Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '07

 
Kategori
Havacılık
 

İnanılmaz bir yaşam öyküsü

İnanılmaz bir yaşam öyküsü
 

Bu gün size inanılmaz bir yaşam öyküsü anlatmak istiyorum. İhtiraslarından arınmış, mesleğine tutkun, özveride sınır tanımayan, yılgınlık nedir bilmeyen, su katılmamış bir yurt sever, ender yaratılmış insanlarda bulunan özelliklerle dopdolu bir “Deniz Tayyarecisi” SAVMİ UÇAN’ı anlatmak istiyorum.

Savmi Uçan için; öğrencisi, ülkemizin gurur kaynağı, Türk Kızı, Gök kızı, Atatürk Kızı Sabiha Gökçen diyor ki, “ Türkiye’nin değil, yaşadığı yıllarda dünyanın en ünlü tayyarecisi idi…” (1)

Savmi Uçan 75 yaşına geldiğinde hala uçuyordu. Sabiha Gökçen’e bu durum sorulduğunda; “Hocam Savmi’nin tayyaresi olsaydı, göklerden yere inmek istemezdi. Onun için yaş bahis mevzuu değildi. Diyebilirim ki Hocam Savmi Uçan, hayatında göklerin fatihi olmuştur. İşte onun kırdığı rekor, hala kendi üzerindedir. Savmi Hocamdan sonra da hiçbir tayyareci Kiel Köprüsünü geçemedi. O, bindiği tayyareyi evladı gibi sever, kendisi kadar ona güvenirdi. Savmi Hocam kadar nefsine itimad eder nadir adam gördüm. Tabii, Atatürk müstesna…”(2)

Sabiha Gökçen’in bahsettiği rekor; 1926 yılında, Genel Kurmay başkanının emri ile, Almanya'ya sipariş edilen iki adet Rorbah madenî ağır deniz bombardıman uçağının tecrübelerinde bulunmak üzere Berlin’e gönderilen Savmi Uçan’ın, Almanya’nın kuzeyinde, Schleswig-Holstein Eyaleti’nin başşehri Kiel’de bulunan köprünün altından uçağı ile geçmesi olayıdır ki; tüm Alman gazeteleri, haber ajansları, radyolar bu olayı yayınlamışlardır. Kendisi ile yapılan bir röportajda, Savmi Uçan; “ Biz Türkler bilgi ve cesaretle her şey yaparız. İstiklal ve hürriyetimizi de böyle kazandık”(3) demiştir.

Kiel Köprüsünün altından tayyaresi ile geçtiğini radyodan öğrendiğini, kendisi ile bir görüşme yapmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nden geldiğini, bu işe nasıl cesaret ettiğini, bir daha aynı uçuşu yapıp yapamayacağını soran Amerikalı Gazeteciye, Yaptığı işin yapılmayacak bir şey olmadığını, bunu köprünün altından geçerek kendisinin kanıtladığını, bir kez daha değil pek çok defa aynı uçuşu yapabileceğini belirttir. Sonrada “ Avrupa’nın birçok yerini karımla beraber gezdim. Gittiğimiz yerlerin çoğunda, bizi Türk olarak tanıyınca hayret ediyor ve adeta inanamıyorlardı. ‘Sizde bu medeni kıyafet nasıl olur?’ diyorlardı. Avrupa ve medeni dünyaya bazı düşmanlarımız, biz Türkleri yarı vahşi tanıtıyorlar. Bundan her zaman ıstırap duyarım. Burada tayyareci arkadaşlarla sohbet ederken aklıma geldi. Kiel Köprüsünün tayyare ile geçilip geçilemeyeceğini sordum. Hiç biri kabul etmedi. Böyle bir teşebbüsün delilik olacağını, Çünkü bir tayyareci ne kadar cesur olursa olsun, ne kadar tecrübeli ve bilgili bulunursa bulunsun böyle bir harekete cesaret edemez. Muaffak olamaz. Dediler. Halbuki ben karar vermiştim. Kararımı da tatbik ettim… Tayyaresine ve kendisine hakim olan her tayyareci bunu yapar.”(4) Diyerek inanılmaz bir tevazu örneği vermiştir.

