Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '22

 
Kategori
Spor
 

Jesus'un forma adaleti

Adil oyun takım içinde adaletli kadro seçiminin ayrılmaz parçasıdır.

Forma dağıtımında bir gözü kapalı bir eli de terazinin kefesinde dengeleri değiştirecek şekilde ayar yapan teknik direktörün takımın iki yakasını bir araya getirmesi çok zor olur.

Her teknik adam takıma kendi imzasını atmak ister. Karizması yüksek kişilikler için bu egosal bir sorun haline de gelebilir. Sonuç aldığınız sürece kimse yaptıklarınızı eleştiremez; hatta yüksek anlamlar addedilecek bir idealizm olarak de değerlendirilebilir.

Ancak işler ters gittiğinde esas mesele başlar. Eski defterler açılır.

Fenerbahçe’nin son 4 senesinde o defterler her sezon başında tekrar açılmak üzere kapatıldı; ilerleyen haftalarda da maalesef sahneye çıkarıldı.

Geride kaldı; fakat buralardan öğrenilmiş dersler çıkarılmış olmalıdır.

İlk sezon yapılan hatanın ne kadar büyük olduğunu Başkan her fırsatta kendi özeleştirisi eşliğinde ifade etmiyor mu?

Peki beşinci sezona aynı hataları tekrar ederek giriyor olmanın ne anlamı var?

Soru bu!

Cevap aranıyor. Tüm sezon boyunca bunun gel gitleriyle yaşamak mümkün olabilir mi?

Takımın oturmuş bir omurgası varken bunu neredeyse komple değiştirmenin Avrupa’nın herhangi büyük liginde bir karşığını görebiliyor muyuz?

İngiltere, Almanya, İspanya’yı geçelim, Portekiz’de var mı?

Bu kadar kapsamlı değişiklikler ancak yeniden yapılanma olan kulüplerde yaşanır.

Fenerbahçe Başkanı Sayın Ali Koç’un böyle bir açıklaması var da biz mi kaçırdık?

Yönetim, bu sene sonuç her ne olursa olsun, önümüzdeki yılların takımını kurmak üzere Fenerbahçe’yi Jesus’a mı emanet etti ve bu kadar çok transfere izin verdi?

Bundan tribünleri dolduran taraftarın haberi var mı?

Fenerbahçe’nin şu anki görüntüsünün yorumu ancak böyle açıklanabilir; anlaşılır olabilir.

Dynamo Kiev’e elenmenin ve Süper Lige puan kaybıyla başlamanın özeti ve sonucu budur.

Al sana bir öğrenilmiş ders daha…

Ne dersler bitiyor ne okul ne de öğrenilecek meseleler.

Temel sorun acaba öğrenilememesi olabilir mi? Burada akla başka bir soru daha geliyor; Fenerbahçe neden öğrenemiyor da tekerrür kısır döngüsünden çıkamıyor?

Jesus, Fenerbahçe’nin Şubat ve Mayıs ayları arasındaki karşılaşmalarını izlemiş midir, gerçekten emin olamıyorum. İzlemiş ve buradan Valencia ve Rossi kesinlikle oynamalı, Zajc, Serdar Dursun, Crespo takımın yedeği olmalı şeklinde bir çıkarıma varmalı ki biz bu iradenin sonuçlarını izliyoruz.

Vitor Pereira da işler yolunda giderken aynı hataya düştüğü için sezonu tamamlayamadan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Bakın herhangi bir oyuncuyu sevimsiz hale sokmak, onları aşağılamak, küçümsemek için bir kıyaslama yapmıyorum; böyle okumak isteyenler var, biliyorum; buradaki temel sorun omurgası oturmuş takımın neden bozulduğu ile ilgilidir.

Fenerbahçe dün iyi futbol oynadı mı?

İyi futbolu bir kenara bırakalım, ne oynadı sorusunun cevabını arayalım. Çünkü bu da bir mazerettir; sahada iyi oyun oynarsın, bir şeyleri denersin, sonuca ulaşamazsın ancak herkes izlediği futboldan memnun kalmıştır. Bir yerde mutlaka makus talih döner.

Gerçek bundan kuşkusuz çok farklı.

Sezon açılışından bu güne çift ön liberolu bir dizilişle oynayan takımın öyle ya da böyle belki kendiliğinden bir oyun planı oluşur.

Dün sahaya çıkan dizilişte Arao’nun yalnızlığı sezon başından bu zamana farklı bir tercih değil miydi?

Peki neden?

Ümraniyespor henüz bir alt ligden çıkmış, önemsenmeyecek bir takım oluşundan mı?

