşıtlık olarak ayrıştırılabilir" (2).

"Cemaat" yapısı içindeki bir kişi, mal ve hizmet üretiminde, dar bir çevrede yarın yüz yüze gelip mahçup olabileceği endişesiyle özenli davranırken, "Toplum" yapısı içerisinde yaşayan kentli, bir daha hiç karşılaşma olasılığı bulunmayan kişilere yönelik olarak dahi, nitelikli mal ve hizmet sunma sorumluluğu hisseder.

Sonuç olarak “seçim yapan” tipler olan ekonomik, politik ve bilimsel insan daha çok Gesellschaft’a aittir. Gesellschaft’ın genel tasarımı halk değil; ulus, devlet, ulus-devlettir.

F.Tönnies’in bu yaklaşımı“ Gemeinschaft sanki iyi bir şeyi ve Gesellschaft sanki kötü bir şeyi sunuyormuş gibi nihai bir taraflılık içerdiği” şeklinde eleştirilere konu olsa da, " Gemeinschaft samimi ve sürekli bir ortak yaşamın ifadesidir, Gesellschaft ise geçici bir vücut bulmadır..." şeklindeki ifade de kendisine aittir. Söz konusu analizde alt bölümler itibariyle "özsel irade" ve "keyfi irade" gibi önemli alt kavramlar da bulunmakta, daha üst bir soyutlamayla ise; kültür ve uygarlık kavramları arasındaki hem dikotomi ( ikili karşıtlık ) hem de dönüşüm yansıtılmaya çalışılmaktadır.Kültür antik ya da gelişkin olarak her insan topluluğu için söz konusu iken, uygarlık, entellektüel kapasite ve toplumsal gelişme ( eğitim, kentleşme, hukuksal yapıdaki gelişmeler ) gibi iki önemli etkenin birlikte ve ortak gelişimine dayanır.

Bu yaklaşım aslında ülkemizdeki 1950 sonrası çok partili siyasal hareketlerdeki yapısal dönüşümleri, seçmen aidiyetlerini ve onlardaki kaymaları oldukça açıklar bir görünüm arz etmektedir.

Bir siyasal sistem olarak, egemenliğin “ halk ”tan kaynaklandığı yönetim biçimi olarak demokrasi ( Yun. Demokratia, Fr. Democratie ) eski Yunan şehir devletlerindeki doğrudan ve “özgür vatandaş”lara mahsus ( köleleri dışlayan) niteliğinden oldukça ayrışıp tüm “halkı”ın eşit ve özgür (!) seçimlerine bağlı ve sadece İsviçre’de üç kantonda uygulanan “doğrudan demokrasi” ya da referandumlarla kendini gösteren “yarı doğrudan demokrasi” uygulaması dışında yer alan " temsili demokrasi " yoluyla uygulanınca, bizim gibi (hala) Gelişmekte Olan Ülkelerde (GOÜ) “Gemeinschaft” karakterli kesimin tercihleri ( son genel seçimlere göre yüzde 68 ) Gesellschaft karakteri taşıyan modern kesimin tercihlerine karşı ( yüzde 22 ve + yüzde 10 ) galebe çalmaktadır. Belirtmeye çalıştığımız bu durum, çok bilinmeyenli ve karmaşık gibi duran toplumsal bulmacaya, klasik "sağ" ve "sol" ayrımına göre çok daha belirgin ve açıklayıcı bir tanımlama sunmaktadır. Bir anlamda "Merkez-Çevre" analizi de bu çerçeveye karşılık gelmektedir.

F.Tönnies'in bu oldukça yetkin ve açıklayıcı kavramsal ifadeleri temelindeki "iç değerlendirmem"de "dışsal ve belirgin " bir diğer ekseni konuyu daha karmaşık bir hale getirmemesi için bilinçli olarak dışarda tuttum. Bu bağlamda; günümüzde kendi aralarındaki pazar / sömürge paylaşımına dayalı çatışmaları "göreceli olarak" çözmüş görünen Batılı Sanayileşmiş Ülkelerin, Üçüncü Dünyanın GOÜ'i üzerinde giderek artan ekonomik ve siyasi baskıları söz konusudur. GOÜ'lerin önce dış ticaretlerini serbestleştirmeye zorlanmaları sonucunda birer ithalat ve ucuz işgücü deposu haline dönüştürülmeleri, "özelleştirme-piyasalar ve doğrudan yabancı yatırım " yüceltmeleri altında, kamusal varlıklarına yok pahasına el konulması ve " bağımsız üst kurullar"a dayalı denetim ve " yönetişim "uygulamaları ile ulus-ötesi şirketlerin ve uluslararası finans sermayesinin doğrudan denetimine sokulmalarına dayalı " yeni sömürgeleştirme " biçimleri olgusuyla da karşı karşıyayız (3). Bu " dışsal ve belirgin " çerçevenin de " küreselleşme-piyasalar ve erdemleri " argümanıyla ve medya gücüyle, mega-kent kaosunda nitelikli seçim yapabilme kapasiteleri oldukça sınırlı " Gemeinschaft "ın tercihleri üzerindeki önemli yanılsama etkisini de göz ardı etmemek gerek!

Böylesi bir sosyolojik yaklaşımın ülkemizde, demokratik seçimler çerçevesinde özellikle son iki seçim dönemidir yaşananların, "yaygın" olanla "egemen" olarak kalmaya çalışanlar arasında sürekli devinen çelişkiyi (4) açıklama hususunda oldukça belirleyici olabileleceği kanısındayım.

İ.Ersin KABOĞLU,

18 / 04 / 2008, Ankara

Fotoğraf: www.pazarlamakosesi.blogspot.com

Kaynaklar:

(1) Maslow,Abraham H., " A Theory of Human Motivation". Psychological Review, 50, 370-396.

(2) Andersen, H.; Kaspersen L.B.(ed) (2000) "Ferdinand Tönnies", Classical and Modern Social Theory, Blackwell Publishers İnc., USA, s.44-56.

(3) MB yazarı " Ayrıntıda Gezinmek "in " Ha Gayret Biraz daha Sabret..." başlıklı bloğuna yaptığım yorum, E.K.,28 / 03 / 2008

(4) Belge, Murat, "Linç", Radikal Gazt.,12 / 09 / 2006, s.6. 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..