Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '16

 
Kategori
Kedi Psikolojisi
 

İkinci prensesimiz

İkinci prensesimiz
 

Prensesimiz


2002 yılında doğan prensesimiz Gülce’den sonra bundan yaklaşık 10 ay önceye dayanan bir geçmişi var ikinci prensesimizin. O mu kim o bize evimize yeni bir soluk dinamizm katan Tekir kedimiz. İsim babası olarak ben dişi Tekirimize verdiğim isim dolayısı ile oldukça eleştirildim. Neymiş efendim kedimiz çirkinmiş prensese benzemiyormuş gibi suya sabuna dokunmayan ve mesnetsiz, sentez içermeyen, kuru düz mantık sonucu ortaya çıkan düşünce ve değerlendirme kırıntılarını dikkate almayarak, pabuç bırakmayarak isim babalığımın arkasında bir kale gibi durdum. Hatta yaşadığımız İlçemizin Hayvan barınağına aşı için götürdüğümüzdeki Veterinerin nüfus cüzdanına ismini kayıt yaparken söylemleri ve tavrı bile benim duruşumu değiştirmedi. Tekirdağ’daki N.K.Ü.’de okuyan oğluma, kız arkadaşı yağmurlu bir günde mazgalda boğulmak üzere hayatını kurtardığı kediye bakması için vermişti, öncelikli ilk 2 ay oğlum kediyi kendi evinde baktı ve ona kumda dışarıya çıkmasını öğretti. Kum teknesine çıkamayan kediye merdiven yaparak prensesin tüm temel eğitimini verdi, deyim yerindeyse öğretmeni oldu. Sınavları başlayınca da onun sürekli evde yalnız kalmasına ve ilgi gösterememesine gönlü elvermediğinden bakması için İstanbul’a bize getirdi. Yürümekte zorlanan prensesin evdeki mahzun ve ürkek geçirdiği ilk günlerde birinci prensesimiz Gülce yaklaşık 1 hafta ondan korktuğundan odasından çıkamadı. (Şimdi ise Gülce’den haşin okşaması ve sevmesi nedeni ile 2.prensesimizi zor koruyoruz.)

Çocukluğum köyde geçtiğinden hemen hemen tüm evcil hatta vahşi hayvanları yakından tanır onların davranış ve tutumları hakkında bilgi sahibi olduğumu düşünüyordum. Ama yanıldığımı geçte olsa anladım. Diğer yandan internette hızla kedi ile bilgiler topluyor ve eğitimine, bakımına ve beslenmesine daha rasyonel bilimsel davranışlarda bulunmaya çalışıyorduk. Fransızlar tarafından Mırlayan kedilerle ilgili yapılan bilimsel araştırmaları okumuş, sonuçlarını ise çok hayret verici bulmuştuk. (Kedi mırlamasının insanı stresten arındıran bir etki yaptığını, mırıltının, hem kulak yoluyla hem de deriye yakın sinir uçları kanalıyla mutluluk verdiğini öğrendik. Mırlayan bir kediyi sevmenin insanı sakinleştirdiğini ve stresi azalttığını, kedi sahibi olan insanların % 40 daha az kalp krizi riski taşıdığını, mırlama titreşimleri tendon ve kas sakatlanmalarını rahatlattığını, kedi mırlamalarının yaraların enfeksiyon ve şişlik riskini azalttığını, mırlamaların solunum güçlüğü semptomlarını azalttığını, mırlamanın titreştiği frekans aralığı, birçok hastalığa iyi gelen ses frekansı aralıklarına denk düştüğünü, kediyi sevmenin ve mırlamasını dinlemenin kan basıncını düşürdüğünü öğrendik.) Bahçemizdeki kedilere ve diğer tüm hayvan ve hatta insanlara karşı eğilimimiz değişti. Kedi için ayrılan bütçenin (aşıları, mama ve diğer ihtiyaçlarına yönelik) umduğumdan düşük çıkmıştı. İlk tırnaklarını kestirdiğimizde koltuklarda yürümekte ve tırmanmakta zorluk çekince nerdeyse ailecek ağlayacaktık.

Prensesimiz ile olan iletişim, günlük hayatın vermiş olduğu yorgunluk, stres ve tüm olumsuzluklara karşı bizi rahatlatıyor. Prensesin ihtiyaçlarını karşılarken aramızda duygusal bir etkileşim meydana geliyor. Bu sorumluluk, bizi yeniliyor. Özellikle çocuklar için, küçük yaşta hayvan sevgisini öğrenebilmeleri, saygı duyma, paylaşım ve kendinden başka var olan canlıların farkında olmaları açısından oldukça önemli deneyimler kazandırıyor.

Kedilerin İlaçlar, hobiler ve sosyal aktiviteler kadar mutluluk verdiğini yakinen gördüm.  İnsanların, sevgi, güven, bağlılık gibi duygularını güçlendirdiğini, varlıklarıyla, kendini yalnız hisseden kişilere arkadaşlık ettiği için mutluluk verdiğine tanık oldum. Prensesin bağlılığı ve neşesi bize yaşama sevinci vermekte, bizi daha iyi hissetmemizi sağlamaktadır. Bilinenin aksine kedi sevgisi sadece psikiyatrik vakaların iyileşme sürecinde değil, patolojik hastalıkların tedavi sürecinde de oldukça etkili olmaktadır. Bir kediyle beraber yaşamak aşk, merak, korku veya şefkat gibi çok güçlü duyguların ortaya çıkmasını sağlıyor. Empati duygusunu geliştiriyor. Parma Üniversitesinde görevli Pr. Ballini “kedi”yi karşısına çıkanı da etkileyen “büyüleyici bir hayvan” olarak tanımlamaktadır. Apartmanımızın ta bahçe giriş kapısından gelen her aile bireyini hissederek daire kapısında heyecanla beklemeye koyulan prensesimizi misafirlerimiz ve komşularımızda çok benimsedi. 3 penceremizin önünde ona ait sepet var, penceredeki sepetlerine çıkar orada oturur etrafı seyreder, ayrıca eşim onun için ot yetiştiriyor, evde uyuma yerleri oldukça fazla, uyuyan birini asla rahatsız etmez. Geçen kışın üstünü örttüğümüz zamanlar oluyordu. Evimizin 2.prensesini çok seviyoruz, sanırım o da bizi seviyor. Ancak, kendisini kısırlaştırma operasyonunu yapamadığımızdan her ay ortalama 3 gün zorlu muayyen nöbetlerini yaşıyoruz. O günlerde yemek yemiyor ve sürekli mırıldanarak, poposu zemine yakın bir şekilde evde dolaşıyor. Kısırlaştırmanın özel veteriner kliniğinde 500.- TL’ye yapıldığını öğrendik. Sanırım önümüzdeki günlerde operasyonunu gerçekleştireceğiz. Ünlü İrlanda atasözünü hatırlatmak istiyorum; “Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.” diye!

Hiç değilse kendiniz için evinizde bir prenses pardon kedi bakmanızı öneririm.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..