Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '17

 
Kategori
Öykü
 

İki kişinin hikayesi

İki kişinin hikayesi
 

Bir kabustan kalkar gibi uyanmıştı. Üzerindeki siyah renk termal atletin vücuduna yapışıp terlediğini fark ederek aceleyle üstünü çıkardı. Perdenin arasından aralanan siyah ışığı gördüğünde gece olduğunu anlamıştı. Yatağından çıkıp salona geçtiğinde şöminenin başında elinde kırmızı kupa bardakta kahvesini yudumlayan, kestane rengi saçlı sevgilisinin sol elinin parmaklarını cama dayayıp dışarı baktığını görmüştü. Yavaşça beline dokundu, kulaklarına doğru eğilip yanağını öptü.

-Bu saate ne yapıyorsun? 

Genç kadın at kuyruğu şeklinde bağladığı saçını omuzlarının üzerinden savurdu. 

-Sadece kahve içiyorum. 

-Bu saate mi? 

-Evet bu saate! 

Sesindeki kükremenin ardından kalbinin göğüs kafesini delip geçer gibi yükselip indiğini gördü. Elini göğüslerine doğru götürüp işaret parmağını üstüne koydu. 

-Neden bu kadar sinirlisin? 

Vücudunu bozmadan başını arkaya doğru çevirip adamın mavi gözlerine dikildi. 

-Neden evlenmiyoruz? 

Bu soruyu ikinci kere sormuştu kadın. Her soruda kendini süngülenmiş hissediyordu. Hastanede tahlil sonuçlarının arasına gizlenerek kendisine verilmiş hastalığı geliyordu aklına. Kalan son birkaç yılı olduğunu ona anlatmakta zorlanıyordu. Ölecekti hem de yapayalnız ölecekti ve belki başka bir kadının ölümüne sebep olacaktı. Onu mutsuz ederek, ölerek yapacaktı bunu. Yapboz parçaları gibi dağılıyor, tek tek sökülüyordu. 

-Sana bunu anlatmıştım. 

-Ne anlattın? 

-Hasta olduğumu biliyorsun. 

-Evlenemeyeceğin bir hastalık değil bu! 

-Bak geçmiş dönemde ciddi bir enfeksiyon geçirdim. Bu gen haritamı bozmuş olabilir. Kanımız uyuşmayabilir. 

-Neden bunu denemiyoruz? Sen bunu denemiyorsun bile. 

İnsan sırlarını bu kadar kolay ortaya çıkaramazdı. Zira bazıları güneşli günleri değil yağmurları gri bulutları özler. Onların içinde saklanır, orada herkes günahkar herkes biraz eksik ve tamamlanamamıştır. Nasıl söyleyebilirdi durdurulamayacak derece ilerlemiş kanser hastalığını, bununla beraber titreme nöbetlerinin Parkinson'a döndüğünü. Birkaç sene sonra yatağa bağlı kalacağını nasıl söyleyebilirdi. Yutkundu, yutkunurken boğazının yandığını fark etti. 

-Sen neden evlenmeyi bu kadar istiyorsun? 3 yıldır beraberiz zaten evlilik hayatı yaşıyoruz. Seni aldatmamdan mı korkuyorsun? Eğer biriz beraberiz demek istiyorsan, işte ellerim, işte ben. Senin savaşçın ve muhafızın. Ben buradan hiç çıkmak istemiyorum. Bir çocuğumuz olmayacak diye korkuyorum. Biliyorum sen bunu çok istiyorsun ama eğer izimiz kalsın istiyorsan, beraber bir kitap yazabiliriz. Seninle birlikte bir kitap olabiliriz. Biz böyle de mutlu olabiliriz kraliçem... 

Kadın derin bir nefes aldı. Ellerini adamın ellerine koydu. Onun kendisi için çırpındığını fark etmişti. Gönlünü alabilmesinin bu kadar kolay olmasını engellemeye kalkmasına rağmen bunu başaramıyordu. Vücuduna dolanan kolları sıkıca sardı. Adam burnuna dolan saçların kokusunu içine çekti. Akan gözyaşı boynuna damlamıştı. Yavaşça kulağına eğildi...

-Seni seviyorum Elif... 

Kadın başını kaldırıp gözleri yaşlar içinde kalan mavi gözlü adama baktı. 

-Ben de seni seviyorum Mavi. 

Kendini adamın kollarına bıraktı, şöminenin yanındaki deri koltuğa kıvrıldılar. Sabaha kadar nefeslerinden başka bir ses duyulmadı. 

Emre ERDEN 

 
Toplam blog
: 203
: 322
Kayıt tarihi
: 16.11.13
 
 

1991 İskenderun doğumlu. EMU Mütercim Tercümanlık, Amasya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezun..