Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

İnsanlar niçin çiklet çiğner?

Kendimi bildim bileli ciklet çiğnemeyi seviyordum. Daha çocuk yaşlarımdayken babamdan aldığım harçlığımı köyümüzün tek bakkalı olan Arı dayıda (rahmetli) harcamaktan büyük zevk alırdım. Çünkü bakkalını o yaştaki çocukları cezbedecek güzel şekerlemelerle, çikolata ve gofretlerle dekore etmişti sanki. Ama ben bakkala girdiğim anda direkt olarak ciklet kutularının yanına gider ve ikibuçuk liralık resimli cikletlerden alırdım. Aslında ciklet bahaneydi. Çünkü sakızın ambalaj kağıdı içinden çıkan kare şeklindeki plastik parçayı oynattıkça üzerindeki hareket eden resimleri çok seviyordum. Somurtan ve gülen adamlar, kanatlarını çırpan kuşlar, yürüyen pembe panter v.s... bu resimlerin koleksiyonunu yapmaya başlamıştım nihayetinde. Ciklet ucuz olmasına rağmen, içinden çıkan bu resimler benim için çok değerliydi.

Sonra yaşım ilerledi ve ciklet alışkanlığımda değişti tabii. İçinden hareketli resimler çıkan cikletler kalmadı artık. Ve bir süre sonra cikleti seven bir insan olduğum halde cikletten nefret etmeye başladım. Çünkü olur olmaz yerde sürekli karşıma çıkmaya başladı cikletler. Değişik renklerde, kokularda...

Okulda oturduğum sıramın altına doğru bacaklarımı kıvırdığımda pantolonumun paçasına yapıştılar, yazı yazdığım masamın altına dizlerimi yasladığımda dizime yapıştılar. Yolda yürürken ayakkabımın altına yapışıp, uzadıkça uzadılar. En ilginç ve nefret etmemi sağlayan olay ise; sıkışmış bir şekilde tuvalete girdiğimde, ihtiyacımı giderdiğim pisuvarın içindeki çiğnenip oraya atılmış cikletlerin ağzımdaki cikletlerin akrabaları olduğunu anladığım andır. Nedense, bizler toplum olarak ihtiyacımızı giderdiğimiz pisuvarlara ağzımızda çiğnediğimiz cikletleri atmaktan hoşlanıyoruz. Belki de bir anlamda oraya işaretimizi koyuyoruzdur.

Biraz araştırma yaptım ciklet ve tarihi ile ilgili. Bunu da sizlerle paylaşmak istedim. Cikletin izlediği gelişimi gerçekten ilginç ve şaşırtıcı buldum. Ama herşeye rağmen ben artık ciklet çiğnemiyorum.

Antikçağlardan beri Ege kıyılarında yaşayanlar, bu bölgede çok bulunan sakız (mastika) ağacının reçinesini çiğniyor, bunun dişlerin temizlenmesine ve nefes kokularının güzelleşmesine yaradığını biliyorlardı. Günümüzde çiklet diye bilinen bir tür sakızı ilk çiğneyenler ise Meksika yerlileriydiler.

Yerel bir ağacın özünü çıkartıyorlar, bir kapta kaynatıyorlar ve güneşte kurumaya bırakıyorlardı. Sertleşen bu 'chickle' (çikıl) adını verdikleri beyaz özü ise çiğniyorlardı. Kokusu ve lezzeti olmayan bu ilk sakızın günümüz sakızları ile çok bir benzerliği yoktu.

Sakızın hammaddesi ABD'ye ilk olarak Lopez de Sanna adlı bir Meksikalı general tarafından getirildi. Thomas Adam isimli bir müteşebbis bu sakız hammaddesini önce kimyasal yolla ucuz sentetik lastik elde etmek için kullandı. Bunda başarılı olamayınca sakızı sert şekerleme ile kapladı.

Bu şekilde güzel lezzet ve koku da kazandırdığı ilk ticari sakızları minik toplar halinde piyasaya sundu. Daha sonra da ince düzgün plakalar şeklinde satışa çıkardığı sakızlar için yaptığı yoğun tanıtım kampanyası sonunda işler ummadığı kadar iyi gitti.

Bu, bilimsel bir başarısızlığın bir başka başarıyı yaratabileceğinin güzel bir örneğiydi. Bugün dünyada üretilen bütün sakızlarda hemen hemen aynı maddeler kullanılır: Sakızın ana maddesine ilaveten başta şeker olmak üzere tatlandırıcılar ile lezzet ve koku veren katkı maddeleri. Bunların miktarları ve oranları sakızın tipine göre değişir. Örneğin kocaman balon yapılabilen sakızlarda ana madde daha fazladır. Genellikle toplum içinde sürekli çiklet çiğneyenlerin bu davranışları görgüsüzlük hatta saygısızlık ifadesi olarak kabul edilir.

Sakız aleyhtarlarından öğretmenler çocukların sınıfta konsantrasyonunu bozduğunu, anne ve babalar sakızı yutarsa sindirim sisteminin bloke olacağını, doktorlar da aşırı sakız çiğnemenin tükürük bezlerini kurutabileceğini ileri sürerler. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda çiklet çiğnemenin diş sağlığı açısından faydalı olduğu tespit edilmiştir.

Ağzımızdaki tükürük salgısı dişlere dayanıklılık sağlayan kalsiyum maddesini temin etmektedir. Çiklet çiğneyen bir insanın ağzı daha fazla tükürük salgıladığından dişlerin dayanıklılığının artmasına neden olmaktadır. Örneğin ballı bir dilim ekmek yenildiğinde ağızda oluşan asit iki saat süre ile etkisini korur.

Eğer yedikten sonra çiklet çiğnenmeye başlanırsa, bu asitli ortam 20 dakika gibi kısa bir sürede yok olmaktadır. Çiklet çiğnerken ağızdaki kasların hareketleri insanın iştahını ve sigara içme arzusunu da frenler, konsantrasyonunu arttırır, gerilimini azaltır, sinir ve kaslarını gevşetir. İşte bu nedenlerle ABD Silahlı Kuvvetlerinde Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren tüm savaşlarda yiyecek ve su ile beraber askerlere çiklet de dağıtılmıştır.

Peki sakızı yuttuğumuzda midemizde yedi yıl kaldığı doğru mudur? Sakız bir gıda maddesi değildir. Bu nedenle midemiz bu tür şeyleri sindiremez ama bu onların midemizde devamlı olarak kalacakları anlamına gelmez. Sindirilemeseler bile midenin asit yoğunluklu sıvı ortamından diğer sindirilemeyen şeylerle birlikte, bağırsaklar yoluyla vücudu terk ederler.

 
Toplam blog
: 2
: 904
Kayıt tarihi
: 21.07.06
 
 

Köklü bir tarih ve geçmişe sahip olan milletimizin, geçmişte olduğu gibi gelecekte de üzerinde yaşad..