- Kategori
- Öykü
İzmir ve Caz
Bendeki bu caz sevgisinin kökenine inmeye çalıştığımda karşıma İzmir şehrimiz çıkıyor.
İzmir… Ege’nin incisi… Bizim başkentimiz… Onu ne İstanbul’a ne Ankara’ ya, ne de başka bir büyük şehrimize değişmem. Yabancı büyük şehirlerin de hiçbirisine değişmem.
Bizim gözümüz İzmir’ de açıldı. O bizim ilk ve son gözağrımız.
Söke, Kuşadası, Didim, Selçuk gibi o zamanki nüfusa göre çok küçük yerleri gördükten sonra İzmir’le karşılaşmamız fevkalâde muhteşem olmuştur.
Anneannem ve kardeşleri İzmir’lidir. Teyzemler yıllarca İzmir’ de yaşamışlardır. Baba tarafım da bir süre İzmir’ de kalmıştır. Bir müddet ben de İzmir’ de yaşadım. Üçyol, Bahçelievler, Hatay, Karataş, Yapıcıoğlu, Buca, Karşıyaka benim mekânlarımdır.
Uçsuz bucaksız körfeziyle, Konak-Karşıyaka vapur seferleriyle, Kadifekale’si ile, Bornova’daki üniversitesi ile, Kordonboyu ile, Kemeraltı’sı ile, Asansör’ü ile, Güzelyalısı, Fuarı, Bostanlı’sı ile, Basmanesi, Çankaya’sı ile, 9 Eylül’ü, Alsancak stadyumu ile, Göztepe’si-Karşıyaka’sı-Altay’ı-Altınordu’su-İzmirspor’u ile İzmir benim küçüklüğümün gözbebeğidir.
Biz, insanlar arası sosyal ilişkileri İzmir ile tanıdık. Büyükşehrin görkemi ile İzmir’de, Karşıyaka’da tanıştık. Asfalt yolları, yolcu otobüslerini, hatta minibüsleri ilk olarak İzmir’de gördük. Uluslararası fuarla İzmir’de karşılaştık. Büyük kitabevlerini, her çeşit giyim mağazasını, her türlü yiyeceği İzmir’de gördük. İnanamazsınız ama Söke’den veya Kuşadası’ndan döner yemeye Kemeraltı’na giderdik. Çünkü o devirde döneri sadece Atıf Usta yapardı.
İşte o günlerde radyolarda bazen caz müziği programları oluyordu. Cazı dinledikçe herhalde bu müziğin havasını büyükşehir havasıyla bağdaştırdım. İlk televizyonu da İzmir’de gördüğümüzden ve fuarda da caz müziği ile karşılaştığımızdan bu bağdaştırma şüphesiz benim küçüklük bilinçaltıma yerleşmiştir. Televizyonda Louis Armstrong’u görüyordum, gırtlağından çıkan tuhaf sesini de o yıllardan beri hiç unutamam. Onu şu anda gördüğümde ve dinlediğimde özellikle İzmir’in Karşıyaka’sı gelir aklıma. Caz ve İzmir.Caz ve Karşıyaka. Caz ve İzmir’in körfezi. Caz ve bizim büyükşehrimiz. Caz ve Ege’nin incisi.
Taşrada oturduğumuz için caz sesini duyduğumda aklıma İzmir gelirdi ve İzmir’e özlem duyardım. Ah şimdi İzmir’de olsam derdim. Ella’nın, Nina’nın, Dinah’ın şarkıları, Glenn Miller’in orkestrası, Lester Young’un klarneti, Frank Sinatra’nın sesi, Dizzy’nin ve Charlie’nin Bebop’ u beni hemen İzmir’e götürüyordu. Şimdi de öyle. Sizde de şüphesiz bazı müzikler görmek istediğiniz, özlediğiniz şehirle özdeşleşmiştir. İşte caz da hayalimde beni İzmir’le karşı karşıya getiriyor.
Ne Newyork, ne Londra, ne Paris, ne Los Angeles, ne Moskova, ne Roma, ne Berlin, ne Viyana…İlle de İzmir. Neden? Çünkü bizim gözümüz İzmir’le açılmış.
Caz bana modern geliyor, tıpkı İzmir gibi. Caz bana insancıl geliyor, tıpkı İzmir gibi. Caz bana demokrat geliyor, tıpkı İzmir gibi. Caz bana neşeli geliyor, tıpkı İzmir gibi. Caz bana çağdaş geliyor, tıpkı İzmir gibi…
Türk cazı veya yabancı caz. Hiç fark etmez. Caz çaldığında sanki İzmir şarkı söylüyor, sanki İzmir çalıyor. Caz çaldığında sanki İzmir beni çağırıyor.
Caz sanki İzmir’in sembolü gibi bir şey benim için. Özgürlüğün, demokrasinin,
insanlığın, sosyal hayatın çağrısı. Büyükşehrin, medeniyetin, kültürün, bilimin, teknolojinin, modernliğin çağrısı.Edebiyatın, felsefenin, psikolojinin, sosyolojinin çağrısı. Müziğin, resmin, sporun, estetiğin, sinemanın, denizin, doğanın çağrısı…