Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İsveçte gayet yasal bir Korsan Hareket: Korsan Parti

İsveçte gayet yasal bir Korsan Hareket: Korsan Parti
 

Korsan Parti'nin amblemi. siyahla beyaz bence yakışmış.


Biliyordum. Bir gün “korsan bir parti kurulacağını” biliyordum. Lakin, internette dolaşan hayalet gemilerin kaptanlarının, yasal bir parti kurup 2009 Avrupa Parlementosu seçimlerinde bir sandalye kazanabileceğini ben bile hayal etmemiştim. Olsa olsa bilgisayar korsanlarının gerçekten yasadışı bir Korsan Partisi -Kara Korsan Partisi kurabileceklerini ve sistemi fena halde tehdit edeceklerini hayal etmiştim. Benim dediğim de zaten yakın gelecekte olacak, belki de başlamıştır bile. Ama şu anki “yasal” Korsan Partisi bildiğiniz partilerden çok farklı. (Korsan Parti bizde de kurulursa kısaltması "Kara Korsan Parti- KKP veya kısaca Kara Parti olsun:)

Yakın geleceğin siyasal oluşumlarının ilk ve en önemli örneği bana kalırsa. Bizde de bir an önce bir şubesinin açılmasını ve çalışmalara başlamasını diliyorum ve şimdiden Türkiye’de kurulacak Korsan Parti’yi destekleyeceğimi duyuruyorum. ve kısaca kara parti demek istiyorum:) yalnız partiye ilk üye olacakların korsan cd çoğaltıcıları olacağından şüpheliyim:)

Türkiye'de “Korsan’a Hayır” kampanyaları düzenlenirken acaba Avrupa’nın sosyal devlet anlayışı en gelişmiş ülkelerinden olan İsveç’te neden insanlar Korsan Parti kurma ihtiyacı duyuyorlar diye sormak lazım.

Acaba rahat mı batmıştır bu İsveçlilere ve neden yıllık gelirleri bizim üç katımız olan bu refah toplumunda insanlar internetten müzik, film paylaşımının serbest bırakılmasını ve daha fazla kişisel özgürlük istemektedirler? Hali vakti yerinde olduğu halde dertleri nedir ki bu insanların da tekelci dev medya endüstrilerine para vermek istememektedirler? Ama demek ki demokrasi talebi böyle bir şey. Paran olduğu halde, derdin tasan olmadığı halde bile daha fazla özgürlük, demokrasi, eşitlik ve adalet istemek. Demokrasi bitmeyen bir talep dünyanın her yerinde.

Telif ve Patent Hakları konularında reformlar yapma iddiası olan Korsan Partisi 2006 yılında İsveç’te kuruldu. Telif haklarının yanı sıra, gerçek hayatta ve sanal ortamda kişilik haklarının korunması ve devlet uygulamalarının saydamlaştırılması konusunda mücadele vermeyi amaçlıyorlar. Bu konuda internet üzerinden örgütlenmeyi hızlı ve ekonomik bulduklarından çok kısa sürede hem seslerini duyurmayı başarmaları ve hem de Avrupa Parlementosu’nda temsil hakkı kazanmış olmaları bir anda tüm dünyanın ilgisini onların üzerine çekti.

Bugün altı Avrupa ülkesinde resmi olarak kayıtlı ve aktifler, dünyada ise henüz resmiyet kazanmamış olmalarına rağmen 17 ülkede üye kayıtları açmışlar.

Korsan Parti'nin ne merkezi ne de binası yok, internet üzerinden örgütleniyor, internet kafede buluşuyorlar. En genci 13 yaşında ve oldukça aktif bir üyesi dahil, resmi üye sayısı 49 bin civarında.

Korsan Parti’nin İlkelerinin beyan edildiği 3.2 nolu bölümün 2008 yılında son yapılan değişiklikle “Giriş” kısmı şu şekilde (çeviri bana ait) :

“Bizler, çeşitlilik ve açıklık gibi karakteristik özelliklerle tariflenen bilgi toplumunun oluşumunu kolaylaştırmak adına bu yöndeki küresel düzenlemeleri değiştirmeyi amaçlıyoruz. Bu değişimi, yurttaşlık ve kişilik haklarına olduğu kadar telif ve patent haklarına yüksek düzeyde saygı temelinde yaklaşarak yapıyoruz.” 1

Korsan Parti’nin üç temel inancı; yurttaşların haklarının korunması gereği, kültürümüzü özgürleştirme iradesi ve patentlerin (telif hakları anlamında- B.A.) ve özel tekellerin toplumumuzu harabettiği kavrayışıdır.

Toplumumuz, pratik anlamda her bireyin kayıt altına alındığı ve gözetlendiği bir kontrol ve gözetim toplumudur. Bütün yurttaşlarını gözetlemeyi empoze etmek ve bu sayede yurttaşlarına birer şüpheli gibi yaklaşmak modern hukuk toplumuna aykırıdır.

Telif hakları, toplumun yararlanması için, yaratıcı faaliyetleri, kültürel üretimlerin yayılmasını ve gelişimini teşvik etmek amacıyla geliştirilmiştir. Bu hedeflere ulaşmak için, piyasada ulaşılabilirlik ve dağıtıma dair ortak talepler ile, eser sahibinin tasdik edilmesi ve hakettiğini alması arasında bir dengeye ihtiyacımız vardır. Günümüzün telif hakları sisteminin dengesiz olduğunu iddia ediyoruz. Kültürel üretimin ve bilginin herkes için eşitlik ilkesine dayanarak ücretsiz olması bütün bir toplumun çıkarınadır. İddia ediyoruz ki, günümüzün telif haklarının yaygın olarak ve sistematik bir biçimde istismarı kültürel üretimlerin yaratılmasını ve erişimini kısıtladığı için bu amaçlara ters etkide bulunmaktadır.

Özel tekeller, fiyatların yükseltilmesine ve yurttaşlar için görünmeyen pek çok bedellere neden olmaları bakımından toplumun en büyük düşmanlarından biridir. Patentler, fikirlere dayalı olarak tekeller için tasdik edilmektedir. Büyük anonim şirketler, eşitlik ilkesi temelinde kendileriyle rekabet etmelerini engellemek amacıyla, küçük rakiplerine karşı kullanmak üzere patent haklarını ellerinde tutma yönünde gayretkeş bir yarış içindedirler. Tekelciliğin hedefi, piyasanın kaldırabileceği fiyatlar ve yasal şartları düzenlemek değil, haksız kazançlarından elde edilmiş haklarını fiyatları yükseltmek amacyla bir basamak haline getirmelerinin yanı sıra, kullanım ve lisans haklarından doğan dengesiz yasal şartlar getirmektir. Zararlı ve gereksiz tekelci ortamları yaratan koşullara bir sınır getirmek istiyoruz."

Demokrasi, Yurttaşlık Hakları ve Kişisel Özgürlükler” başlıklı ikinci bölümde ise, İsveç yurttaşlarının İsveç devletinin anti-terör tanımı altında kimi güvenlik uygulamaları ve yasal düzenlemeleri karşısında kişisel özgürlüklere yapılan müdahalelerin dikkatle izlenmesinin ve yurttaşların haklarına sahip çıkmaları gerektiğinin altı çizilmektedir.

“Her yurttaşın, anayasanın özünde belirtildiği gibi kimliğini açıklamama (anonim kalma- b.a ) ve bireysel haklar çerçevesinde kişisel bilgilerinin her türlü kullanımını denetleme hakkı sağlanmalıdır.”

"Korsan Parti-(si), terörle ilgili suçlara dair özel yasalara karşıdır. İsveç yurttaşlarını ya da mülklerin tehdit etmeye veya zarar vermeye yönelik halihazırdaki yasalarda bulunan cezalar ve suç tanımları yeterlidir. Bugünün terör karşıtı yasaları, mevcut yasal işleyişi hiçe saymakta ve bu yasaların göçmenler ve rejim muhaliflerinin aleyhine kullanılmasına neden olmaktadır.” (bu paragraf Ocak 2008’de eklenmiş)

…..

"Elektronik posta gizliliği yasası, genel toplumsal iletişim yasası şeklinde yeniden düzenlenmelidir. Tıpkı bugün, bir başka kişiye ait mektubun okunmasının yasak olması gibi, e-posta, sms ve diğer ileti türlerinin okunması, kullanılan teknoloji ya da operatöre bağlı olmaksızın yasaklanmalıdır"

………

“İşverenler, çalışanların iletilerini, yalnızca teknik işlevsellik veya çalışan kişinin işle ilgili görevlerine dair doğrudan bağlantı sırasında ulaşabilmelidir. Hükümet, ancak hakkında suç işlediğine dair kesin bir deliller olduğunda bahsi geçen yurttaşın ifadelerine ulaşabilmeli veya bu kişiyi gözetim altına alabilmeldir. Bunun dışındaki bütün durumlarda hükümet, yurttaşlarının masum olduklarını kabul etmeli ve onları rahat bırakmalıdır."

(çev. B.A.)

Bu parti İsveçte ve giderek dünya çapında kişisel bilgilerin korunması ve elektronik ortamda iletişim özgürlüğü için mücadele veredursun, bizde kişisel verilerin korunması kanun tasarısı henüz mecliste beklemektedir. Bu tasarı ile ilgili olarak 28. 5. 2008 tarihinde yazmış olduğum “Şeffaf Vatandaş, Geçirgen Devlet” başlıklı yazımda, belirttiğim gibi, hazırlanan kanun tasarısında, devletin milli güvenliği, ve istihbarat toplama amacıyla görev ve yetkilerinin gerektirdiği konularda kişisel verilerin devlet ya da 3. kişilerce kullanılıp kamuya açıklanmasının sınırlandırılması konusu, yasada yoruma açık bırakılmış.

Yazıda, kişisel verilerin izinsiz elde edilmesi ve ifşa edilmesine “milli güvenlik” gibi tanımı devlet tarafından yapılan muğlak alanlar gerekçe gösterilerek şimdiden kişisel veriler konusunda hak ihlallerine zemin hazırlanmış olduğuna dikkat çekmiştim.

Şu an T.B.M.M.'de kabul edilmeyi bekleyen "Kişisel Verilerin Korunması hakkında Kanun Tasarısı"nın 8. maddesinin 2. fıkrasında:

2) Milli güvenliğin ve milli savunmanın sağlanması, suçun önlenmesi veya soruşturulması amacıyla yapılan istihbari faaliyetlerle ilgili olarak kanundan doğan bir görevin yerine getirilmesi için gerekli olması halinde de kamu kurum ve kuruluşlarınca kişisel veriler ilgili kamu kurum ve kuruluşuna aktarılabilir.”

Deniyor ve ardından

12. maddenin 3. fıkrasında, "kişisel verilerin kayıtlarının doğru ya da eksik olup olmadığının yurttaşlar tarafından denetime açık olması" konusuna yine milli güvenlik konuları gerekçe gösterilerek sınırlandırma getirilmektedir.

devamında veri kütüğü sahibinin, yani vatandaşın, verilerin kullanılmasına ve paylaşılmasına itiraz talebi üzerine yapmakla yükümlü oldukları sayılıp altına yine devletin verileri silme veya açıklama yükümlülüğüne bir istisna eklenmiş:

3) Bu maddede sayılan haklar aşağıda sayılan hallerde sınırlandırılabilir:

a) Milli güvenliğin korunması, milli savunmanın gerçekleştirilmesi, suçun önlenmesi veya istihbarat amacıyla yapılan faaliyetlerle ilgili olarak kanundan doğan bir görevin yerine getirilmesi”......

 

Yeri gelmişken yeniden görüşümü belirtmek istiyorum. Bence kanun taslağı bu şekliyle yasalaşmamalıdır. Çünkü bu fıkralarla (hakkaten fıkra gibi) devlete tanınan bazı istisnalara dayandırılarak yurttaşların kişisel haklarını “keyfi olarak kısıtlama” fırsatı verilerek, yurttaşların değil yine devletin hakları korunmaktadır.

Bu yasa tasarısı demokratik ya da, yurttaş odaklı değildir. Yine her koşulda devleti koruyan ve devletin hareket alanını açan ve çok çeşitli yorumlara meydan verecek yasal boşluklar oluşturularak yurttaşların özgürlük alanları “sanki koruyormuş gibi yapılarak yine başka bir yönden denetim altına alınmaktadır. Kısaca yurttaşı değil devleti esas alan eski zihniyet devam etmektedir.

Telif hakları konusunda gelince, Türkiye’de, evinizde kendiniz veya arkadaşlarınız için sevdiğiniz bir müzisyenin albümünü veya bir bilgisayar programı –kar amacı gütmeksizin kopyaladığınızda dahi 5846 sayılı telif hakları yasası gereğince bir eseri izinsiz çoğaltmış ve eser sahibinin telih haklarını ihlal etmiş oluyorsunuz. Aynı durum, internet üzerinde bir şarkının paylaşımı için de geçerlidir.

Nitekim eser, bulunduğu ortamdan bir başka ortama kopyalanmış olduğundan ve bu noktada eser sahibi/sahiplerinin mevcut yasalara göre hakları ihlal edilmiş olduğundan internetten bedava şarkı ya da program kopyalamak/indirmek yasal olarak suçtur. Aynı şekilde bu yolla izinsiz çoğaltılmış herhangi bir eseri satın almak da yasal olmayan yollardan üretilmiş bir ürünü alarak suçu teşvik etmenize ve dolaylı yoldan eser sahibinin haklarını çiğnemenize neden oluyor.

Ancak sistemdeki ve piyasadaki adaletsiz koşullar insanları, napster” ya da Limewire gibi p2p (kişiden kişiye) siteleri kullanmaya ve dağıtım şirketlerinin devre dışı bırakılmasına neden oldu. Yani iki kişi sevdikleri bir şarkıyı nasıl internet üzerinden birbirlerine yollayabiliyorlarsa, bu siteler de aynı şekilde farklı yerlerden bağlanan kullanıcılar için bir ağ kurulmasını ve her tür materyalin –birbirini tanımayan kişilerce paylaşılmasını sağlayan hizmet sağlayıcı sitelerdir. Yapılan iş yasal değildir ama fiili durum yaygın bir gerçektir. Bu durum zaten yeni yasal düzenlemenin gerekli olduğunu gösteriyor.

Ankara’lı rock grubu Cici Bebe geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkardığı albümünü korsan uygulamaları protesto etmek için boş olarak 1 liraya satışa çıkardı ve şarkıların kendi internet sitelerinden ücretli olarak indirilebileceğini duyurdu. Dağıtım şirketleri ile değil, kendi imkanlarıyla albüm satmak için buldukları bu çözüm ilginç.( İşe yarayıp yaramadığı şimdilik Cici Bebe'nin bildiği bir şey sanırım. Korsan çoğaltımlar yüzünden albüm çıkarmak, ve satmak tarih oldu bile. Onun yerine tek şarkılık albümler yapılıyor ya da dağıtımın kolaylaşması sayesinde sanatçılar kendi eserlerini internet üzerinden veya başka biçimlerde satışa sunabiliyorlar.

Aynı durum sinema için de geçerlidir. Ancak bağımsız sinema bir süredir bu tekellerin kontrolüne rağmen çeşitlenmekte, düşük bütçeli ama çok kaliteli yapımlar yarışmalarda ödül alabilmekte internet ortamında hızla tanıtılarak izleyiciye ulaştırılabilmektedir.

Burada aslında hala albüm yapılıyorsa kazançlı çıkan tek bir taraf vardır: Karlarına kar katan devasa müzik veya film şirketleri. Çünkü artık bir ürünün korsan kopyasına gösterilen talep de o ürünün popülerleşmesi anlamına geldiğinden kimi şirketlerin bu korsan kopyalamayı el altından yaptırdıkları bile iddia edilmektedir. Albüm daha piyasaya çıkmadan korsan kopyasının piyasada olması bu piyasanın şirketlerin içinde birilerince de beslendiğini düşündürüyor. Tıpkı büyük markaların taklit ürünlerinin, orijinal markaları üreten şirketlerce piyasaya sürülmesi ve taklit piyasasının karlarını da kontrol etmek istemesi ve bu karlardan da pay almak istemesi gibi.

Kısaca her şey büyük şirketlerin daha büyük, küçük şirketlerinse giderek yok olması üzerine kurulu kapitalist düzeneğin kurallarına tabiidir. Ancak bu durum giderek kırılma ve daha çoğulcu üretim biçimlerine dönüşme yönünde hızla ilerliyor.

