- Kategori
- Dünya
İsrail, Şiddet ve Terörle Ayakta Duran Bir Devlet mi ? (1)

Sivil Filistinliler İsrail namlusunun ucundalar..
İsrail devletinin resmen kuruluşu ilan edildiğinde Filistin topraklarındaki Yahudi sayısı 800 bine çıkmıştı. Bu ilanın ve onu takip eden 1948 savaşının hemen ardından bir milyon Filistinli biranda mülteci durumuna düştü. Bugün Filistin topraklarında yaşayan Yahudi sayısı 4,5 – 5 milyona civarındadır. Altmış yıllık geçmişe istinaden bu hızlı artışı oranladığınızda, %16’lık bir nüfus büyümesi belki normal gibi görülebilir. Ama dünyanın değişik ülkelerine dağılmış durumdaki Filistinli mülteci sayısının da 4,5 milyon civarında olduğu düşünülürse, bu rakamın anormalliği görülecektir.
Rakamlara dikkat edilirse göçe teşvik edilmek suretiyle veya Nazilerin yaptığı gibi zorlama usulüyle Filistin topraklarına yerleştirilen Yahudi sayısına yakın sayıda Filistinli mülteci var. Bunun adına tehcir denir mi ? Eğer öyle kabul edilirse, bu zamanlardaki Ermeni tehciri ile bir de bunu kıyaslayıp, bir değerlendirme yapmak nasıl olurdu acaba?
Bu zorunlu göçün sebebi Filistin topraklarında oluşturulan "İsrailli nüfus"un birilerinin oradan zorla çıkarılması suretiyle oluşturulmuş olabilir mi?. Bu "İsrailli nüfus" kendilerince haklı görülen vaat edilmiş topraklara” geri dönüş ve sahiplenme paranoyası ile paralelleştirilmiş ve dini bir gerekçesi bile olmayan ideolojik hedeflerle oluşturulmuştur. Bu kemikleşmiş Siyonist ideoloji, genellikle silahlı eylemlerle binlerce yıldır sabit ve istikrarlı hayata sahip olan bir toplumu sefalete mahkûm etmiş ve ne yazık ki bütün dünya’da buna seyirci kalmıştır. Yahudilerin ve İsrail’in bu yaptıklarının karşısında, yerel halk olan Filistinlilerde hırçınlık ve saldırganlığa sebebiyet vermesi de doğal değimlidir?
İsrail, görüldüğü üzere şiddet ve terörle kurulmuş ve kendini yeniçağ’ın bir ülkesi olarak ilan etmiş. Tüm dünya Orta Doğu’da barışçıl ve dostluk rüzgârlarının eseceğini düşünürken, Yahudilerin, “vaat edilmiş” topraklardaki “büyük İsrail” düşünceleri asla bitmedi. Tüm politikalarını ve sistemlerini bu idea üzerine kurdular. Durum böyle olunca da Orta doğu’da tarafların Yahudiler yada Siyonizm ve Müslümanlar olduğu savaşlar hiç eksik olmadı. Bu tanımlama ile ufakları saymazsak son yüzyılda dünya devletleri içinde belki de en çok savaşa girmiş olanı herhalde İsrail'dir. Bundan dolayıdır ki elli yıldan daha kısa bir süreye altı büyük savaşı sığdırabilmiştir. Geçen elli Yılda Altı Büyük Savaş..
İsrail'in kuruluşunun ilanından birkaç saat sonra 14 - 15 Mayıs 1948 gecesi birinci Arap - İsrail savaşı başladı. Savaşın üçüncü gününde, 18 Mayıs 1948'de Akka, İsrail kuvvetlerinin eline geçti. Savaşın üçüncü haftasında dış güçlerin sağladıkları askeri destek sayesinde İsrail hava üstünlüğü sağlayarak önemli başarılar gerçekleştirdi. Bazı kaynaklarda İsrail'e bu hava desteğinin Sovyetler tarafından verildiği ifade edilmektedir. İsrail dış güçlerin temin ettiği uçaklarla Suriye ve Ürdün'deki sivil hedefleri de bombaladı.
1956yılının Ekim'inde İngiltere ve Fransa'yla anlaşarak Mısır'a saldırdı. Bu iki ülkenin İsrail'i böyle bir saldırıya yöneltmelerinin sebebi daha önce istedikleri gibi kullandıkları Süveyş kanalının Mısır tarafından millileştirilmesiydi. İngiltere ve Fransa'yla ortak hareket eden İsrail bu saldırıda Gazze bölgesiyle Sina yarımadasını işgal etti. Ancak birtakım diplomatik sebeplerden dolayı işgal ettiği bu topraklardan 7 Mart 1957'de çekildi.
Arap - İsrail savaşlarının en geniş çaplısı Altı Gün Savaşı diye de anılan 1967 savaşıdır. Bu savaş İsrail'in 5 Haziran 1967 sabahı Mısır'a saldırmasıyla başladı. İsrail uçakları önce Akdeniz üzerinden Mısır'ın batı tarafındaki havaalanlarını bombalayarak üç saate yakın bir süre içinde 300 kadar Mısır askeri uçağını yerdeyken imha ettiler. İsrail uçaklarının bu saldırı esnasında Akdeniz'deki Amerikan filosundan ikmal yaptıkları da iddia edilmektedir. Düşünüldüğünde mantıksızda gelmemekte aslında..
Mısır'ın bütün askeri uçaklarını üç saatlik bir süre içinde daha yerdeyken imha eden İsrail hemen ardından Gazze bölgesine ve Sina yarımadasına doğru karadan ve havadan saldırıya geçti. Mısır askerleri bu saldırı karşısında ciddi bir direniş göstermeden Gazze'yi ve Sina'yı İsrail'e teslim ettiler. İsrail Mısır'ı etkisiz duruma getirdikten ve Süveyş kanalına kadar olan bütün toprakları ele geçirdikten sonra Ürdün ve Suriye tarafına yöneldi. Bu ülkeler tarafından da ciddi bir direnişle karşılaşmayan İsrail kuvvetleri Ürdün'den Batı Yaka'yı Suriye'den de Golan tepelerini işgal ettiler. O zaman Suriye hava kuvvetleri komutanı ve genel kurmay başkanı olan Hafız Esad'ın devlet başkanı olma emelini gerçekleştirmek için ABD ile anlaşarak Golan tepelerini bile bile teslim ettiği ileri sürülmüştür. Golan tepelerinin coğrafi konumu ve stratejik durumu göz önüne getirildiğinde bu iddiaya hak vermemek mümkün değil.
1968 yılında Ürdün Nehri vadisinde ve Doğu Yaka denilen bölgede bulunan ve halkının çoğunluğunu Filistinlilerin oluşturduğu el-Kerame kasabasına İsrail ordusu tarafından büyük bir saldırı düzenlendi. O zaman el-Kerâme'nin yönetimi Ürdün'ün elinde olmasına rağmen Ürdün ordusu bu kasabayı savunmak için hiçbir direniş göstermedi. Ancak Filistinliler kahramanca savunmada bulunarak İsrail askerlerini geri çekilmeye zorladılar. Tarihe Kerame Savaşı diye geçen bu çarpışmada İsrail kuvvetleri önemli kayıplar verdiler.