Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '09

 
Kategori
İzmir
 

İzmir Lokması Hayatın Güzel Yanı

İzmir Lokması Hayatın Güzel Yanı
 

İzmir'de oturuyorsanız bu güzel oluşumlara ulaşmak için sokağa çıkmak yeter...


Birazdan düşüncelerimi okuyacak gayet telepatik sevgili bloggerdaşlarım merhaba!

Telepatik bloggerdaşlarım, bu yazıyı hayattan zevk alanlar okumasınlar. Bu yazı, hayattan zevk almayanlar ya da her şeye, her olaya, diline sirke değmiş gibi ekşimiş suratla bakanlar içindir. Lütfen okuyunuz da hayat her şeye rağmen ne tatlı, ne güzelmiş hatırlayın.

Şimdi size sesimi çatlatarak İclal Aydın gibi “hayat güzeldir” falan demiyorum. Fekkattt her türlü kötülüğün yanında hayatın küçük güzel detaylarının, yaşamın harika yanları olduğunu hatırlatmaktır birinci vazifem.

Eee tatlı demişken aklıma hemen İzmir’de ikâmet ettiğim için İzmir’in lokması gelir.

Bu şahane çıtır hamur parçacıklarını yemek için tatlıcıya falan gitmenize gerek yoktur. Sokakta dalgın ya da yorgun ya daaa aceleyle yürüyorsunuzdur; önce mis gibi neffisss bir koku duyarsınız ardından beyaz önlüklü amcazadeler, cıvık bir hamuru fıştırı fuşturu yağ kazanına salıyordur. Bu kazanların önünde, şahane oluşumlara kilitlenmiş, o anda hamur parçacıklarından başka şey düşünemeyen bir insan kuyruğu bekliyordur. Acele etmek gereksizdir, o harika hamur parçacıkları kızgın yağa atıldığı anda kızarır. Diğer beyaz önlüklü amcazade büyük bir kevgirle onları yağdan çıkarır ve dağıtmaya başlar. Hele de biraz açsanız anında dalarsanız kuyruğa. Dalın dalın, hiç çekinmeyin. Bu lokmaları yiyen kadar hayır için döktüren insanlar da mutlu olur. Böyle acayip bi şeydir, güzelim çıtır hamur parçacıkları. Lokmalar mı? ıııı ımmmm öyle lezzetlidir ki…

Eğer bu kuyruğun önünden, gözlerinizi bayarak gayet kulll bi vaziyette geçerseniz, insanlar size garipseyerek bakar. Ben bazen yağ, şeker, kolesterol şeytan üçgenini düşünüp bu kuyruğa girmem. “Tamam yaaa, güzelsiniz, hoşsunuz ama ben hemen rahmetliyle komşu olmak istemiyorum, biraz daa dünya gezegeninde yapacaklarım var” diye düşünüp kuyruğa girmem.

İzmir’e ilk kez uzak diyarlardan bi akrabımız gelmiş, bu adeti görmüş aman ne sevmiş, ne sevmişti. Hani neredeyse her sokağa çıkışımızda 5 kiloluk boş plastik yoğurt kutusunu yanına alacaktı. Hemen her sokakta, caddede önümüze çıkıyor ve üçükk kaplarda verilenler onu kesmiyordu. Bir de akrabımızın pintiliği buna eklenip, yeme içme mevzuunu bedavaya getirmesi de işin kadevesiydi. (KDV) Anladınız değil mi? Şimdiki deyimle bonus, bonus. Tamam yaa, dedikodu etmeyin biz ısmarlıyorduk zaten de o bedava olsun, diyordu illa ki…

Biz hırrr “n’apıyon yaaa sen adamı rezil etmesene diyemedik.” Ne yapabilirsin, ne yapabilirsin? Tamam buldum, yağ, şeker, kolesterol üçgeninin zararları ve dünyada yapılacak diğer güzellikler vardı ve ona bunları hatırlatmak lazımdı. Sonuçta hayat felsefemiz, “yaşamak için yemek” olmalıydı. Öyle değil mi telepatik bloggerdaşalarım.

“Bak sevgili akrabacığım hayatta daa ne güzellikler var; sana anlatayım” demiştim. O da “hadi anlatsana” dedi. Eee “sıkı dur canım.”

Sabah uyandığında sevdiğin iş, sevgili, hobi, arkadaşın, ürettiğin herhangi bir şey, annen, baban, çocuğun, torununu düşünerek uyanmak birincisi diyerek başlamıştım. Sonra kahvaltıda nefffisss bergamut aromalı çay, peynir, zeytin, yumurta, az zeytinyağ eklenmiş kekikli, bol biberli söğüş domates, kahvaltıyı bitirdikten sonra kanepede ayaklarını uzatıp televizyon karşısında keyif yapmak. Çıkabildiğin kadar tatile çıkmak, planlamadan günü birlik de olsa girintilerde dolaşmak. Para biriktirmemek, evin arka odasının serinliğinde tülü uçuşturarak gelen rüzgarı hissetmek, sevdiğin deli! bir arkadaşınla konuşmak, kahkahlarla gülmek, kitap okumak, okurken uykuya dalmak, her şeyin geçici olduğunu öğrenmiş olup hiçbirşeyi kafaya takmamak, arasıra efkârlanmak, yaz gecelerinde yıldızların altında yatmak, fotoğraf çekmek, çektiğin fotoğrafı beğenmek beğenmemek, yemek yapmak, evi temizlemek sonrasında yorgunlukla uykuya dalmak, Woddy Alleen filmleri izleyip gülmekten ölmek, sevmediğin bir tatilden döndüğünde tatile çıkmadan önce sıkıldığın evinin ne güzel ve rahat edinilesi bir mekân olduğunu anlamak.

İşte bazen ve onçünn İzmir lokması gibi oluşumlara gayet kulll bi şekilde bakar hiç pas vermeyerek yanından geçerim. Ama bu durumlar her zaman olmaz. Çünkü lokmalar beni kuyruğa çağırır ve ben de “amannn yafff, zaten bu gezegen iki kapılı bi han, nasılsa çıkmayacak mıyım? der kuyruğa girerim.

Laf aramızda pinti akrabama son paragraftan hiç bahsetmedim, sırf sokağa çıkarken plastik kovayla çıkmamak adına. Ona sadece hayatın güzel yanlarını hatırlatıp, handan çıkışı hızlandırmamasını öğütlemekti ikinci vazifem…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..