Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

İnsan niçin üzülür?

Üzüntü insanın özünde olan psikolojik bir duygudur. Kızgınlık belirtilerinin yumuşatılmış biçimi olarak da betimlenebilir. Hangi biçimiyle irdelenirse irdelensin beraberinde bir yıpranma payı bırakır. Kurumakta olan bir çiçek, susuz kalmış bir kuş, ağlayan bir çocuk üzüntü nedeni olabilir. Bunların geçici insani duygular olduğunu söyleyebilirim.  İnsan doğasında asıl üzüntü kaynakları birkaç noktada toplanabilir. Kendi deyişimle bunlar; yoksulluk, ayrılık ve ölümdür.

Yoksulluk:

Yoksulluk beraberinde yoksunluğu bizlere getirir. Bu insan gereksinimlerinin karşılanması anlamına gelmektedir. Yoksulluk işsizliğe dayanır. Her vatandaşımız işi ve aşı olsun ister. Olmaması durumunda sıkıntı kendiliğinden başlar. Açlık korkusu insanları içinden çıkılmaz açmazlara sürükler. Toplum dirliği sarsılır. Aile düzeni bozulur. Her türlü normalden sapma kaçınılmaz olur. İnsanların inançları sarsılır. Sürü güdüsü hakim olur. Kitleler istenilen yönlere rahatlıkla sürüklenir. Burada insanlar iki seçenekle karşı karşıya bırakılır. Ölmek ya da yaşamak. Ölümün acımasız yüzü ile yaşamanın canlı yüzleri çekişir. İşte bu çekişme birçok sorunun da kaynağını oluşturur. Umutsuzluk, güvensizlik, sevgisizlik, bağlılık, öz benlikte tükeniş egemen olur. Sağlıklı toplumlarda yoksullarla zenginler arasında dengeli olmasa da bir yaşam koşulu dengesi vardır. Bu çeşitli toplumsal örgütlenmelerle giderilir. Kişilerin yaşamlarını sürdürme hakları yasal güvence altına alınmıştır. Açıkçası bu sosyal devlet olmanın da gereğidir. Ancak işi olmayan zenginlerle gerçek işsizleri ayırt etmek gerekir. Sınırsız arazisi olan öğrenci velileri beyanlarda işsiz görünürken sıradan bir memurun işi olduğu için hak etme ayırtına varmak zorlaşır. Bunun işi olduğu için hak etme ayırtına varmak zorlaşıyor. Bunun toplum diğer katmanları için de geçerli olduğu söylenebilir.

Ayrılık:

Türk toplumunda en çok irdelenen psikolojik olgudur. Doğal koşullarda askerlik, yurt içi ve yurt dışı göçler nostaljik anlamda ayrılığı üzüntü kaynağı yapar. Asıl üzüntü yaratan ayrılık duygusal anlamda yaşanır. İnsanlar birbirlerini severler. Anlaşamaz ayrılabilirler. Asıl önemli olan bu süreçte insanların niyetleridir. Sevgi çoğunlukla tek yanlı işler. Zamanla saygıya dönüşebilirse uzun yıllar süre gider. Uzun dönemli aile yaşantısı bunun canlı kanıtıdır. Ailedeki dirlik sevgi ile başlayıp saygı ile bütünleşmiş ise güçlenerek devam eder. Bu oluşumda üzüntü yer almaz. Varsayalım ki insanlardan biri diğerini sevdi ve aşık oldu. Karşı taraf bu sevgi ve aşkı sadece içgüdüsel bir amaç güdüyorsa, bu ilişki ağı günün birinde hoyratça bir tutuma dönüşebilir. Bu tür binlerce türküler söylenmiştir. Karacaoğlan “ Ölümden çok çektim beter ayrılık” derken sınırsız üzüntüsünü dile getirmektedir. Buradaki gönül oyunu çıkarsız bir ilişkinin samimi, saf örneğidir. Burada sevgisizliğe, ihanete, aldatmaya, küçültmeye, küçük düşürmeye ilişkin hiçbir tutum yoktur. Ayrılık duygusal anlamda üzüntü yaratmıştır. Günümüz ayrılıkları bırakın ölümden çok üzüntü, kaygı taşınmasını, şuçlamalarını, karalamaların hoyratça yapıldığı medya güdümünde yer almaktadır. Ayrılan taraflar birbirini suçlamadan duramıyorlar. Sonuçta bu tür ayrılıklar tüm insanlara, özellikle gençlerde olumsuz yargılara dönüşüyor. Özel hayat kutsaldır.  Toplum dirliğinin temeli olan ehtik ilişkiler de kutsaldır. Sadece özel hayat diye sorumlu hiçbir öğretim elemanı gençlere kötü örnek olmamalıdır. Umulanı yakalamayan da karşı tarafı üzmek üzerine kendi kişiliğinden ödün vermemelidir. Yakışanı yapmalıdır. Yoksa öğretici durumunda olan insan kötü örnek olmaktan öte varlık gösteremez.

Ölüm:

Doğal ayrılık olan üzüntünün kaynağıdır. Ayrılıkların dönüşü olmayan yolculuğudur. Kaçınılmaz olan bu olgunun biçimi sevenleri için önemlidir. Ölen bilmez ama yakınları ölüm biçimi üzüntüyü artırabilir. Ölüm içgüdüsü insan var oluşunun en büyük üzüntü nedenidir. Ölüm Türk kültüründe yaşama felsefesi anlamlı olarak ifade edilmiştir. “Bir varmış bir yokmuş” masalı ile başlayan bu özdeyiş, bu toplumdaki insanların yaşama ilişkin felsefi boyutunu ne denli anlaşılır kıldıklarının da kanıtıdır. Bu yönüyle halkın her söylediği sözü önemsemek gerekir. Bu yapılmadığı sürece insanların insanları hor görmeleri kaçınılmaz olur. İşte asıl üzüntü ortaya çıkar.

Görüldüğü gibi sizlere insanların bazı noktalarda gerçek üzüntüyü yaşadığını ifade etmeye çalıştım. Üzülmek kötü bir durumdur. Genel anlamda üzüldüğümüz bu durumlara maruz kalmamayı gönülden istiyorum. Gereksiz yere karşınızda yer alan ve sizi seven insanları üzmeden güzel günler geçirmenizi dilerim.

 
Toplam blog
: 2
: 5307
Kayıt tarihi
: 27.03.12
 
 

İstanbul'da yaşamaktayım. İktisat bölümünü bitirdim ve şu an çalışıyorum. Hayatım boyunca farklı ..