Kuşkusuz bu da teknik adam dokunuşudur ve saygı göstermek gerekir; peki Arao’nun tek bırakıldığı bölgenin önünde ve onun ilerisinde rakiple kora kor mücadeleye girecek, oyun kuracak, zenginlik yaratacak kaç oyuncu vardı?

Rossi 15, Emre Mor ve Lincoln 12, King 11 top kaybı ile tamamladılar maçı.

Rakip eğer Ümraniyesporsa o zaman bazı işler daha kolay işler hale gelebilmelidir.

Öyle mi? Maalesef değil!

Fenerbahçe’nin karşılaşmayı 234 isabetli pas ile tamamladığını da ekleyelim, gözümüzde nasıl bir oyun oynandığına dair daha gerçekçi bir fikir otursun.

Geçen sezon takıma katılan Attila ve Kim oynadıkları ilk maçtan itibaren farklarını yaratan performans ortaya sergilediler, değerlerini yükselterek transfer olacak seviyeye geldiler.

Peres, Gustavo, King gerçekten o formanın hakkını verecekmiş gibi görünüyorlar mı?

Eğer sakat değilse Osayi’nin bu takımdan kesilmesini açıklayacak bir argüman olabilir mi?

Peres gerçekten Fenerbahçe’nin yıllardır aradığı sol bek mi?

Yoksa Ferdi Perşembe gecesi mecburen yine eski yerine geçecek mi?

Bütün bu soruların acele olduğunu da biliyorum; oyuncunun hazır olup olmadığının, ilk on birde oynayıp oynayamayacağının kararını verme sorumluluğu da bu işin bir parçasıdır.

3-2 geriye düştüğünde Jesus’un apar topar ısınma halindeki Berisha ve Serdar Dursun’u çağırma görüntüsü dramatikti.

Yıllar önce; Rıdvan Dilmen’in Fenerbahçe başında çıktığı ilk Süper Lig karşılaşmasını hatırladım. Vanspor karşısında 2-0 geriye düşünce Rıdvan Hoca Alpay Özalan’ı santrafor oynatıp, maçı çevirmişti.

Yukarıda yazdığım anıyı okuyup, geçmeyin, üzerine düşünülmesi gereken çok önemli bir başka ders var orada.

Rossi’nin yenilen 2 golde de müdahale zamanlaması yüzünden büyük hata yapması çok göze çarpmış olmalı ki oyundan çıktı.

Bu yazının eleştiri dozunu ağır bulabilirsiniz; neden olduğunu önceki yazılarımda açıkladım kabul etmeyebilirsiniz ancak ortada bir gerçek var ki şu an her ne yapılmaya çalışılıyorsa olmuyor.

Latin kökenli oyunculara forma dağıtmak adına terazinin kefesine eliyle ağırlık koyuyormuş hissi veriyor Jesus.

Fenerbahçe eleştirisi için daha fazla kantarın topuzunu kaçırmayalım; yazının hemen girişinde belirttiğimiz adalet olgusunu sahada esas dağıtması gerekenlere dair de birkaç paragraf yazalım.

Fenerbahçe’nin yediği gollerin birinci ve üçüncüsünde sorunlar vardı.

İlk golde aktif alandaki Ümraniyesporlu oyuncunun bariz ofsayt oluşunun artık okunması ve yorumlanması neredeyse imkansız hale gelen futbol oyun kuralları kitabının içindeki hangi kuralın nasıl yorumlanarak nizami hale geldiğini anlamak için sanırım diğer karşılaşmalardaki emsalleriyle kıyaslamak gerekecek.

Sezon içinde benzer pozisyonlara farklı kararlar çıktığı yerde film kopuyor.

Üçüncü gol öncesindeki penaltı kararında müdahale içeride mi yoksa dışarıda mı tartışması da bir o kadar sorunludur. Maçın hakemi nasıl gördü de penaltıya karar verdi ilk soru buradan başlıyor? Kararı yardımcı mı verdi? Çünkü eğer pozisyon penaltı olarak değerlendirilmese belki VAR devreye hiç girmeyecekti. Hakem “biz penaltıyı verelim de son sözü VAR söylesin” iç sesiyle düdük çaldıysa daha büyük bir skandala imza atmış oluyor.

Buralarda sorunlar var. Birinci haftadan bunu tartışmaya açmak belki abartı gelebilir ancak neyse kural tam olarak anlayalım ki sezon içinde bir daha benzer pozisyonlarda emsal olsun ve hiç değişmesin.

 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..