Burada belirtmekte yarar olduğu düşüncesi ile şunu da söylemek isterim ki, Savmi Uçan’ın bir gözü de bulunmamaktadır. Geçirdiği bir kaza sonucunda, bir gözünü kaybetmiş, tüm uçuculuk yaşamını kalan tek gözü ile sürdürmüştür. Hem de ileri yaşlara kadar.

Bakın Savmi Uçan bir devlet kurumu için hazırladığı öz geçmişin de kendisini nasıl anlatıyor.

«1885 de Trabzonda doğdum.1905 de Bahriye mektebinden Kaptan olarak diploma
aldım.

1910 da Türk donanmasındaki İngiliz talim heyetinden birinci sınıf topçuluk diploması aldım.

1913 de Motor talimanesinde motorculuğu öğrendikten sonra Yeşilköy tayyare mektebine gittim, 1914 de pilot oldum. Ekim başlangıcında Nieuport deniz tayyaresile
Çanakkale cephesine gittim. Şubatında, Almanya’ya sipariş edilen deniz tayyarelerinin inşaatına memur olarak Almanyaya gittim. Orada Alman şartları mucibince imtihan vererek Askerî bröve aldım.

1915 Eylülünde, Deniz tayyarelerinin Flötörleri altı­na tekerlek takmak sureti ile, cenubî Macaristan’dakî bir meydandan havalanarak Bulgaristan’a indikten sonra söktüğüm tayyaremi trenle İstanbul’a getirdim.

Kasım ayında, tecrübe komisyonu şefi olarak, Almanya'ya sipariş edilen tayyarelerin tecrübesi için Almanya'ya gittim, Nisanında, İzmir deniz tayyare bölüğü kuman
danlığı ile İzmir cephesinde vazife aldım. Şubatında, Almanya'ya Tayyarecilik tahsiline
gönderilen zabitler üzerine organizatör olarak Almanya'­ya gittim. Bunların tahsili bittikten sonra memlekete döndüm. 1917 Ağustosunda, Tayyare Bölük K. olarak tekrar İzmir deki vazifeme döndüm. İzmir’in Yunanlılar tarafın­dan işgalinden sonra İstanbul’a geldim.

Müttefikler tarafından İstanbul’un işgali üzerine 1920 senesi Nisanının ikinci günü beraberimde üç tayyareci zabiti olduğu halde Üsküdar dan yaya olarak yola çıkıp Bilecik’e ve oradan da trenle 12 Nisanda Ankara'ya vardım. Atatürk’ten aldığım emir üzerine Konya'daki tayyareleri faaliyete getirmek üzere derhal yanımdaki tay­yarecilerle Konya'ya geçtim. Oradaki tayyareleri faali­yete getirme sıralarında bir pervane darbesi ile sol ko­lum kırıldı ve sol bacağımın damarları kesildi.

1920 Haziran sonu Millî Müdafaa Hava şubesine mü­dür tayin olundum. 1920 Ağustos sonunda, görülen lüzum üzerine Trabzon’da bulunan GAZAL vapuru suvariliğine tayin olunarak İngilizlerin Batum’dan çekilmesine kadar mezkûr gemi ile kaçak olarak Rusların Tuapse limanından aldığım Top, Tüfenk, Cephane, Altın ve sıhhiye malzemelerini Trabzona taşıdım.

1921 Kasım ayında, Karadeniz deki Amasra limanında bir deniz tayyare istasyonu tesisine memur edil­dim. Kaçırmak sureti ile İstanbul’dan getirdiğimiz tayyareleri Amasra’da kurarak faaliyete soktum. İzmir’in îsürdadı üzerine İzmir’e gittim, orada hava kuvvetleri müfet­tişliği emrinde olarak Grup Kumandanlığı vekâleti, Tayyare mektebi müdürlüğü vazifelerini yaparken aynı zamanda kara ve deniz tayyareleri ile ve bizzat uçurmak sureti ile bir çok pilot yetiştirdim.

1926 senesi mayısında Genel Kurmay başkanı emri ile evvelce Almanya'ya sipariş edilen iki adet Rorbah madenî ağır deniz bombardıman tayyarelerinin tecrübelerinde bulunmak üzere Berlin ve Kopenhag'a gittim, ve beş ay sonra İstanbul’a avdet ettim.1926 Teşrinevvel başında ailesi ecnebi olanlar hak­kında çıkan kanun mucibince refikam Ermeni olduğundan binbaşı olarak tekaüt edildim.

