Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '13

 
Kategori
İnançlar
 

İslâm dünyasındaki yenilenmeye dair bir analiz denemesi!

İslâm dünyasındaki yenilenmeye dair bir analiz denemesi!
 

Esasen tüm konuları, Kuran’a-Hadislere ve bilime dayandırmak, özellikle fal/sihir gibi kabul edilen, aslında hiç de öyle olmayan Astroloji ilminin getireceği kolaylıkları kabullenmek, neye dayandığını


Bugün İslam dünyasındaki genel kanıya göre Astroloji bilimi yoktur. İman dairesine girmez. Hatta hiçbir zaman da olmamıştır. İdris Nebi’ye verilen bu ilim, toplum geneline yayılmamış, İslam, astrolojiye hâşâ bulaşmamıştır.

Birtakım kendini bilmezler “illa ki astroloji”diyorsa bunun hiçbir anlamı yoktur.

Arkasında namaz kıldığınız, okumuş, kültürlü cami imamına “Astroloji hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorulsa acaba ne buyurur. Vereceği yanıt muhtemelen: “Bakın ben fala filan inanmam. Bu yıldız falından insana gına geldi. Bana birkaç kişi daha sordu. Nereden çıkarıyorlar bunları? Yıldızlarla uğraşanlar hep sosyetik kişiler. (Sanki İbrahim Hakkı Erzurumî, İbni Arabî ve sahabe İbn-i Abbas da sosyeteye mensuplardı). Acayip insanların İslam’a yaptıkları bu kötülüklere lütfen bizi bulaştırmayın!” olacaktır.

Anlaşılan şu ki; inkâr kokan bu direnişler, ya korkularının ya da içgüdüsel savunma/geleneksel bakış açısının ürünüdür.

Yine farzı misal, camiden çıkan bir adama yaklaşıp bu kez farklı bir konuya değinerek; “Dostum bayağı sıkı giyinmişsin” deseniz, yüzünüze boş boş bakıp size vereceği yanıt: “Elbette, hava durumunu dikkâte alarak giyindim, bunda anlaşılmayacak ne var ki!” olacaktır.

Burada Klasik İslam anlayışı artık gelişen teknolojiye ayak uydurmuş, "kendisi ile hava durumu arasında" mutlaka bir bağlantı noktasının olabileceğini düşünerek, önceden yayımlanan hava durumuna inanmayı becerebilmiştir. Bu sözlerimi yanlış değerlendirmeyin ne olur, ama genel kanı, durum budur.

Hava tahmini raporunun kendine has bir bilimi, ancak hissi olan bir durumu da vardır. Şayet bu hissediş yoksa hava tahmin raporunu doğru yakalamak, kısaca ‘havayı okumak’ biraz zorlaşır.

Yağmur beklerken birden kar yağabilir veya ikisi de olmayabilir. Bu bakımdan, kara-hava trafiğinden tutun da deniz trafiğine değin hava raporunun önemi ve uygulama alanı vardır.

Örneğin Türkiye’de hava çok açık olmasına karşın, Makedonya’da sisli olabilir. Bu nedenle, İstanbul’dan veya dünyanın herhangi bir yerinden uçakların kalkmasına, bu kente doğru havalanmasına imkân yoktur. Bildiğiniz gibi rötar oluşur.

Özellikle dağlık alanlarda dağcıların en fazla dikkat ettiği husus hava durumudur. Havaların bozuk oluşu, gerek dağcılar, gerekse başka amaçlar nedeniyle dağlarda dolaşan araştırmacılara ciddi riskler getirir. Onları hayati/zor durumlarda bırakabilir.

Oysa daha önce tanımadığınız ya da çok iyi tanıdığınız bir yörede bile aniden değişen hava koşulları karşısında (sis ya da yoğun kar yağışı karşısında) yolculuğunuzu ertelemek zorunda kalabilirsiniz. Özetle hava durumuna önem verenler, önceden tedbirlerini alarak kendilerine bir rota çizerler. Büyük bir titizlik ve özenle, gidecekleri yere göre hazırlanırlar. Dolayısıyla elliye yakın bilim adamı, dünyanın en yüksek dağı olarak kabul edilen Everest’in yüksekliğini saptamak için aralıksız altı ay çalışmak zorunda kalmış ve uygun hava durumlarını gözetmiştir.

Denize açılan gemiler-yelkenliler ve son zamanlarda bir hobi gibi kabul edilen "lüks yatlarla yolculuğa başlamadan" evvel hava durumunu mutlaka gözetirler ve uydudan gelen sinyalleri değerlendirirken, telsizlerin başından da bir an olsun ayrılmazlar.

