Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '13

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

İşsizlik olgusu

İşsizlik olgusu
 

BMC iscileri


İşsizlik nedir? diye sorsanız, yanıtı hayatın içinden veririm: Ölüm gibidir!

Bir devlet yönetiminin en temel görevi, vatandaşına güvenli iş sağlamaktır.

Bugün, bir kişiye iş yaratmanın ortalama maliyeti –eski parayla- 290 milyar liradır.

İş, aslanın ağzındadır, işten çıkarılma ise “patronun” iki dudağı arasında…

Bu durum, -getirilmek istenilen son düzenleme yasalaşırsa- memurlar için de böyle olacak.

Oysa, keşke, Anayasa hükmü haline gelse de örneğin; 1 kişi çıkarmak için önce 1 kişiye ekmek sağlamak.. Herhangi bir kamu tesisini özelleştirmek (satmak) için, en az onun kadarını açmış olmak, zorunlu olsa…

Son dönemlerde hep sattık ve adam attık! “İş verdik”, “fabrika yaptık” lafını duymaz olduk.

Her türden yönetimler, masanın işveren tarafında, kimi politikacılar seçim zamanı, belli ki önce yiyorlar sonra açların sofralarına oturup, oy istiyorlar. Yoksa, bu düzen böyle mi kalırdı?

Buna karşılık, sosyal devlet anlayışı kurumsallaşmış ülkelerde, refah artışından alınacak pay bile garantilidir. Sen, “Kalkındım…Geliştim…” dersen hemen faturayı önüne korlar; “o halde benim katma değerimi de ver” derler!

Oysa, bizde emekliler dahil, çalışma yaşamının tüm unsurları, en başta “yalancı enflasyonla” ezilmektedirler.

O arada, taşeronlaşma, esnek veya kayıt dışı çalıştırılma ve sendikal yetki göçermesi iş barışının sınırlarını zorlamaktadır.

Nitekim, İzmir’de kurulu BMC fabrikasının 1500 işçisi, 10 aydır maaşlarını alamamaktadır.

İşçiler, seslerini duyurabilmek için bir boydan iki koldan; Ankara ve İstanbul’a yürümekteler.

Denizli’deki DEBA, Ankara’daki Togo, İstanbul’daki Şişe Cam işçileri ve THY çalışanları dahil daha nicesi gibi, ekmeklerinin derdindedirler.

Bu emekçileri “kapı dışarı etmek” isteyenlere ve bu duruma kayıtsız kalanlara sormak gerekir:

-Siz, hiç sofranızdaki zeytini sayarak yediniz mi?

-Siz, hiç bebelerinizi battaniye ile ısıtmak zorunda kaldınız mı?

-Siz, hiç alacaklı bakkalın önünden geçmekten utandınız mı?

-Siz, hiç yeni evlendiğiniz eşinize “beni işten çıkarıyorlar” demek durumunda kaldınız mı?

-Siz, hiç bayramda seyranda ana-babalarınızı bile ziyaret etmekten yoksun kaldınız mı?

İşte bu işsizlik melanetinin neden olacağı yoksulluk bir yana sosyal kayıpları da en azından anlamanız, anlamaya çalışmamız gerekir.

O nedenle, elinizde ne kadar fon, gelir kalemi ve olanak varsa, bu insanların derdine derman olacak şekilde kullanmak gerekiyor…

Ancak ne yazık ki Türkiye, ekonomik tercihleriyle ve sosyalliği ile o duyarlık noktasından uzakta…

Geçenlerde bir “sendika ağasının” kızının, bir bankada 20 milyon dolar hesabı olduğu haberleştirildi. Öte yanda, siyasetin işçiye bakışı malum… Akademik dünya ve basının hali ortada…

Ve daha da acısı Türkiye yatırım yapmıyor, istihdamı artırmak bir yana, işsiz sayısı artıyor.

İstatistiğin (TÜİK) 2012 verileriyle “resmi işsiz” oranı % 9,4. DİSK, “bir dakika” diyor!

Gerçekte bu oran, iş aramaktan vazgeçenler eklendiğinde % 15,45’e çıkıyor, yani, 4 milyon 621 bin kişi işsiz…

Bununla da kalmıyor, “geniş tanımlı işsizlik” hesabına vurulduğunda, toplam işsizlik oranı % 18,62 deniyor. Bu, 5 milyon 571 bin işsiz demek!

Çok büyük bir oran, ürkütücü bir sayı…

Kuşkusuz, Anadolu kentlerinde üst yapıya ilişkin belli bir canlanma var, ama istihdam sorununu oteller değil fabrikalar çözecek; bu anlamda elle tutulur yeni tesisler görünmüyor…

Tarım, istihdam artışının hala üçte birini potansiyelini taşıyor, yeni limanlar ve Organize Sanayi Bölgeleri ile 10’ar, 20’şer bin kişiye iş kapısı açılacağı müjdesiyle avunuluyor…

Fakat sorun milyonların sorunu. Aileleriyle birlikte en az 20 milyonu, yani her dört kişiden birini yakından ilgilendiren bir toplumsal, dahası neredeyse ulusal bir sorun…

Her yıl yüz binlerle ifade edilen yeni iş gücünün ekonomiye katılması neredeyse zorunlu…

O nedenle istihdam olgusu, ciddi bir planlamayla ele alınmayı bekliyor.

Bir ülke borsa ve faize çalışarak kalkınamaz. Tam tersine borçlanır.

Ve bir halk borç içindeyken, "tasarrufun gücü" yatırımların arkasına tam olarak konulamazken, yeni iş kapıları kolay kolay açılamaz.

Tüm bunlara karşın, öncelikli uğraşımız, güvenli, güvenceli, insan onuruna yaraşır iş sağlamak, iş alanları açmak, olmalıdır.

Ancak, o kıvama gelene dek, tek bir emekçiyi bile meçhule atmamaya ve aileleriyle birlikte yaşamlarını heba etmemeye azami özeni göstermek zorundayız…

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..