Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Edebiyat
 

İnsan, aşk ve Oruç Aruoba üzerine

İnsan, aşk ve Oruç Aruoba üzerine
 

— Platon' un Symposion' undaki ' Aristophanes ' mitos' unu anımsa —(Schleirmacher / Nestle çevirisinden özetleyerek Oruç Aruoba aktarıyor):

Başlangıçta insanın üç cinsiyeti vardı; bugünkü gibi iki, erkek ve kadın değil, bunların birleşmesinden oluşmuş bir üçüncü cins vardı; Hermaphrodite adında ve biçimindeydi bu üçüncü cins insan, erkek ile kadından oluşan.

Bunların her birinin dört eli, dört ayağı vardı, yuvarlak bir boyun üzerinde, ortak bir kafada, iki yüzü, dört kulağı vardı, bütün öteki ögeleri de ikişer tane; edep yerleri de bir çiftti.

Bunlar hızlı gitmek istediklerinde, sekiz üyeleri üzerinde yuvarlanarak giderlerdi. Güçleri kuvvetleri çok yüksekti, yüksek de düşünceleri vardı; böylelikle, göklere bir yol açmayı, tanrılara saldırmayı kurarlardı.

Zeus ile öteki tanrılar görüşüp tartıştılar, bunlara ne yapacaklarını. Bunların, öyle yıldırım gönderip, bütün cinslerini yoketmek, yapılacak iş değildi, çünkü o zaman bu insanlardan gelen saygıdan ve kurbanlardan da olacaklardı; ama bunların böyle sınırlarını aşıp taşkınlıklarını sürdürmelerine de izin veremezlerdi.
Sonunda düşüne düşüne Zeus bir çare buldu ve dedi:

Sanıyorum bir yol buldum, insanların gene de varolabilecekleri, ama aşırılıklarından vazgeçebilecekleri; çünkü daha zayıf olacaklar. Şimdi, bunların her birini iki yarıya böleceğim, o zaman daha zayıf olacaklar ama gene de bize yararlı olacaklar; çünkü çoğalmış olacaklar. Artık iki ayaklarının üstünde yürüyecekler. Ama, daha hâlâ sınırlarını aşıp taşkınlık yaptıklarını görürsem, onları bir kez daha ikiye bölerim; o zaman da tek ayakları üstünde zıplayarak yürümek zorunda kalırlar.

Bunu söyledikten sonra insanları ikiye böldü, bir meyve böler gibi. Her birini bölünce de, Apollon'a buyurdu ki, yüzü ve bölünmüş boynu tersine çevirsin, ki insan kendi bölünmüşlüğünü görebilsin de, daha erdemli olsun.

İşte, doğal biçimleri ikiye bölünmüş olduğundan, her bir yarı öteki yarısını özler ve biraraya gelebilirlerse, biribirlerine sarılırlar ve yeniden birleşmeye çalışırlar.
Böylelikle insanlar arasına sevgi [Eros] gelmiştir; bu da, ikiden bir yapma çabası, ve insanın başlangıçtaki yapısını yeniden kurma isteğidir. Her birimiz bir insanın bir parçasıyız, çünkü, birken ikiye bölünmüş ve iki olmuşuz. Bu yüzden, her bir yarı, öteki yarısını arar.

Böyle anlatıyor mitoloji insanın hayatı boyunca yaşadığı en büyük serüveni.Yani aşkı…Yani diğer yarını bulma çabanı…İnsanoğlu sanırım bu yüzden en çok aşkı yazmış şarkılarda ,şiirlerde ,yazılarda. Bu kadar uzun yolu aslında bu yazıyı çeviren kişiye gelmek için yürüdük.Oruç Aruoba.Benim için de aşkı ve insanın içindeki çelişkiyi en iyi anlatanlardan biridir. Ve de tuhaf bir tesadüfler zinciri vardır aramızda.Ben ne zaman kendimi adlandıramadığım bir takım hislerin kucağında bulsam bir kitabevine gider ve Oruç Aruobanın yeni bir kitabının çıkıp çıkmadığını sorarım.Bilirim ki o kitabın bir yerlerinde bana bir mesaj vardır tüm kafamdaki karmaşayı çözecek.Bu macera “de ki işte” ile başladı ,ardından “hani” ile devam etti.”Hani” gerçekten çok büyük bir iz bıraktı bende.Özellikle ne aradığımı ,kimi aradığımı fark ettim .

“Kendi olarak, sana gelen-sana gereksinimi olmadan, seni isteyen- sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen- kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...”

”Yakın","uzak,"ile,"Çengelköy defteri" derken…Bana hep yarenlik etti Oruç Aruoba uzun düşünceli gecelerde.İstedim ki onu henüz tanımayan, bilmeyen, okumayanlar varsa. Belki onlara da yardımcı olabilir karanlık fırtınalı bir akşamda…Tıpkı bir deniz feneri gibi…

Kim Oruç Aruoba:(Biraz da ansiklopedik bilgi):

14 Temmuz 1948’de Karamürsel’de doğdu. Orta öğrenimini TED Ankara Koleji’nde tamamladı. Hacettep Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Yüksek Lisans aldı. Aynı üniversitede Felsefe Bilim Uzmanı oldu. Felsefe doktorasını tamamladı ve 1971-1983 arasında öğretim üyeliği yaptı. Tübingen Üniversitesi (Almanya) felsefe semineri üyeliği (1976-1977) ve Victoria Üniversitesi (Yeni Zelanda) konuk öğretim üyeliğinde bulundu (1981). Binlerce öğrenci yetiştirdi. 12 Eylül dönemi sonrasında 1983 yılında üniversiteden ayrıldı. İstanbul’a yerleşerek çeşitli yayın kuruluşlarında çalıştı, yazı ve çeviri işleriyle uğraştı. Hume’dan, Nietzche’den, Wittgenstein’dan, Rike’dan, Celan’dan çevirileri var. Şiirlerinde felsefeciliğinin etkileri hakimdir.

 
Toplam blog
: 40
: 3900
Kayıt tarihi
: 19.10.06
 
 

1974 yılında babasının memuriyeti nedeni ile Çorlu'da doğdu. Bu gezginliğinin ana nedeni olarak görü..