- Kategori
- Felsefe
İNSAN OLMAK…
“İnsan olmak” deyince aklımıza iki ayağı üzerinde yürüyen, aklı ile birçok işi yapan, problemi çözen bir varlık gelmez. “İnsan olmak” deyimini daha çok ruhsal ve ahlaki yönden bir yücelme evresi olarak algılarız. “İnsan olmak” noktasına ulaşabilmek için de tabii ki bu tespit çok önemlidir. Ne var ki, kendimizi derhal bu tespit edilen koltuğa oturtuverir ve çevremizi bizim gözümüz, aklımız, ahlaki evrim düzeyimiz ile yargılamaya başlarız. Tabii ki her şey karmakarışık olur ve içinden çıkılmaz bir hal alır.
Kimi bu konuya kafa yoranlar ise “insan olmak” yolculuğunu çocuğun doğumundan başlatırlar. İnsanın son yaşlılığına kadar devam ettirirler. Belirlenen süreçler içinde tabii ki doğru bir yaklaşımdır. Ama dünyaya baktığımızda çok da iyi sonuçları olmadığını görüyoruz. Çünkü herkes kendi akli ve ahlaki düzeyini veya örnek aldığı kişi ve/ veya kişilerin düzeyini son nokta görür. İyi sonuçlar alabilmek için kimi aile verdiği terbiye ve ahlak eğitimini, kimi dini eğitimleri v.s. öne çıkarır. Ancak sonucun yine de istenilenin yanına bile yaklaşamadığı ortadadır.
“İnsan olmak” acaba yaklaştıkça uzaklaşan bir ufuk çizgisi midir? Yoksa bizler kısa hayatımızın verdiği acelecilikle erişmemiz şimdilik mümkün olmayan mesafelere hemen ulaşmaya mı çalışıyoruz?
Bilim bize doğarken sıfır bilgi ile doğmadığımızı, büyürken aldığımız her nefes, yediğimiz her lokma ve beş duyumuzun aldığı her sinyal ile genlerimizde meknuz olan bilgilerin kilidini açtığımızı ve bu şekilde evrim merdivenlerini eski bilgileri de kullanarak hızlıca çıktığımızı söylüyor.
Öyle ise insan olmaya doğduğumuzda değil, okyanus derinliklerinde daha ilk aminoasitlerin birleşiminde başlıyoruz. O noktadan günümüze kadar olan dönemde hep eskileri de üzerine koyarak çok hızlı bir şekilde evrimleşerek geliyoruz.
Bildiğiniz gibi ilk varoluş döneminden milyon yıllar sonrasına baktığımızda çok bir gelişim kaydetmediğimizi görüyoruz. Bu, eskiden gelen bilgi takviyesinin azlığındandır. Bilgi takviyesi çoğaldıkça evrim de hızlanmaktadır.
İnsan olmak dediğimiz kavrama bu açıdan bakarsak pek ala ulaşılması söz konusu olmayan bir ufuk çizgisi olarak görebiliriz. Belki de insan beyninin bir kapasitesi vardır, biz de o kapasiteyi doldurduğumuzda insan olacağız, kim bilir?
Bu gün “insan olmak” için hedefler koymamız son derece doğal ve yararlıdır. Şunu da bilmeliyiz ki, biz ancak kendi algımızın izin verdiği hedefleri onaylayabilir, kendimize ve çocuklarımıza ancak o kadar uzak bir hedefi gösterebiliriz. Bu da şunu gösteriyor ki, hayalimizde yatan “insan olmak” noktası bizim evrimimizle doğrudan ilişkilidir. Kendi evrimimizi ne kadar yükseltip insan olmaya yaklaşabilirsek, bizden sonrakilere de o kadar faydalı olacağız.
Bu benim fikrim. Siz ne dersiniz?
İzmir 09.02.2017