- Kategori
- Siyaset
İrandaki Hareketlenme ve Türkiye

Ateş ve Su
Son günlerdeki İran gösterileri ve eylemleri gündemde ön plana çıkmaya başladı. Bölgesel güç olması, sınır komşumuz olması, 40 milyon Türkün yaşaması gibi nedenlerden dolayı İrandaki bu olaylara kayıtsız kalamıyoruz. Ancak bu durumda sinekten yağ çıkarmaya çalışmak, hele ki İran'ın dağılmasını ve parçalanmasını beklemek ise tamamen cahilliktir.
Herşeyden evvel, arzu mevud, BOP gibi herkes tarafından bilinen İsrail ve Abd'nin planlarının gölgesinde yaşayan eski adıyla mezopotamya, şimdilerde ortadoğunun tampon bölgesi Irak, Suriye, İran ve nihayet Türkiyedir. Biz bu gerçeği bilerek veya bilmeyerek ortak düşmanları ve ortak dostları oluşturmak zorundayız. Bu kalkan 4'lüden zaten ikisi dolaylı olarak zaptedildi. İki ülkeninde dolaylı olarak kontrolü İsrail ve Abd'ye geçti. Son kale İran ve Türkiyedir. Siz bu son kalelerden emniyet sibobu niteliğindeki İran'ın karışmasını ve parçalanmasını bekliyorsanız gerçekten de bölgenin kan gölüne dönmesini ve dahi paramparça olmasını istiyorsunuz demektir! İranla 560km sınırımız olduğu ve bölgedeki barış için birbirimize sıkı sıkıya sarılmamız gerektiğini anlamayacak olanlar var hala!
İran içerisindeki Türklerin ayrılmasını beklemek ile güneydoğu ve doğunun koparak Kürt bölgesi oluşmasını istemek arasında hiçbir fark yoktur. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır, bu demektir. Bakın dostlar ortaçağ çok çok gerilerde kaldı. Artık uzay ve bilgi çağını yaşıyoruz. Biz hala etnik milliyetçilik ve din-mezhep ayrılıklarını sorun edenlerden olamayız. İnanç dayatması ile özgürlük asla bir arada olmaz. Ben bu gösteri ve eylemleri sadece ve sadece daha çok özgürlük ile çözülebileceğini düşünüyorum. Bugün İrandaki yönetim er yada geç yıkılacaktır. İran devleti ise ilelebet devam edecektir, etmelidir.
Bu olaylar herkes için bir ders olması gerekir. Halkların barış içerisinde yaşaması için ortak bir bayrak, ortak bir dil yanında olmazsa olmaz adalet ve eşitlik ilkesi gereklidir. Kaldı ki çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli milletlerin bir arada olması için ''laiklik'' olmazsa olmazdır. Birilerinin dinine göre diyanet anlayışı bugünün modern insanlarına asla ve kat'a uymaz. Herkes kendi inancını başkalarına dayatmadığı ve başkalarını rahatsız etmediği sürece yaşayabilir. Fakat temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda başkasını rahatsız etmek özgürlük sınırlarını zorlar, hatta yok eder. Özgürlük bana göre, ''Yaşamak bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine'' diyen Nazım Hikmet deyişidir.
Her zaman söylediğimiz gibi, ben bir dünya vatandaşıyım. Tüm iyi insanlar benim kardeşimdir. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun, iyiler iyidir. Kötüler de kötü. Benim insanlık adına tek kırmızı çizgim budur. Bizde isterdik dünya tek devlet, tüm insanlar bir millet olsun. Fakat kapitalist bir düzende, gözle görünmeyen kast sisteminde, bencilliklerin ve zenginlik anlayışının hedef olduğu bir dünyada sınırları çizenler, zaten amaçlarını baştan belli etmişlerdir. Bize düşen ortak sınırlar içerisinde ortak payda olan insanlık ekseninde buluşmaktır. Herkesin hiçkimse, kimselerin eşit, eşitliğin temel, temelinde adalet olan devlet düzenini kurmak ve beraberce yaşamak zorundayız. Bu bizim, mandalığı kabul etmeyen, hür olun, hür yaşayın, aklı hür, vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz diyen Atatürk ve atalarımıza en büyük borcumuzdur.
Bedava bulduğumuz cumhuriyeti korumak ve kollamak en büyük vazifemizdir.
Bölge ve ülkem adına, yurtta ve dünyada ille de barış, herzaman barış diyorum. Bu ilke bizim gelecek nesiller adına sahip çıkmamız gereken birincil ilkedir. On binlerce yıl savaşan ve ölen insanların hiçbiri, insanlığa bilim adamları kadar faydalı olamadılar. Hiçbir din, insanlık için, İnsan hakları evrensel beyannamesi kadar hak ve hukuk sağlayamadı. Bu yüzden artık insan gibi, barış içerisinde beraberce yaşamayı, bilim ve aydınlık yolundan yürümeyi öğrenmek zorundayız.
Sevgiyle kalın.
Can Demircan