Nitekim korsan yayıncılığın da birinci sorumlusu kar hırsıyla, topluma ulaşmak isteyen ancak piyasayı kontrol eden bu dev şirketlerin aracılığı olmaksızın halka ulaşamayan sanatçıları ve kültürel üretimi kıskaca alan ve kendi haklarını koruyan sözleşmelere imza attıran bu büyük şirketlerin pazar üzerindeki kontrolleri yüzünden, eserin henüz üretiminden başlayarak içeriği, kaç kopya yapılacağı, nereye dağıtılacağı ve nasıl tanıtılacağı -yasalarda aksi yazılsa bile- sanatçının denetiminde değildir.

Bestecisinden, düzenlemecisine, şarkıcısından, senaristlerine, bu tekelleşmiş kültür endüstrisinin dev şirketleri yüzünden sanatçılar ve tüketiciler resmen maymuna çevrilmektedir.

Sanat üretimini yapan eser sahiplerinin nasıl yaşayacağı, ne konuşacağı, kiminle nereye gideceği, sanatını nasıl hayata geçireceği, yalnızca bu anonim şirketlerce “piyasanın kuralları böyle” diyerek durmadan kontrol edilirken, sanatçılar şirketlerin kar hırslarını gizledikleri yollardan geçmeye zorlanmaktadırlar. Gerçekten de bu sömürü düzeninden en çok zarar eden, ne yazık ki şirketlerce eli kolu bağlanmış ve istediği sanatsal ve kültürel üretimi yapma özgürlüğünü kaybetmiş olan sanatçılardır.

Bu nedenle sanatçıların da bu dev şirketlerin piyasadaki dengesiz ağırlığına karşı bireysel veya bir araya gelerek çalışmalar yapmaları, hayranlarına ve izleyicilerine bireysel çabalarıyla internet üzerinden ya da kuracakları özel girişim yollarıyla ulaşmanın yollarını bulmaları gerekmektedir. Pek çok yetenek, daha özgür yollardan izleyicilere ulaşabilse kendisini sanatıyla geçindirmenin yolunu bulabilecekken, daha gün yüzüne çıkamadan çarkın dişlileri arasında kaybolup gitmektedir.

Tükeciler de bu şirketlerin karlı gördükleri alanları tüketmeye zorlanmakta ve adeta bir kültürel bombardımana maruz kalmaktalar. İçeriği gerçekten iyi olup olmadığı şüphe götürür “eser” ler, çok daha kaliteli ve emek isteyen diğer sanatsal ürünlerin yanında –şirketler tarafından "daha karlı" bulunduğu için gözden kolaylıkla kaçmakta ve gerçekten ilginç, yeni, iyi, sanat yönü kuvvetli kültür ürünleri topluma ulaş-tırıl-mamaktadır.

Bir tüketici olarak da belirli şirketlerce pazarlama hakimiyeti sayesinde empoze edilen kültür ürünlerinin tüketimine zorlanmaya da karşı koymak gereklidir. Korsan çoğaltımlar yerine sanatçıları da gözeten başka kamuoyu baskı yöntemleri geliştirmek gereklidir. Bunlardan biri yeni yasal düzenleme ve yaptırımlardır.

İnternet üzerinde tamamen kişisel iletim ile bir başka kullanıcıyla birebir gerçekleştirilen bir eser paylaşımında yepyeni ekonomik çözümler bulunması gerekir.

Örneğin, internet üzerinde kütüphaneler gibi abone olunan ve içeriğinden yıllık belli bir ücret karşılığında faydalanılan aracı kuruluşlar olabilir. Eser sahipleri ile bağlantıya geçen bu kuruluşlar doğrudan eser sahibine telif ödeyerek, eserin dağıtımının internet üzerinden belli koşullarda gerçekleştirilebileceğinin teminatını verebilirler.

Bu dev tekel konumundaki şirketler bir yandan sanatçıyı, bir yandan da halkı kıskaca almaya devam ettiği sürece korsan yollar hep bulunacaktır. Çünkü korsanlar da teknolojiyi takip edebilirler:).

