Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '17

 
Kategori
Felsefe
 

İnsan Niçin Yaşar?

İnsan    Niçin   Yaşar?
 

Yaşamak her ne kadar yemek içmek ve soyunu devam ettirmek şeklinde bilinse de, bu anlam insan yaşamını tam olarak ifade etmemektedir. Çünkü yaşam; her kişinin maddi ve manevi imkanlarına göre değiştiği gibi, düşünce ve kültürel yapısına göre de büyük farklılıklar göstermektedir.

İnsan için yaşamak sadece yemek, içmek ve soyunu devam ettirmek olsaydı sorun yok demektir. İnsanın yaşama amacında şöyle bir ayrıntı ve derin anlam olduğu çoğu insanın aklına gelmemektedir.

Evet insan düşünen bir canlı olarak sadece açlığını giderip soyunu devam ettirmek için yaşamamaktadır. Eğer durum böyle olsaydı, insanın dışındaki diğer bütün canlılarda açlığını giderip soyunu devam ettirdiğine göre, o zaman insan ile hayvanlar arasında hiçbir fark olmayacaktı.

İnsan düşüncesi sayesinde, hem diğer canlı türlerden ayrılmaktadır hem de karnını doyurup soyunu devam ettirmek için şu üç temel duygu üzerine var olur. Bunlardan birisi açlığı gidermek, ikincisi cinsel ihtiyacı karşılamak, üçüncüsü ise ucu bucağı görünmeyen benliktir.

Açlık ve cinsellik daha farklı bir inceleme konusu olup, burada ana temanın fazla dağılmaması için, bugüne kadar üzerinde doğru düzgün tartışılmayan “Benliğin” insan yaşamında nasıl bir yeri ve etkisinin olduğu üzerinde durmak gerekir.

Diğer duygu ve edinimlerde olduğu gibi, benlik duygusu da her zaman kişiden kişiye farklılık gösterdiği için, bunun ayrıntılarını şu şekilde tarif edebiliriz.

Benlik; kişinin birebir kendi maddi ve maneviyatını ayakta tutan bireysel varoluşun direği demektir. Bazen denir ya..! öz güven, işte benlik öz güven dinamiklerinin toplandığı merkezdir. Her kişi kendi kültürel derecesine göre bir benlik duygusu oluşturarak hayata tutunur. Benliğini oluşturmayan kişiler kendileri olamazlar, sürekli başkalarının etkisinde veya yönlendirmesinde yaşarlar.

Farklı kültürel değerlerde olduğu gibi insan yaşamının ana temeli olan benliğin oluşması, kişinin yetiştiği çevre, eğitim ve genel kültürüne bağlı olarak değişmektedir. Kişi zengin, fakir; eğitimli, eğitimsiz, kültürlü, kültürsüz hangi kategoride bulunursa bulunsun, sahip olduğu kültürel dereceye göre kendisinde bir benlik oluşturarak, hep en iyisini ve en güzeline ulaşmak için yaşam mücadelesi verir.

İfade edilen yaşam çabası sürerken, en çok karşılaşılan olumsuzluklardan bir tanesi, benliğin anası olan süper egoya doğru evrilme riskinin her zaman yüksek olmasıdır. İnsanın yaşam amacının merkezinde benlik ve egoizm oluşurken, yaşam pratiklerinde şu örneklere rastlanmaktadır.

Özellikle bireyciliğin yükseltildiği sistem ve toplumlarda öz benlik yerine egoistlik daha çok öne çıkmaktadır. Benlik ise şart ve ortama göre düşük ya da normal etkiye sahip olur. Kişi almış olduğu doğru ve gerçekçi eğitim ve kültürden olumlu şekilde etkilenmişse, benlikte her zaman bir sınır ve birlik düşüncesi oluşur ki, bu “Kolektif Benliktir”.

Bunun yerine insandaki doğal hayvani ego aşırı derecede uyarılıp Süper Egoya dönüştüğünde, kişi hiçbir kural ve ahlak ölçüsü tanımaz. Tüm imkanları her zaman kendi egosunu tatmin etmek için kullanır.

İnsan ilk bakışta zorunlu ihtiyaçları karşılamanın dışında başka bir hedefin olmadığını belirtse de, bu genelde ütopya olarak kalmaktadır. Çünkü kişi hayata ne şeklide bakarsa baksın, asıl temel güdü öncelikle bilinç altındaki benlik güdüsünü var eden egoyu tatmin etmek veya canlı tutmaktır.

Kişi şahsi benlik egosunu tatmin etmeden ne ailesini ne de çocuklarını asla düşünemez. Bu noktada şu sorulabilir. İnsan çocukları için kendisini her türlü tehlike veya ateşin içerisine atmak nasıl açıklanabilir? Evet benzer gerçekler hemen hemen her insanda mevcuttur.

Ancak temel bir gerçeklik olarak; kişi kendisinin maddi ve manevi açıdan varlığını taktir edip devam ettirecek bireylerden ailesi ve çocukları en yakın benlik dayanağıdır.. Burada yine çocuklarının olması ve başarıları, bir benlik duygusunu tatmin etme vardır. İnsan her zaman tehlikelere karşı ya da normal bir insancıl hayat sürdürmek için, aile fertleri başta olmak üzere arkadaş, dostluk ve devlet oluşumu “Kolektif Benlik” sayesinde var olmaktadır.

Bu bakımdan “Benlik” her zaman tekil değildir. Duruma ve şartlara göre tekilleştiği kadar kolektifleşmektedir de. Bir kişi benliğini aşırı decede yükseltip bu doğrultuda bir yaşam ortaya koymaya başlarsa, süper egoya dönüşmüş demektir. Süper egoya sahip kişiler çoğunlukla aile ve çocuklarını dahi düşünmezler. Onu için “Benlik ile Süper Egoyu” birbirinden net olarak ayırmak gerekir.

Bu bakımdan kişilerdeki 'Kolektif Benlik” daha çok aile, sosyalist düşünceler ve devlet yönetimlerinde görülmektedir. Aşırı bireyselliğe doğru giden benlikler ise, kapitalist, dini Aristokrat vb. yapılarda “Süper Ego” şeklinde görülür. İnsanın niçin yaşadığı her ne şekilde ifade edilirse edilsin, öncelikle kişinin doğal hayvani egoya dayanan benlik duygusu oluşmadan, üst egonun oluşması da söz konusu edilemez.

Düşünen insan için şu nokta rahatlıkla belirtilebilir. Doğal egodan yola çıkılıp, benlik “Öz Güven” sağlanmaya çalışılırken, “Süper Egoya” kaymamak için azami dikkat gösterilmelidir. Çünkü kişilerin bireyselleşmesi teşvik edilirken, süper egonun şaha kalkması, kişide süper egodan başka hiçbir etkin duygu bırakmamaktadır.

Daha sonra diğer faktörlerden din, para, maddiyat, lüks gibi etkenlerin devreye girmesiyle, düşünen ve ortak yaşam gibi üstün bir değer taşıyan insan, süper egoyla nerelere savrulduğunu asla unutmamalıdır.

İfade edilen olumsuzluğu önlemek için, birey kendisini gerçekçi bir eğitim ve kültür aracılığıyla süper ego belasından kurtaracağı gibi, aynı zamanda devlet yönetimlerinin etkisini de hesaba katmalıdır. Bu yüzden kişi nasıl var olduğunu, insanın ortak yaşam değerini felsefi olarak bilince çıkarmadan, insan niçin yaşar? sorularına asla yeterli ve gerçekçi cevaplar vermesi mümkün değildir.


Cemal  Zöngür

 

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..