Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kabullenmede tıkanan…

Kabullenmede tıkanan…
 

Bugün, ortak akılla bir çok şey “algıladım” denmesine karşın, kabullenme aşamasında bir türlü uygulanamaz, yaşamanın yanına bile sokulamaz.....


İnsan olmanın koşulu, ilk anda, mantıklı ve kabullü bir kişilik sahibi olmaktan geçmekteyse de, zamanla bu bakış açısı değişiyor ve bireyzaman içinde asla arzulanmayan bir noktaya geliyor.

Burada kabullenişin çok büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum.

Peki kabullenme nedir?

Şimdi bu makalede söz konusu niteliği çarpıcı bir şekilde analiz etmeye çalışacağız.

Kabullenmek, bir şeyi bilmek, özümsemek, o özümsemeyi yaşanır hale getirmek demektir. Bu bilgiyle bizim yaşama karşı tavrımız makul düzeyde olmalıdır ki, karşı çıkılması söz konusu olmasın, aynı zamanda insan ‘egosundan’ kurtulabilsin.

Aslında boyun eğmek, isyan etmemek özgürlüğün orijinal yanıdır. Bu yöntem dahi evrensel bir mantıkla başlar. Kabullenmeyen, “yükünü fazlasıyla almış bir kamyonun kasası gibi, en zayıf yerlerinden” çatırdar ama her yönden gelen basınca karşı, nafile direnip sonunda ona uymak zorunda kalır.

Kabullenmek, bir bakıma değişime açık olabilmek, özetle, dönüşebilmek, öngörünümü kabullenmek demektir.

Bir şeye “evet” diyebilmek için önce anlamlı bilginin peşine düşmek, hassasiyetle araştırmak esastır. Ve birşeyi bilmek için, ortak akla hitap eden bir neden olması beklenir.

Bir metni, “sistem içinde yaşanan bir olayı okuyabilmemiz” ve anlamamız tavır olarak, bakış açılarımız olarak hemen her şeye hazır bulunmamız, yani yeniliklere açık olmamız şarttır.

O nedenle hem akli yönden, hem de veri tabanımızdaki genişlik-hazım yönünden o şeyi benimsememiz gerekir ki, kabullenme yerine gelsin.

Şayet kalben ve beyin olarak buna hazır değilsek, bu koşullar kabullenmeye izin vermez, şeklî-taklidi olur. Baskı sonucu böyle bir durumla karşılaşılmış anlamına da gelir.

Kimileri ise kurnazlıkla bazı şeylere peşinen “evet” der, ama arkadan “akla hayale gelmeyecek” bin bir türlü oyunu çevirmekte sakınca görmez.

Bugün, ortak akılla bir çok şey“algıladım” denmesine karşın, kabullenme aşamasında bir türlü uygulanamaz, yaşamanın yanına bile sokulamaz.

Kabullenmek, bir şekilde yeri geldiğinde bağımsız düşünebilmek, egodan/benlikten sıyrılmak, ortak alışkanlıkların bireyi olumsuz şekilde etkilediğini bilmek, bireyselliği bir kenara bırakmak, çevre insanlarını kendisini şekillendirdiğini hissetmek, genlerin davranışlar üzerinde ki rolünü, hatta IQ yu tetiklediğini tesbit etmek anlamına gelir ki, bu yaklaşımlar gerçek anlamda bahsini ettiğimiz noktanın işareti sayılır.

Ve doğru olan hemen her şeyi kapsar.

Kabul, doğru bilginin/sisteme uymanın bir neticesidir.

Bu strateji gerçek özgürlüğe varmanın da bir şareti sayılır.

Artık bireyin egosal benliği erimiş. Aşırı istek ve arzuları en düşük seviyeye inmiştir.

İşin ilginç yanı, varlığın davranış düzeyi ne olursa olsun “kabullenmek üzerine” programlanmasıdır.

Bu etkinin gücü büyüktür.

Tüm canlılar, hatta cansız gibi gördüğümüz, aslında organik olan yapılar dahi bu kabulü sessiz sedasız, bir şekilde yaşamaktadır.

 

 

Ahmed F. Yüksel

https://twitter.com/sufafy

https://twitter.com/AhmedHulusi

http://www.ahmedhulusi.org/

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..