Örnek bunlarsa benzer nitelikte daha yüzlercesi bulunacaktır.

İslam toplumu/ferdi bu şartlarda çok da somut olmayan hava durumuyla ilintili bilgilere inanmış, ama bir “safsata” gibi gördüğü, oysa tamamen kendisiyle/geleceği ile ilgili olan astrolojiyi henüz kabullenme aşamasına gelmemiştir.

Şimdi denilecektir ki “Astroloji biliminin kabul edilmesi neyi değiştirir?”

Peşinen söyleyelim, çok şeyi, hayata bakış açısını farklılaştırır.

İnsan ölümden sonraki cenneti bir kenara bırakmalı (bir varsayım olarak ifade ediyorum), yeryüzünde astroloji sayesinde yeni bir cennet kurmalıdır. Bilimselliği, teknolojiyi ve bir üst denetime (melekleri kast ediyorum) tâbi olmayı reddeden beşeri anlayış/güç, bu ilmin getirilerini öğrendiğinde beşeri hayatının tümüne yakın bir kısmının planlanmasıyla bu cenneti kuracaktır. Söylediklerime istinaden; astroloji sayesinde her şeyin dosdoğru gideceği anlamına geleceği düşünülmemeli. Örneğin, olmayacak şeyleri, olacak diye bekleyen insanın aldanmamasına umutlarının çökmemesine, yok yere umutlanmamasına mani olur ki bu da bir yaklaşımdır ve bir rahatlık vereceği muhakkaktır. En azından içi buruk, yüreği buruk olmayacaktır.

İnsanlığa ışık tutan İslam adamı Evliyaullah’tan Muhyiddin Arabî, işin ilginç yanı, o inkâr edilen astroloji/burçlar ilminin etkileri ile ilgili olarak; ‘Sadece dünyada değil, cennette de tesirleri devam edecek’ demektedir.

Burçların oluşturduğu on altı grup bulunuyor. Ateş-Hava-Su ve Toprak grubundan müteşekkil yapılarda farklı özellikler, özgün davranışlar görülür. Yalnız bu etmenlere kalıtsal özellikleri de eklemek zorundayız.

Genellikle en çok bilinen Güneş burcu, bir kişiyi tanımakta temel oluşturur. Ancak, yükselen burcun kişilik özelliklerindeki önemi çok büyüktür. Ay burcunuzu da teorik olarak unutmamak gerekir. Şayet bu hususları bilmiyorsanız, günlük yayımlanan bazı astrolojik bilgiler size uymayabilir. Karşınızdaki bir kişiyi, özelliklerini anlamanız da zorlaşır.

Rasulullah efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur: ‘Ruhlar, (sınıf sınıf) toplanmış cemâatlerdir. Bundan ötürü, içlerinden birbirleri ile tanışıp sevişip anlaşmışlardır… Birbirleriyle birleşmeyenler ise ihtilafa düşmüşler, anlaşamamışlardır’.

Şimdi artık bütünüyle astrolojik anlamı olan bu bilgilere istinaden, adeta bir komedyaya dönüştürülüp kabul edilmeyen bu ilim için küçümsenemez, hafife alınamaz diyebiliyoruz.

Biz şayet cahilce, somut olmayan her olayı reddetme safhasında isek, sadece gördüklerimize inanıyorsak, bugün bilimin tespit ettiği, ancak gözle göremediğimiz, köpek kulağının, ondan farklı şekilde yapılanan insan kulağının ve kedi kulağının algılayabildiği dalga boylarını, Ultrasonik dalgaları, Radyo dalgalarını (L-uzun, S-kısa dalgalar),Televizyon dalgalarını, Radar dalgalarını da kesinlikle saptayamaz, neye karşılık geldiğini asla bilemezdik.

Esasen tüm konuları, Kuran’a-Hadislere ve bilime dayandırmak, özellikle fal/sihir gibi kabul edilen, aslında hiç de öyle olmayan Astroloji ilminin getireceği kolaylıkları kabullenmek, neye dayandığını bilmeden reddetmek yerine üzerinde düşünmek, belki de yapılacak en akılcı iş olacaktır.

Yenilenme ile canlanan İslam âleminin bir beklentisi de budur.

Astroloji ezberi bozan, tanımayı kolaylaştıran, ufuk açıcı bir belge, ilim dalıdır.

Böyle algılanmalı ve değerlendirilmelidir.

 

AHMED F. YÜKSEL

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..