- Kategori
- Yurtdışı Tatil
İtalya izlenimleri

2010 yılında doktora tezimi hazırlarken İtalya’da bir üniversitede 3 aylığına araştırma yapma hakkı elde etmiş, ancak bir takım nedenlerle o hakkımı kullanamamıştım. Bu defa ise tatil amacıyla İtalya’daydım. Kuzeyden güneye ülkenin önemli sayılabilecek yerlerini dolaştım. Uçağımız İzmir’den yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra Milano havalimanına ulaştı. Gözüme ilk çarpan şey Milano’nun Expo 2015 kenti olduğunu gösteren tabela oldu. Malum; Milano ile İzmir arasında geçen çekişmeli yarıştan sonra Expo 2015’i kazanan şehir Milano olmuştu. Aklıma Expo 2020 geldi. Bakalım İzmir havalimanına “Expo 2020 kenti” tabelasını asabilecek miyiz diye düşündüm.
Tur şirketinin bizi dolaştırmak üzere bekleyen otobüsüne binip ilk rotamıza doğru ilerledik. Rehberimizin söylediğine göre Ağustos ayında İtalyanlar tatile çıkarmış, bundan dolayı da yollarda her zamankinden daha az trafik varmış. Biz de yolculuğumuzun her aşamasında herhangi bir trafik aksaması yaşamadan akıcı bir şekilde ilerledik. Yolların sakin olmasının dışında dikkat çekici olan bir başka şey ise kent içinde küçük otomobillerin sayısının büyük otomobillere oranı oldu. Kabaca söyleyebilirim ki, otomobillerin %80’i küçük. Citroen, Fiat, Volkswagen ve başka pek çok markanın en küçük modelleri –ki bunlardan bazıları Türkiye’de yok- yollarda boy gösteriyor. İtalyanlar şehir içinde park sorunu nedeniyle küçük araç kullanmayı tercih ediyorlarmış. Klakson sesi yok. Yolda yürüyorsun (kaldırım olan yerlerde zaten kaldırımdan yürüyorsun, bizde olduğu gibi araç park etmemiş kaldırımlara. Ama tarihi kasabalarda, dar sokak aralarında yolda ilerlemek durumundasın) arkadan gelen arabayı sen fark edene kadar araçtan her hangi bir klakson sesi duymuyorsun. Bizde nasıl olduğunu varın siz düşünün. Benim açımdan bir başka dikkat çekici unsur da şehir içinde gördüğüm bisiklet ve bisikletli sayısı. Yollarda en şık halleriyle her yaştan insan bisiklet kullanıyor. Bisikletlerin önünde ve arkasında birer sepet, hanımlar çantalarını sepetlere yerleştirmişler, beyler alışverişlerini koymuşlar sepete ve yolda ilerliyorlar. Her tarafta park halinde bisikletlere rastlıyorsunuz. Hem de onlarcasına. Bisiklet parkı tesis edilmiş her köşeye. Bisiklet parkı olmayan yerlerde ise insanlar bisikletlerini bağlayacakları bir şey bulup park etmişler. Onlarca genç araç yolunda gruplar halinde bisikletle geziyor, patenle kayıyor, arkalarından gelen araçlarsa kendilerini onlara göre ayarlıyorlar. Yukarıda da belirttiğim gibi asla klakson çalmıyorlar. Ya şerit değiştirerek patenli/bisikletli gençleri geçiyor ya da yol müsait değilse yavaşlayıp bekliyorlar. Asgari ücret pahalı olduğu için restoranlarda fazla garson çalıştırmıyorlar, bu nedenle servis biraz yavaş. Ayrıca “coperto” adını verdikleri oturma parası alıyorlar ve üstüne bir de servis ücreti ekliyorlar. Bizde de servis ücreti kavramı var ama garsonlar etrafında dönüyor, suyunu dolduruyor, bir işaretine bakıyor. Orada ise servis ücretinin karşılığı olarak sadece garsonların yiyecek ve içeceğini masaya koyup gitmesi var. Benzin istasyonları bile self servis. Pompa elemanı yok. Arabanızı pompaya yaklaştırıyor, yakıtınızı kendiniz dolduruyorsunuz. Şehir içinde ise iki adet pompa ve bir kulübeden oluşuyor benzin istasyonları. Sokaklarda başıboş kedi ve köpek yok. Güvercin ve serçeler insanın elinden ekmek yiyecek kadar evcilleşmişler. Tarihi binalarda ve turizmle öne çıkmış olan yörelerde klimaların dış cephede yer alması yasakmış. Sokak ve caddelerde yer alan çöp konteynerlerinin ağzı kapalı ve alt kısmında yer alan bir mekanizma ile ayakla açılıyor. Bizdeki çöp konteynerlerinin her zaman ağzının açık oluşu ve içlerinde kedilerin cirit attığı düşünüldüğünde hijyenik bir çözüm olarak dikkatimi çekti. Her gittiğimiz kent ve kasabada rastladığımız geniş meydanlar ise görülmeye değer buluşma ve çekim merkezleri olarak kente cazibe katıyor. Tabi kent ve kasabalarda başınızı çevirdiğiniz her yerde işçilik kalitesi son derece yüksek estetik sanat eserleri ile karşılaşıyorsunuz. Bu heykellerin bulunduğu alanlar da kentler için önemli buluşma alanları ve çekim merkezleri. Ayrıca çok sık karşılaşılan bir şey de sokak çeşmeleri. Buz gibi akan çeşmelerden gönül rahatlığıyla su içebiliyorsunuz. Yolda yürürken karşılaştığınız bir İtalyanla göz göze geldiğinizde sizi ufak bir tebessümle selamlıyor. Güler yüzlü olmalarında yazın belli bir bölümünü tatil yaparak geçirmeleri ve müşteri içeride alışveriş halinde iken bile “siesta” adını verdikleri öğle dinlenmelerinden vazgeçmiyor olmalarının payı büyük olsa gerek. Sokaklarda farklı giysiler ve makyajlar içinde sanatkarlar var. Kıpırdamadan duruyor, para verince hareket ediyorlar. Ayrıca bir de sokak ressamları var. Alışveriş yapılan alanlarda yerlere resim yapıyorlar. Ha unutmadan. Kaldığımız bir yerde sabah uyandığımızda sokaklar ıslaktı, yağmur yağdığını sandım önce. Sonra öğrendim ki belediye sabahları yolları yıkarmış. Bizim belediyeleri düşününce…