- Kategori
- İstanbul
İstanbul'u uzaktan ve geniş bir açıdan görmek ister misiniz?

İstanbul'un betonlaşmamış hali çok daha güzeldi...Bu da, öyle bir zamana ait bir resimdir...
BUNUN İÇİN İSTANBUL'A MARMARA DENİZİ'NDE YAKLAŞMAK GEREKİR...
Fakat, daha İstanbul'a yaklaşmadan sağınızda yer alan Prens Adaları dikkatinizi çeker... Başta Büyükada, Heybeli ve Burgaz adaları olmak üzere 9 adadan oluşan bu adalar, Bizans döneminde ceza alan ünlü kişilerin sürgün olarak gönderildiği adalardır... Bu adalardan biri de hepimizin yakından bildiği "Yassıada"dır...
Hem Bizans dönemindeki sürgünlerin hem de 1960 Askeri Darbesi'nden sonra tutuklanarak yargılanmak üzere buraya getirilen kendi insanlarımızın ağzından;
"Ada sahillerinde bekliyorum,
Her zaman yollarını gözlüyorum..." çağrısına uymak gelir içinizden...
Hele hele;
"Yine bu yıl ada sensiz, içime hiç sinmedi
Ben de şaştım, nasıl oldu da yüreğime inmedi" nağmeleri de, yalnızlığın ve özlemin duygulardaki sızlanışını hissettirir size...
x x x
Askeri darbeden sonra, Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada ünlü şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel'in şu dörtlüğünü hatırlamadan geçmeyelim adaları...
"Bilmiyor gülmeyi sakinlerinin binde biri,
Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada,
Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür
Mavi bir gölde elem katresidir Yassıada."
x x x
Sedef Adası, Büyükada, Heybeli, Kınalı adalarının her birini geçerken başka bir şarkı çalınır kulaklarınızda...
"Adanın yeşil çamları aşkımıza yer olsun,
Ne çare ayırdı felek kalplerimiz bir olsun..." şarkısı, adalarda başlayan ümitsiz bir aşkın hüznünü anlatır size...
"Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık...
Sandallarımız neşe dolar zevke dalardık..." şarkısı ise, geçmişte, tadı damağınızda kalmış güzel günleri hatırlatır.
x x x
Adalara çıkıp iç güzelliklerini göremeden yanlarından geçmek sizi biraz üzer ama, biraz sonra karşınıza çıkacak olan Çamlıca bahçelerinden saz eşliğinde gelen nağmeler, size adaları bir anda unutturur.
"Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde,
Bülbül sesi var şarkıların nağmelerinde..."
Hayalinizde canlandırdığınız Çamlıca bahçelerini gezerken; başka bir yerden kulağınıza gelen nağmeler, sizi, tatlı bir huzur için sanki Kalamış'a davet eder...
"İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar,
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar,
Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan,
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan..."
x x x
İstanbul'a girmeden, Kız Kulesi'nin arkasında saklanan Üsküdar'ın "...durun bakalım nereye gidiyordunuz; İstanbul'a geliş-gidiş benden sorulur" diyen sesini duyar gibi olursunuz.
"İstanbul'dan Üsküdar'a bir yol gider,
Hanımlara deste deste gül gider..."
Bu şarkı, İstanbul'un iki yakasını ne de güzel kaynaştırır birbirine...
Kaynaştırır ama, İstanbul'dan Üsküdar'a giderken siz, siz olun da yağmurlu havayı seçmeyin; Çünkü etekleriniz çamur içinde kalır..
"Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur,
Katibimin seteresi uzun eteği çamur..." bu nedenle söylenmiştir.
x x x
Üsküdar'ı geçmeden önce, hemen sağ yanınızda ve Salacak kıyısından, --eskilerin tabiri ile-- "bir ok atımlık" uzaklıkta, deniz üstünde küçük bir adacıkta bulunan ve "hakkında anlatılan ve hangisinin doğru olduğu pek bilinmeyen hikayeleri ile ünlü" tarihi Kız Kulesi'nde, isterseniz biraz soluklanıp ve çayınızı yudumlarken İstanbul'un görünen yerlerini uzaktan izleyebilirsiniz.
Buradan geniş açılı bir bakışla gözünüze ilk çarpan, tam karşınızda, Osmanlı tarihinin siyasi, sosyal ve kültürel yaşamının merkezi olan Topkapı Sarayı olur...(x)
Sarayın sol arkasında biraz uzakta kalan Ayasofya(kilise, cami, müze) ve Sultanahmet Camii'nin, "bize uğramadan İstanbul'u terk etmeyin!" dediklerini duyar gibi olursunuz...
Hemen sağınızda ise, "İstanbul'u gezmeden önce bana gelin ve bu şehrin tüm güzelliklerini benden seyredin!" diyen ve Bizans döneminde Galata bölgesinde yerleşen Cenovalıların inşa ettiği Galata Kulesi sizi çağırır.
Bakışlarınızı, biraz sola kaydırırsanız ,Galata Köprüsü'ne yanaşmış vapurların, şu anda bulunduğunuz Kız Kulesi'nin yanından ve önünden geçerek Üsküdar'a ve Kadıköy'e hareket etmek üzere beklediklerini görürüsünüz...
Zaman, bir namaz vakti ise, Galata Köprüsü'nün öteki ucunda yer alan Eminönü'ndeki Yeni Camii'nden, inananları ibadete çağıran ezan sesi, hoş bir seda gibi gelir size...
Kız Kulesi'nde dinlendikten sonra, ilk geleceğiniz yer Eminönü olsun. Burada Camii'nin hemen yanındaki kapıdan tarihi Mısır Çarşısı'na girebilirsiniz...Burasını gezdikten sonra, yolunuza devam ederek yerli ve yabancı misafirlerin İstanbul'a geldiklerinde muhakkak uğradıkları Kapalı Çarşı'ya girersiniz. Ama çarşı içinde kaybolursanız karışmam...
Şimdi bayanlar için bir uyarım var...İstanbul içinde dolaşırken önünüzde, yanınızda, arkanızda, "kız sen İstanbul'un neresindensin?" diye bir ses duyarsanız sakın alınmayın, kızmayın...Bu da, İstanbul'un güzel kızları için bestelenmiş bir gönül şarkısıdır...
Bir sonraki gezide, İstanbul'a Karadeniz'den girelim...
cdenizkent
------------------- :
(x)
Topkapı Sarayı için de, özel bir blog yazmaya çalışacağım...