Bu yüzden sanatçılar emeklerini korumak istiyorlarsa “Korsana hayır” demek, polis baskınlarıda boy göstermek yetmez. Şirketlerin haksız rekabet yaratan yasal düzenlemelere karşı baskılanması ve kişisel iletişim haklarının korunması gereklidir.

Haksız kazanç elde eden ve bir de üstüne, mp3 formatındaki şarkıları izinsiz indirenlere açtıkları davaları kazanıp şarkı başına yüzbinlerce dolar tazminat kazanan dağıtımcı ve yapımcı şirketlerin haklarını koruyan yasalar kamuoyu tarafından değişen piyasa koşullarına göre yeniden düzenlenmediği sürece korsan ne dünyada ne de Türkiye’de engellenemez. Bir süredir müzik cd’lerinin veya programların içine eklenen kopyalanmayı engelleyen şifrelerin kırılması ve takibi imkansız kılan yeni yöntemlerin bulunması da mümkün.

Eğer sanatçının ve sanatçıya sponsor olan firmaların telif hakları gerçekten korunmak isteniyorsa, özgür kültürel üretiminin rekabetine engel oluşturmuş olan ve her geçen gün yeni sözleşme şartlarıyla tüketiciyi kısıtlayan bu dev şirketler, her gün yeni şekilleri bulunan korsan üretim ve paylaşım yüzünden yokolmayla mücadele edemeyerek dönüşmek zorunda kalacaklar. Ama daha da kötüsü, olan, her durumda bireysel olarak kendini yenilemek zorunda olan sanatçılara ve kültürel üretimden yeterince ve eşit olarak faydalanamayan halka olmaktadır.

Bu ülkede korsan kitap engellenmek isteniyorsa önce yayıncılığın üzerindeki vergilerin düşürülmesi gereklidir. Yalnızca polisiye denetimlerle sorun çözülemez çünkü bu korsan kitapları, cd’leri kopyalama ve dağıtım maliyetinin giderek düşmeye başlaması karşısında insanlar bu ürünleri daha az para vererek satın almayı ve tüketmeye yöneliyorlar. Hali vakti yerinde olan bir kişi öncelikle bir eserin orijinal, özgün kopyasını edinmek ister ancak bu noktada da kimse kazıklanmak istemez.

Korsan piyasasındaki sorun bence insanlarda “dev şirketler tarafından kazıklandıklarına" dair bir inanç oluşmuş olmasıdır. Milyonlarca dolarlık karlarıyla bu dev şirketler sanatçıları da halkı da sömürmektedir. Devlet aldığı vergiye baktığından yurttaşları değil bu şirketlerin karlarını gözeten düzenlemelere karşı kayıtsızdır.

Bir kişiye aynı ürünün –yasal olmayan- bir kopyasını 5 liraya bulabilirken bir müzik cd'sine 15 lira öde” demek gerçekten de saçma. Ya hiç tüketemeyecektir ya da bu ürüne başka yoldan ulaşabiliyorsa “ bir şekilde sahip olacaktır”. Bu durumla yalnızca polisiye tedbirler veya para cezası getirilerek baş edilemez.

Bu konuda, korsan yayının ve her türlü fikir ve eser korsancılığının alabildiğine yaygın olduğu bizim ülkemizde de hem eser sahiplerinin kişisel mülkiyet haklarını, hem aracı firmaların mali haklarını, hem de toplumsal iletişimin ve kültürel paylaşımın gelişimini dikkate alarak, her kesimin çıkarlarını gözeten bir denge kurulması gereklidir, tıpkı “Korsan Parti’nin kuruluş ilkelerinde önerdiği gibi.




http://www.pp-international.net/

http://en.wikipedia.org/wiki/Pirate_Party

Radikal'in teknoloji ve internet yazarı Serdar Kuzuloğlu'nun blogunda Türkiye'de Korsan Partisi'nin kurulacağını duyurduğu yazısı için bknz.:

http://mserdark.com/genel/turkiye-korsan-partisi-kuruluyor

http://bianet.org/bianet/bilisim/73016-isvecte-ozgur-bilgi-icin-korsan-parti

BBC Türkiye’nin görüntülü haberi için tıklayın: bbc.co.uk

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..