Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Edebiyat
 

İstanbulla bir başıma

İstanbulla baş başa kalmalı zaman zaman insan. İçini dökmeli ona ve doldurmalı içini onunla.

Yalnız belli kuralları vardır İstanbulla baş başa kalmanın. Yüreyeceksin mesela nefesin kesilene kadar hem de... Dar sokaklar olmalı yürüdüğün yerler. Pek fazla kimsenin uğramadığı sokaklar... Kalabalığın içine karışmamalısın. Kapkaç korkusundan değil ama yalnızlığının hakkını verebilmek için. O daracık sokaklarda yaşayan büyük dünyaları görebilmeli gözlerin ve düşünmeli beynin gördüklerini ve düşündüklerini yüreğine süzdürebilmelisin. Artık adım başı karşına çıkan o cafcaflı, albenili alışveriş merkezleri aldatmamalı seni asla. Unutmamalısın: o büyük yerlerde küçük dünyalara yer var sadece ve bir o kadar küçük düşüncelere. Eğer sen İstanbullaysan İstanbul kadar büyük ve en az onun kadar karmaşık düşünmelisin.

Kulağında bir müzik olmalı mutlaka; ama öyle Edith Piaf, Mariah Carey gibilerini dinlememelisin. Onlar da güzeldir, eyvallah, ama yakışık almaz İstanbuldaki yalnızlık turuna. İstanbul'a ve sana böyle anlarda en çok türküler yaraşır. Kulağındaki ses Ahmet Kaya'nın olmalı, Edip Akbayram'ın, Erkan Oğur'un, İlkay Akkaya'nın ya da... Onlar eşlik etmeli senin bu sergüzeştine.

Hava mutlaka bulutlu ve rüzgarlı olmalı. Hani yağmur ha yağdı ha yağacak cinsinden ve sen üstüne ince bir şeyler giymelisin. Çünkü böyle anlarda üşümeli insan. Üşümeli ki yüreğindeki yangınını bir an olsun serinletebilsin. Üşümeli ki bir çay molası verdiğinde o sıcacık çayın değerini ve çayla birlikte bir sıcaklığa ne kadar hasret kaldığını anlasın...

Cam kenarında oturuyor olmalısın çayını yudumlarken ve gözlerin hep uzaklara bakıyor olmalı. Çayını mutlaka ince belli cam bardakta içmeli ve onu avcunun içinde sıkıca tutmalısın. Isınmak için değil ama sevgilinin avuçiçindeki sıcaklığını hatırlamak için.

Mutlaka Boğaz'a uğramalı yolun. Boğaz'a doğru yürürken sokaka simitçilerine uğramalı, simidini alırken simitçiyle konuşmalısın... Sana söyleyecek bir sözü vardır mutlaka. O farketmez nice filozoflara taş çıkartacak sözler söylediğini ama sen anlamlısın basit sanılan bir sözün altında yatan o derin anlamı.

Boğaz'a verdığında elindeki o kuru simidi paylaşmalısın martılarla. Bir an için kulağındaki türküyü kapatıp martıların, İstanbul'un türküsünü dinlemelisin ve hissetmelisin türküler kadar bir paylaşımın da ne kadar güzel olduğunu bir kuru simitle bile de olsa.

Bastırmalısın içindeki sesi, cevapsız soruları. Bir türkü de sen söylemelisin, gelen geçenin bakışlarına aldırmadan. Söylediğin türküde aşk olmalı, ayrılık kokmalı, bir paylaşıma davet olmalı ve titremeli sesin türkünü söylerken. Üşüdüğünden değil ama yüreğindeki depremden...

Uzaklara bakarken gözlerin İstanbul'a uzak kalmış sürgün insanlarını düşünmelisin. Nazım Hikmet'i mesela... Ve istanbul için yazılmış milyonlarca şiiriden bir iki dize dökülmeli rüzgardan çatlayan dudaklarından.
Hatırlasana ne diyordu Nazım Hikmet: "İsatnbul'da, Tevkifane avlusunda,
Güneşli bir kış günü yağmurdan sonra
Dünyayı, memeleketimi ve seni düşündüm."
İşte sen de uzaklara bakarken sadece sevdiğini değil dünyayı, o ve memleketini de düşünmelisin. İnsanlığın ne olduğunu bilerek bakmalısın gördüğün her insana ve etrafındaki camilere, saraylara, kümbetlere bakarken tarihini düşünmelisin. Sadece yaşadığı toprağın tarihini değil kendi tarihini de düşünmeli insan ve kaygılanmalı tarih sahnesinde kıyısından köşesinden de olsa bir yerim olacak mı diye.

İstanbul denizi ve martılarıyla bir hırçın bir çocuk... İstanbul elinde bastonuyla yaşamaya çalışan ve yaşamaya direnen bir ihtiyar... İstanbul kaldırım taşlarıyla bir ayyaş... İstanbulGalata Kulesiyle okumuş bir serseri... İstanbul Kız KUlesiyle nazlı bir gelinlik kız... İstanbul her şeyiyle bir memleket, bir dünya...

Ve sen, yalnızlığını takıp koluna kendine yoldaş tuttuğun İstanbul'da içindeki sevda yangınıyla, hayat kavganla, emeğe olan aşkınla koca şehirdeki yalnızlığına kahretmek yerine bütün bunları yaşayabilmenin mutluluğu ve asimile olmamanın verdiği gururla bin kere düşsen bile, İstanbul gibi hayat tarafından defalarca kuşatılsan bile insan olmanın ve İstanbul'da yaşamanın tadını çıkartmalısın!..

 
Toplam blog
: 32
: 570
Kayıt tarihi
: 23.09.08
 
 

İstanbul Ünüversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. 6  yıldır özel bir dershanede edebiyat öğ..