- Kategori
- Öykü
İlyas

İlyas
İlyas saatin sesiyle uyandı. Gözlerini açmadan el yordamıyla saati bulup alarmı susturdu. Gözlerini ovuşturup ağzını kocaman açtı, esnedi. Esnerken fillerin bağırtısına benzer bir ses çıkardı. Kalktı, odanın ortasında dikildi. Ellerini beline koyup arkaya doğru gövdesini esnetti. Eğildi, gözlerini fal taşı gibi açıp aynaya baktı. Gözlerinin akının kızardığını gördü. Sakalını kaşıdı, aynaya yaklaştı, tekrar gözlerine baktı. “Yok canım, uykusuzluktandır!” diye söylendi.
Giyindi, sokağa çıktı. Bugün izin günüydü. İki sokak ötedeki Göz Kliniği’ne gidecekti. Caddeye çıktı. Köşede bir simitçi vardı. Gitti, simitçinin önünde durdu, simitlere baktı. Simitçi de İlyas’ın yüzüne baktı şaşkın bir ifadeyle. Simitçiye diklendi.
“Ne bakıyorsun kardeşim? Filim mi oynuyor suratımda?”
“Yok, abi estağfurullah! Simit mi alacan?”
“Yok! Vazgeçtim!”
Yürüdü. Akşamdan yağmur yağmış, yol kıyısına yağmur suları birikmişti. Mazgallar tıkalıydı yine. Yanından hızla bir araba geçti. Üzerine çamurlu sular sıçrattı. Buna çok bozuldu. El kol hareketleri de yaparak, giden arabanın ardından bildiği bütün küfürleri yağdırdı. Ayağının dibindeki boş bir teneke kutuya bastı tekmeyi.
Kliniğin merdivenlerini çıkarken biriyle karşılaştı. Adamın acelesi var gibiydi. Merdivenleri ikişer üçer iniyordu. Yanından geçerken İlyas’a çarptı. Döndü, adamı kolundan yakaladı, elini kaldırdı. Adam eliyle yüzüne siper yaparak:
“ Kusura bakma abi, metrobüse yetişecem de ondan acele ediyorum” dedi.
“Ulen hadsiz! Biri kaçarsa ötekine binersin! Bi de süsseydin bari, öküz!”dedi, adamın kolunu bıraktı.
Danışma ve Hasta Kabul yan yanaydı. Hasta Kabul gişesine yanaştı. Kimliğini uzattı. Gişedeki sarışın, şişman kız sordu:
“Pardon, işleminiz nedir?” İlyas sinirlendi.
“Afyonkarahisar’a otobüs bileti alacaktım” dedi. Kız afalladı, bunun suratına baktı.
“Anlamadım. Beyefendi ciddi olur musunuz?”
“Neden? Biletine amorti de mi vurmadı? Yoksa nişanlın mı terk etti?”
“Beyefendi, haddinizi aşıyorsunuz, şimdi güvenliği çağıracağım.”
“Tamam, uzatma! Dokuz otuzda göz randevum var. Doktor Hamdullah Aytemur.”
Kız sinirinden kıpkırmızı olmuştu. Bilgisayara gerekli bilgileri girdi. İlyas’ın yüzüne bakmadan sert bir sesle:
“Lütfen kasaya üç yüz elli tl yatırın, makbuzu getirin, muayene sırası verelim.”dedi bıkkın bir sesle.
Parayı yatırmak için kasaya gitti İlyas. Veznedeki saçı dökülmüş, sıska, metal çerçeveli gözlükleri olan genç adam, İlyas’ın yüzüne bakmadan parayı aldı, saydı, bir daha saydı, hasta muayene kâğıdını uzattı. İlyas geri döndüğünde gişedeki kızın yerinin boş olduğunu gördü. Sabahtan beri ilk kez sırıtarak, danışmadaki orta yaşlı kadına sordu:
“Şimdi buradaydı arkadaşınız. Cenazesini ne zaman kaldırdınız?”
Danışmadaki kadın ters ters baktı, sonra bilgisayarına döndü. İlyas dişlerinin arasından homurdandı:
“Kesinlikle facebook sayfasındaki arkadaşlarına yorum yazıyordur.”
Sıradaki adam İlyas’ın omzunun üzerinden eğilip sordu:
“Bir şey mi dediniz?”
“Havalar, diyorum, güzel gidiyor, diyorum. Dönsene oğlum, önüne! Her lafa maydanoz olmak zorunda mısın?”
Adam sesini çıkarmadı. Elindeki cep telefonuna bakmaya devam etti. Kız yerine geldi, bizimkinin elinden makbuzu alıp, muayene kâğıdını bankonun üzerine bıraktı. İlyas hışımla kâğıdı kaptı, merdivenleri ikişer üçer çıkıp muayene odasının kapısına vardı. Numaratörde kendi adının yazdığını görüp doktorun odasına daldı.
Doktor bunun gözüne bir damla damlatıp dışarıda beklemesini söyledi. Hemşire yerinden kalktı, manken edasıyla kapıya kadar geldi, İlyas’ın arkasından kapıyı kapadı. İlyas doktorun yanından çıktı, bekleme salonundaki deri koltuklardan birine yayıldı, beklemeye başladı. Orada oturmuş beklerken fötr şapkalı, pantolonun paçaları dışına kıvrık, yaşlı bir adam elinde bastonuyla ayağını sürüyerek yanından geçti. Karşısındaki koltuğa oturdu, İlyas’a dikti gözlerini. Bizimki rahatsız oldu, kalkıp bir başka koltuğa oturdu. Beş on dakika sonra hemşire, doktorun odasından çıkıp burnundan konuşmalı bir sesle İlyas’ın adını söyledi. İçeride beş on dakika süren aletli bir muayeneden sonra doktor bir kâğıda anlaşılmaz harfler yazarak İlyas’a uzattı.
“Göz kuruluğu dışında bir sorununuz yok. Bir damla yazdım. Sabah akşam damlatırsınız. On beş gün sonra kontrole gelin, bir daha bakalım!” dedi.
İlyas, doktordan çıkıp eve doğru yürürken telefonu çaldı. Arayan iş arkadaşıydı. Doktora gidip gitmediğini soruyordu.
“Gitmez miyim, gittim!” dedi İlyas. Yoldan geçenlere aldırmadan yüksek sesle sayıp söverek anlattı: “Üç yüz elli lira muayene parası verdim, üç lira da damlaya veririm şimdi, etti mi üç yüz elli üç lira? Bilseydim devlet hastanesine giderdim. Üç yüz elli lira da cepte kalırdı. Yolunacak kaz, sağılacak ineğe çevirdiler milleti. Kapat hadi kapat, eczanedeyim!”
“Cenazede misin? Ne cenazesi?”
“Kapat oğlum, kapat! Yoksa birazdan birilerinin cenazesinde olacam!” dedi, telefonunu hışımla kapattı.