Fabrikanın Teklifi üzerine bombardıman tayyarelerinin tesellüm ve uçuşlarını fabrika hesabına deruhte ettim. Tecrübe ve tesellümden sonra 5 zabit Pilota bu tayyarelerle uçmağı öğrettim, yine fabrikanın arzu ve teklifi üzerine tecrübe pilotluğu yapmak üzere RORHAH fabrikasi ile bir mukavele akdederek Berime gittim. Fabrikada tayyarelerin tecrübelerinde bulundum. Fabrikanın vaziyeti maliyesi bozulduğundan İstanbul'a avdet ettim. Fa brikada üç sene süren çalışmam sırasında muhtelif tip tayyarelerle uçuş yaptım.

8/11/931 de Hava Kurumu’nda sırasi ile şu vazifeleri yaptım. Beynelmilel tayyare kontrolörü, Türk Kuşu şef­liği, Tayyare fab. Ticaret Servisi şefliği. Bu arada Atatürk'ün emrile manevî kızı Sabiha Gökçen'e nazarî havacılık, motor, seyri seferi havai dersleri verdim. Ayrıca Yedek Subay okulunda da üç buçuk sene kadar Havacı­lık hocalığı yaptım. 31/10/943 de rahatsızlığıma binaen Hava Kurumundan kendi arzumla ayrıldım.

Evliyim, bir erkek ocuğum vardır, Almanca ve biraz İngilizce bilirim, İstiklâl Madalyam vardır.” (5) Böyle anlatıyor Rahmetli Savmi Uçan kendisini.

Bu yazının çok uzadığını biliyorum. Ama bölmek istemedim. Son olarak eşi Vedia Uçan’ın , Onun hakkındaki sözleri ile tamamlamak istiyorum bu yaşam öyküsünü.

“Ben çok üzülüyordum. Benim yüzümden genç yaşta tekaüt edilmişti. Kendisine söyledim, Savmi, de­dim, benim yüzümden gadre uğradın, ben buna razı olamam, mesleğini çok seviyorsun, beni bırak. ‘Sen delimisin?’ diyordu, ‘yoksa beni tanımadın mı? Ben seninle hayatımı birleştirdim. Bizi ancak ölüm ayır. Meslekten ayrıldı isem, vatan hizmetini gene yapa­rım, netekim yapiyorum.’

Kocamın benimle evlenmesine ailesi de muhalifti. Bir gün tesir altında kalır, yahut kanaatini değiştirir, beni bırakabilirdi. Ben de o zaman tekrar ailemin yanı­na dönecektim. Ailem de bu izdivaca razı olmamıştı.Terk edilmiş olarak ailemin yanına gidince elbet beni suçlayacaklar: ‘Bak gördün mü Müslüman olmayı, işte seni terk etti’ diyeceklerdi. Bu gün bütün bunların olması bahis konusu değildir. Artık kanaatim gelmiştir ki, kocamla ölünceye kadar evli kalacağım, beni bırakmıyacak.. Her hususta anlaşmış bulunuyoruz ve yaşlarımız
da kemale erdi. Onun için şimdi müslüman olmaya ka­rar verdim, hattâ bundan kocamın bile haberi yoktur. Hiç bir tesir altında kalmadan islâm dinini kabul edişime Müftü Efendi son derece memnun oldu, beni tebrik etti ve böylece müslüman oldum. Kocam, buna son derece sevinmişti, fakat benim yüzümden talebeleri paşa rütbesi aldığı halde kendisi binbaşı rütbesi ile te­kaüt oldu.”(6)

1-Niyazi Ahmet Banoğlu, Unutulmaz Tayyareci Savmi Uçan, İstanbul 1965, s 4

2-Age, s 21

3-Age, s 20

4-Age, s 20

5-Age, s 5

6-Age, s

Not: Fotoğraf, tayyareci. com sitesinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 182
: 2395
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

10 Kasım 1954 tarihinde doğdum. Sosyal Hizmet Uzmanıyım. Pilotum. (ultralight licence no:151)..